Türk Borçlar Hukukuna Göre Ceza Koşulu

25

When Mauricio Pochettino took over as Tottenham manager in 2014, the club had managed only two top-four finishes in 22 Premier League seasons.

Türk Borçlar Hukukuna Göre Ceza Koşulu

818 sayılı Borçlar Kanunu (818 s. BK) 158-161.maddelerinde “cezai şart” kavramını kullanmış, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (6098 s. TBK) 179-182.maddelerinde bunun yerine “ceza koşulu” kavramını tercih etmiştir.Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlali ile doğabilecek olan fer’i bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etmek imkanını bulacaktır. Zira cezai şart borcun ihlali halinde verilmesi gereken, önceden kararlaştırılmış kesin miktarlı (maktu) bir tazminattır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, İstanbul 1993, s. 341-343).Ayrıca cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri de, borcun ifa edilmemesinden doğacak zararı önceden ve götürü şekilde tespit etmektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Türk Özel Hukukunda Cezai Şart (BK. m. 158-161), Ankara 2003, s. 40-42). Hukukumuzda cezai şartın türleri seçimlik cezai şart, ifaya eklenen cezai şart ve ifa yerine cezai şart (dönme cezası) olarak düzenlenmiştir.Seçimlik cezai şart; 6098 s. TBK. m. 179 f. I (818 s. BK. m. 158 f. I) hükmüne göre; “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir”. Bu hükme göre, taraflar, sözleşmede borçlunun ya borcunu sözleşmeye uygun olarak ifa etmesi ya da ceza koşulunun ödenmesini kararlaştırmış olabilirler. Bu durumda, borçlu borca uygun hareketle yükümlüdür. Ancak, borçlu borca uygun hareket etmediği takdirde, kendisini bir yaptırım beklemektedir. Bu yaptırım, sözleşmede kararlaştırılan ceza koşulunun ödenmesidir. Bu hüküm, borçluya borca aykırı davranarak ve böylece ifası gereken edim yerine kararlaştırılan ceza koşulunu ödeyerek borçtan kurtulma olanağını vermemektedir. Borçlu borca aykırı davrandığı takdirde, sözleşmede ceza koşulu kararlaştırılmasına rağmen, alacaklı borçludan aynen ifayı talep edebilir. Bu nedenle, 6098 s. TBK. m. 179 f. I (818 s. BK. m. 158 f I)’de borçlu ya borca aykırı davranarak bunun yerine ceza koşulu ödeyip borçtan kurtulma yetkisini değil, buna karar verme yetkisini alacaklıya vermiştir. Alacaklı, borçlunun borca aykırı davranışı halinde, aynen ifayı talep edebileceği gibi, bundan vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini talep edebilir. Burada, alacaklıya tanınmış bir seçimlik hak söz konusudur. Bu nedenledir ki, ceza koşulunun bu türüne “seçimlik ceza koşulu” (seçimlik cezai şart) adı verilmektedir ( Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, Ankara 2012, s. 773).İfaya eklenen cezai şart; 6098 s. TBK. m. 179 f. II “Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir”. Bu hükme göre, borçlunun borca aykırı davranışı halinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada ceza koşulunun aynen ifaya ilave olarak (kümülatif) talep edilebilmesi olanaklıdır. Seçimlik ceza koşulundan farklı olarak, alacaklı ya aynen ifayı ya da cezayı talep etmek zorunda bırakılmamıştır. Alacaklı burada her ikisini de talep yetkisine sahiptir. Borçlunun borca aykırı davranışı halinde alacaklının ifaya ek olarak talep ettiği alacak bir ceza koşulu alacağı ise, zarar koşulunu gerektirmez. Alacaklı borca aykırılık nedeniyle bir zarara uğramasa bile ifaya ek olarak ceza koşulu talep edebilir. İfaya eklenen ceza koşulu zarar koşulunu gerektirmez. Alacaklı borçlunun borca aykırı davranışı nedeniyle zarara uğramasa dahi kararlaştırılan ceza koşulunu talep edebilir.İfa yerine cezai şart (dönme cezası); 6098 s. TBK. m. l79 f. III (818 s. BK. m. 158 f. III) hükmüne göre “Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır”. Yukarıda açıklamış olduğumuz gibi, ceza koşulunun amacı, borçlunun borca uygun hareket etmesini temindir. Halbuki, burada borçlu, borcu ifa yerine bizzat ceza koşulu ödemek suretiyle borçtan kurtulma olanağına sahiptir. Bir başka ifadeyle, burada borçlu borca aykırı davranmamakta, borcu ifa yerine ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeden dönebilmektedir. Bu nedenle, ceza koşulu ifanın yerini almaktadır (KILIÇOĞLU, a.g.e., s. 775-777).Gecikme tazminatı konusuna gelince; 6098 s. TBK. m. 118/I (818 s. BK. m. 106/2)’de düzenlenen gecikme tazminatı, alacaklının borcun geç ifa edilmesinden uğradığı zararı karşılamayı amaçlar ve alacaklının borcun gecikmeden ifa edilmesindeki çıkarını sağlamaya yöneliktir. Bu nedenle gecikme tazminatı, ifa ile birlikte talep edilebileceği gibi, ifa temerrütten sonra yerine getirilmiş ve bir çekince (ihtirazi kayıt) ileri sürülmemiş olsa bile ifadan sonra talep ve dava edilebilir, ifa davasında talep edilmemiş olsa dahi gecikme tazminatı ayrıca dava edilebilir. (M…./…, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, İstanbul 2011, s.488) Aksinin kabulü, temerrüdün borçlu bakımından yaptırımsız kalmasına yol açar. Temerrüde düşen borçlunun “borcun geç ifasından dolayı alacaklının uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür” hükmünü getirmiştir. Gecikme tazminatı, temerrüt tarihinden aynen ifaya kadar geçen dönem içindeki zararları kapsar (s. 692).Gecikme tazminatında tazmin edilecek zarar bir tür olumlu zarardır ve alacaklının malvarlığının, temerrüde düşülmeden borcun ifa edilmesi halinde içinde bulunacağı durumla, gecikmeli ifa sonucunda içinde bulunduğu durum arasındaki farkı ifade eder.Somut olayda; taraflar arasında, 27.09.2005 başlangıç tarihli ve 5+5 yıl süreli kira sözleşmesi konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kira sözleşmesinin 20. maddesinde “kiracı kontrat tarihinden itibaren en geç beş gün içinde kirayı ödemekle yükümlüdür.Zamanında ödemediği taktirde %10 gecikme cezası ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” şeklinde düzenlenmiştir. Davacı kiraya veren, icra takiplerinde, ödenmeyen kira alacakları yanında icra takip tarihlerine kadar sözleşmenin 20. maddesine göre aylık %10 gecikme cezası da talep etmiş ise de; sözleşmede gecikme cezasının açıkça aylık %10 olarak belirtilmediği dikkate alındığında gecikme cezasının yıllık olarak uygulanması gerekirken her ay için kira alacağının %10 olarak gecikme cezasının uygulanması doğru değildir.İş Hukukunda Cezai Şart (Y22HD-K.2020/4019)Cezai şartın en yaygın kullanıldığı alanlardan biri iş hukukudur. Gerek 1475 sayılı İş Kanunu’nda gerekse 4857 sayılı İş Kanunu’nda cezai şarta ilişkin bir hüküm yer almamaktadır. Bununla birlikte, 6098 sayılı TBK genel kanun niteliğinde olduğundan, İş Kanunlarında hüküm bulunmayan hâllerde niteliğine uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacağından, 6098 sayılı TBK’nın açıklanan düzenlemeleri kural olarak iş hukukunda da geçerlidir.Bu noktada ifade etmek gerekir ki, Yargıtay tarafından yerleşik içtihatlar ile bazı yönlerden iş hukukuna özgü çözümler üretilmiştir. İş hukukunda “İşçi Yararına Yorum İlkesi”nin bir sonucu olarak sadece işçi aleyhine yükümlülük öngören cezai şart hükümleri geçersiz sayılmış ve bu yönde yerleşmiş içtihatlar öğretide de benimsenmiştir. Hizmet sözleşmeleri açısından cezai şartla ilgili olarak 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda açık bir hüküm bulunmaz iken, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420’nci maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” düzenlemesini getirmiştir. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla, işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve hâlleri aşamaz.İş hukukunda kararlaştırılan cezai şartın genellikle iş sözleşmesinin belirli süreli boyunca haklı neden olmaksızın feshini önlemek, eğitim verilen işçinin asgari çalışma şartına uyulmaması hâlinde eğitim giderlerini geri talep edebilmek veya rekabet yasağı sözleşmesine uygun davranılmasını sağlamak amacıyla getirildiği görülmektedir. Tüm bu hâllerde taraflar sözleşmeden doğan bir yükümlülük yüklenmekte ve cezai şart ile söz konusu taahhütlerin etkinliği sağlanmaktadır (Canbolat/Erener, s. 230).Başvuru konusu somut uyuşmazlıkta, iş sözleşmelerinde yer alan benzer nitelikteki cezai şart düzenlemesi “İşveren tarafından sözleşmenin ihbarlı veya ihbarsız feshi halinde, işverenin işçiye Türk iş mevzuatının gerektirdiği tazminatlar ve diğer tüm haklarının yanında 6 (altı) aylık net ücreti kadar tazminat ödeyecektir” şeklindedir. Bölge adliye mahkemesi kararlarından ilkinde söz konusu cezai şartın karşılıklı olmadığı gerekçesiyle geçersiz olduğu sonucuna ulaşılmış iken, diğer kararda ise sadece işçi lehine cezai şart bakımından karşılıklılık bulunması gerekmediğinden cezai şart hükmünün geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, iş hukukunda, sadece işçi aleyhine öngörülmüş bulunan cezai şart düzenlemesi geçersiz ise de, sadece işçi lehine öngörülmüş bulunan cezai şart düzenlemesi geçerlidir. Bu itibarla, somut uyuşmazlıkta iş sözleşmelerinde öngörülen cezai şart hükmü sadece işçi lehine düzenlendiğinden geçerlidir.Cezai Şartın İndirilmesi (Y3HD-K.2020/2033)Cezai şartı düzenleyen TBK.nun 179/1 (BK.nun 158/1). maddesi; “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.” hükmünü içermektedir. Aynı kanunun 182/1.(BK.nun 161/1) maddesinde; “Taraflar, cezanın mikarını serbestçe belirleyebilirler.” denilmekte ise de bu serbestlik sınırsız değildir. Maddenin son fıkrasında yer alan; “Hakim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.” hükmüne yer verilmiştir.Görüldüğü gibi yukarıdaki maddenin birinci fıkrası, cezai şart miktarını tayin konusunda serbesti esasını koymuş; buna karşılık son fıkrada ise serbestiye indirme hakkı vasıtasıyla özel bir sınır çizmiştir.Hâkim, cezanın aşırı olup olmadığını, hakkaniyet ölçülerini aşıp aşmadığını araştırırken, özellikle, borca aykırı davranış nedeniyle alacaklının uğradığı zararı, borçlunun kusur derecesini, alacaklının ortak kusurunu ve tarafların (özellikle borçlunun) ekonomik durumunu dikkate alır. Bu unsurlar dikkate alındığında, alacaklının uğradığı zarar ile kararlaştırılan ceza arasında hakkaniyet ölçüleri ile bağdaşmayan açık bir nispetsizlik varsa ceza indirilir. Cezaî şartın aşırı olup olmadığı değerlendirilirken, cezaî şartın amacının alacaklının durumunu iyileştirmek olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Kararlaştırılan ceza indirilirken, her hâlde, alacaklının müspet zararını karşılamak için genel kurallara göre isteyebileceği tazminat miktarının üstünde kalınmalıdır. Aşırı olan cezaî şartın indirilmesi olanağı, zayıf durumda bulunan borçlunun sömürülmesini önlemeye yönelik, kamu düzenine ilişkin bir kuraldır. Bu nedenle, borçlunun “indirilme olanağından önceden feragati” geçersizdir (Reisoğlu, S: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2004, s:391,392, Oser-Schönenberger, Tunçomağ, Becker, von Tuhr’a atfen).Öte yandan TTK 24. maddesi gereğince tacir sıfatını haiz borçlu cezai şartın indirilmesini isteyemez ise de, borçlu durumda olan tacirin, iktisaden mahvını mucip olacak ve onun eskisi gibi ticarî faaliyetini devam ettirmesine imkân tanımayacak derecede (ağır) ve (yüksek) ise, o zaman, böyle bir (cezaî şartı) ahlâk ve adaba aykırı bir şart olarak kabul ederek, (kısmen) veya (tamamen) iptali cihetine gitmek mümkündür. Çünkü, ahlâk ve adaba aykırılık dolayısıyla sözleşmede yer alan (cezai şart)’ın (butlanı), hukukun genel bir ilkesidir. TTK’nın 24. maddesi hükmünün, bu genel müeyyidenin dışında kalacağını düşünmek mümkün değildir. Bir borçlunun, iktisadî ve ticarî faaliyet ve mevcudiyetinin tehlikeye girmesini veya yıkılmasını mucip olacak bir nisbete ulaşan her (cezaî şart), ahlâk ve adaba aykırıdır.Mahkemenin bu hususta karar verirken, borçlu bir şirket ise, bu şirketin ticaret sicilindeki (ana sözleşmesi)’ni celp ederek ne miktar bir sermaye ile ticarî faaliyette bulunduğunu, mal varlığının neye baliğ olduğunu ve kararlaştırılan cezaî şartın tahsili cihetine gidilmesi hâlinde o şirketin eskisi gibi ticarî hayatını devam ettirmesinin mümkün olup olmadığını gerekirse bilirkişiden de mütalâa alarak araştırması icap eder, aynı incelemeyi gerçek kişi olan (tacir) için de yapması icap eder (Doğanay, 237). Belirtmek gerekir ki TTK 24. madde hükmünün uygulanabilmesi için, cezaî şartın veya ücretin veyahut da faizin tespit ve tayin edildiği sırada, borçlunun tacir sıfatını haiz olması veya tacir gibi mes’ul olacak bir durumda bulunması iktiza eder. Ayrıca, borçlunun cezaî şartı, faizi veya ücreti kendi ticarî işletmesi icabı taahhüt etmiş bulunması icap eder (Doğanay, s:238).Önemle vurgulamak gerekir ki; tacirlik sıfatının bulunup bulunmadığı araştırılırken esas tutulacak an, cezai şartın muacceliyet anı değil de taahhüt edildiği andır. Bu itibarla, vaat eden cezaî şartı taahhüt ettikten sonra tacir olmuşsa, indirme istemeğe yetkilidir. Buna karşılık, cezaî şart taahhüt ettikten sonra tacir sıfatını kaybeden kimse indirme istemeyeceği gibi, cezaî şart borcunu üzerine alan ve tacir olmayan bir kimse de indirme istemeğe yetkili değildir.Somut olayda, davalılar tacir olmadıklarını ileri sürerek TBK 182. maddesi kapsamında takdiri indirim hakkının nazara alınmasını talep etmişler ise de dosya kapsamından davalılar … ve …‘in tacir olup olmadıklarının araştırılmadığı ve cezai şartın fahiş olarak kabul edilip edilemeyeceği, dolayısıyla indirilmesi gerekip gerekmediği mahkemece yeterli somut veriye dayanılarak tartışılmadığı anlaşılmaktadır. Eksik inceleme, denetime elverişli olmayan gerekçe, subjektif ifade ve soyut beyanlar ile hüküm kurulamaz. Bu durumda, TTK 14, 17, 1463 maddeleri, 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları kanunun 3. maddesi çerçevesinde davalıların tacir olup olmadığı araştırılarak tacir olması halinde; cezai şartın davalıların iktisaden çöküntüye uğramasına yol açıp açmayacağı, tacir olmadığının tespiti halinde ise; TBK’nun 182/son maddesi gereğince hakimin aşırı gördüğü cezai şart bedelinden indirim yapılabileceği gözetilerek, alacak miktarı belirlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken anılan hususlar gözardı edilerek, eksik inceleme, soyut ve yetersiz gerekçe ile hüküm verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.Ticaret Hukukunda Cezai Şartın İndirilmesi Koşulları (HGK-K.2021/984)Cezai şart tacir borçlunun ekonomik olarak mahvına sebep olacak derecede ağır ve yüksek ise bu husus genel adap ve ahlâka aykırı sayılacağından, mahkemece cezai şartın tamamen veya kısmen iptaline karar verilmesi mümkündür.Cezai şart, [Türk Borçlar Kanunu’ndaki (TBK) terimi ile ceza koşulu] aynı Kanun’un 158 i1â 161. maddeleri arasında düzenlenmiştir.Cezai şart, mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası hâlinde ödenmesi gereken malî değeri haiz ayrı bir edimdir. Cezaî şartın unsurlarını bu tariften kolaylıkla çıkarmak mümkündür. Bu unsurlar; gerçekten bir asıl borcun bulunması, bunun yanında ayrı ve bağımsız bir edimin yer alması, bu ikisinin birbirine bağlı olması ve bu ayrı ve bağımsız edimin sağlıkta hüküm doğuran bir muamelede tespit olunmasından ibarettir (Tunçomağ, s. 6).Cezai şart asıl borcun fer’îsidir; ona bağlı fakat ondan ayrı bir edim niteliği taşır ve cezai şartın gerçekleşebilmesi için zararın gerçekleşmesi şart değildir.Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 158. maddesi birbirinden farklı üç nevi cezai şart düzenlemektedir. Bunlar, seçimlik cezai şart, ifaya eklenen cezai şart ve ifayı engelleyen cezai şarttır.Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Cezanın Butlanı ve Tenkisi” başlıklı 161. maddesinde ise; “Akitler, cezanın miktarını tayinde serbesttirler. Ceza, kanuna veya ahlâka (adaba) muğayir bir borcu teyit için şart edilmiş veya hilafına mukavele olmadığı hâlde borcun ifası borçlunun mesuliyetini icap etmeyen bir hal sebebiyle gayri mümkün olmuş ise, şart olunan cezanın tediyesi talep edilemez. Hâkim, fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir.”Hükmüne yer verilmiştir.Hâkim, cezanın aşırı olup olmadığını, hakkaniyet ölçülerini aşıp aşmadığını araştırırken, özellikle, borca aykırı davranış nedeniyle alacaklının uğradığı zararı, borçlunun kusur derecesini, alacaklının ortak kusurunu ve tarafların (özellikle borçlunun) ekonomik durumunu dikkate alır. Bu unsurlar dikkate alındığında, alacaklının uğradığı zarar ile kararlaştırılan ceza arasında hakkaniyet ölçüleri ile bağdaşmayan açık bir nispetsizlik varsa ceza indirilir. Cezaî şartın aşırı olup olmadığı değerlendirilirken, cezaî şartın amacının alacaklının durumunu iyileştirmek olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.Cezaî şartla ilgili BK’nın 161. maddesinin birinci fıkrası hükmü, (Akitler cezanın miktarını tayinde serbesttirler) prensibini kabul ettikten sonra, üçüncü fıkrası hükmü ile, hâkimi, fahiş gördüğü cezayı tenkis etmekle yükümlü tutmuştur. Hâlbuki, sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olay bakımından uygulanması gereken mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 24. maddesi hükmü, tacir sıfatını haiz olan tarafların (cezaî şart) miktarını serbestçe tayin edebilecekleri ilkesini kabul ettikten sonra, bu tayin edilen cezanın indirilmesini yani tenkisini talep edemeyeceklerini benimsemiş bulunmaktadır.Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 24. maddesi; “Tacir sıfatını haiz bir borçlu, Borçlar Kanununun 104 üncü maddesinin 2 nci fıkrasiyle 161 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında ve 409 uncu maddesinde yazılı hallerde, fahiş olduğu iddiasiyle bir ücret veya cezanın indirilmesini mahkemeden istiyemez.” hükmünü içermektedir.Ticaret hukukumuzda cezaî şart, miktarı yönünden sadece, BK’nın 20. maddesindeki “ahlâka aykırılık” kavramı ile sınırlanmış bulunmaktadır. Mülga TTK’nın 24. maddesi uyarınca tacirin, borçlu olduğu cezai şartın tenkisini istemesi mümkün değildir, ancak bahsi geçen madde ile tacir olan şahsa ve onun âkidine tanınmış olan sözleşme serbestisi ilkesi, bütün sözleşmeler için sınırlayıcı bir hüküm mahiyetinde olan BK’nın butlan düzenlemesini içeren 20. maddesi hükmü ile sınırlandırılmıştır.Taraflarca sözleşme ile tespit edilmiş olan cezaî şart miktarı, borçlu durumda olan tacirin, iktisaden mahvına neden olacak ve onun eskisi gibi ticarî faaliyetini devam ettirmesine imkân tanımayacak derecede ağır ve yüksek ise, o zaman, böyle bir cezaî şartı ahlâk ve adaba aykırı bir şart olarak kabul ederek, kısmen veya tamamen iptali cihetine gitmek mümkündür. Çünkü, ahlâk ve adaba aykırılık dolayısıyla sözleşmede yer alan cezaî şartın butlanı, hukukun genel bir ilkesidir. Mülga TTK’nın 24. maddesi hükmünün, bu genel müeyyidenin dışında kalacağını düşünmek mümkün değildir. Bir borçlunun, iktisadi ve ticari faaliyet ve mevcudiyetinin tehlikeye girmesini veya yıkılmasını mucip olacak bir nisbete ulaşan her cezaî şart, ahlâk ve adaba aykırıdır.Mahkemenin bu hususta karar verirken, kararlaştırılan cezaî şartın tahsili cihetine gidilmesi hâlinde o şirketin eskisi gibi ticarî hayatını devam ettirmesinin mümkün olup olmadığını gerekirse bilirkişiden de mütalâa alarak araştırması icap eder. Aynı incelemeyi gerçek kişi olan tacir için de yapması gerekir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.06.2019 tarihli ve 2017/19-922 E., 2019/706 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında 01.01.2012 tarihinde satış sözleşmesi imzalanmış olup, sözleşmenin 16. maddesinde davalı işletmecinin sözleşme süresi içerisinde işletmeyi kısmen veya tamamen çalıştırmaması, işletmeyi devretmesi veya işletmede iş değişikliği yapması veya bu sözleşmede belirtilen hükümlerden herhangi birini ihlâl etmesi, sözleşmenin feshine sebebiyet vermesi hâlinde davacı şirket kayıtlarındaki borçları ile şirketten almış olduğu mali yardım, katkılar ve her türlü sabit yatırım harcamalarının tümünü ve uygulanan iskonto tutarlarını, verildiği tarihten itibaren işlemiş faizi de dâhil olmak üzere hesaplanacak faizi ile birlikte şirkete nakden ödeyeceği, ayrıca 16.000 USD cezaî şart ile birlikte şirketin kâr kaybı da dâhil olmak üzere uğradığı her türlü zararını itiraz etmeksizin ödemeyi kabul ettiği belirtilmiştir.Davalının sözleşmenin devamı sırasında sözleşmeye aykırı olarak işletmeyi devretmesi nedeniyle sözleşmenin ihlâline neden olduğu sabittir. Ancak mahkemece sözleşmenin davalı tarafından ihlâli sebebiyle davalı aleyhine cezaî şartta hükmederken 6102 sayılı TTK’nın 22. maddesinde cezaî şarttan indirim yapılmasının öngörülmediği, davalının tacir olduğu, sözleşme yaparken basiretli davranması gerektiği belirtilerek cezaî şart bedelinden indirim yapılmamış ise de, cezaî şart tacir borçlunun ekonomik olarak mahvına sebep olacak derecede ağır ve yüksek ise bu husus genel adap ve ahlâka aykırı sayılacağından, mahkemece cezaî şartın tamamen veya kısmen iptaline karar verilmesi mümkündür.Bu durumda mahkemece, cezaî şart hususunda bir karar verilmeden önce, sözleşmenin düzenlendiği tarihte tarafların iktisadi durumu, davalı borçlunun ödeme gücü ve kabiliyeti göz önüne alınarak, bu yönde davalı defter ve kayıtlarının incelenmesi ile denetime elverişli olacak şekilde bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği hâlde, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile verilen direnme kararı yerinde değildir.İfaya Ekli Cezai Şartın Talep Edilmesi Koşulları (HGK-K.2021/880)Türk Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi; “…Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir. Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir. Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır…” düzenlemesini içermektedir.Maddenin birinci bendinde seçimlik cezai şart düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere cezai şart vaad edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini isteyebilir. Seçimlik cezai şartta alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep eder. Seçimlik cezai şartta alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir. Örneğin, satıcının sattığı malı teslim etmemesi hâlinde alıcının mal yerine 100.000TL ceza koşulu isteyebileceği kararlaştırılmışsa, alıcı ister malın teslimini, isterse ceza koşulunu isteyebilir. Görüldüğü üzere burada seçimlik bir hak söz konusu olup, alacaklı ancak ya asıl borcun ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir; alacaklı aynı anda hem asıl borcun ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini kural olarak isteyemez. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifâ imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkı bir anlam ifade etmez. Asıl borcun ifası imkânsız olduğunda, alacaklı koşulları varsa yalnızca tazminat isteme hakkına sahip olur. Buna göre alacaklı, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini ister. Buradaki “seçimlik” ifadesinden, ceza koşulu ile asıl borç arasındaki ilişkinin, seçimlik borçlarda yer alan birden çok edim arasındaki ilişkiye benzediği sanılmamalıdır. Asıl borç ile ceza koşulu arasında gerçek anlamda bir seçimlik borç (alacak) ilişkisi söz konusu olmayıp, yalnızca alacaklıya tanınmış bir seçim hakkı söz konusudur. Bunun önemi şu noktada ortaya çıkar: Borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlü olmakla birlikte, alacaklı asıl borcun ifasından vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini istediğini borçluya bildirebilir. Borçlu ceza koşulu kendisinden istenmedikçe yalnız asıl borcu ifa edebilir. Bu seçim hakkı, teknik anlamdaki seçimlik borçtan (alacaktan) farklıdır (Kocaağa, K.: s. 133-136).İkinci bentte düzenlenen ifaya ekli cezai şartta ise alacaklı, açıkça vazgeçmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir. Dönme (fesih) cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen cezai şart ise maddenin üçüncü bendinde hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece cezai şart ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür cezai şartta borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.Seçimlik ve ifaya eklenen ceza koşulu, borçlunun borcunu ihlal etmesine karşı alacaklıya bir talep hakkı sağlarken, dönme cezası borcun ihlali koşulu aranmaksızın, belirli bir meblağı ödemek suretiyle borçluya sözleşmeyi sona erdirme imkânı verir. Borçlu, borca aykırı davranışı bulunmasa bile, ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeyi ortadan kaldırabilir. Burada asıl borcun ifasının yerini dönme (fesih) cezası almaktadır. Bundan dolayı dönme cezasının, asıl borcun alacaklı lehine ifasını teminat altına almak gibi bir işlevinin bulunmadığı, aksine onu zayıflatıcı rol oynadığı söylenebilir. Gerçekten, “borcumu ifa etmekten vazgeçersem 1.000TL ödeyeceğim” ifadesinde yerini bulan dönme cezasında asıl borcun ifasının teminat altına alınması suretiyle alacaklının hukukî durumunun güçlendirilmesi değil, aksine dönme cezasını ödemek ve sözleşmeden dönmek (veya sözleşmeyi feshetmek) suretiyle borçlunun durumunun iyileştirilmesi söz konusudur (Kocaağa, K.: s. 145-154).Cezai şarta ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler. Borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi dışında kalan diğer borca aykırılık hâlleri için ifaya eklenen ceza koşulu kararlaştırabilecekleri gibi; bu iki ihlal durumu için seçimlik ceza koşulu da kararlaştırabilirler. Örneğin satıcının ayıplı mal teslim etmesi hâlinde, alacaklıya hem ayıpsız bir mal teslim edileceği hem de ceza koşulu ödeneceği kararlaştırılabilir. Ayrıca tarafların, ceza koşulu anlaşmasında, seçimlik ceza koşulu ile ifaya eklenen ceza koşuluna birlikte yer vermeleri de mümkündür (Kocaağa, K.: s.138-139). İstisnası cezanın tenkisiyle (indirilmesiyle) ilgili TBK’nın 182. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci bendinde ceza miktarını tarafların serbestçe belirleyebilecekleri belirtildikten sonra, üçüncü bendinde bu ceza miktarının hâkim kararı ile azaltılabileceği öngörülmüştür.Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2014 tarihli ve 2013/15-1140 E., 2014/905 K. ; 29.11.2017 tarihli ve 2017/3-998 E., 2017/1459 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.Somut olayda; davaya konu sözleşmelerin 3.6. maddesinde düzenlenen “Teslim süresine uyulmaması durumunda satıcı her gecikme ayı için alınan gayrimenkulün bedelinin %1 tutarındaki cezayı hükmü alıcıya ödemek zorundadır.” hükmünün ifaya ekli cezai şart mahiyetinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır. Türk Borçlar Kanunu’nun 179/II. maddesinde ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir denilmek suretiyle ifaya ekli cezayı düzenlemiştir. Bu cezaya, gecikme cezası da denmektedir. Anılan hükme göre borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada ceza koşulunun aynen ifaya ilave olarak (kümülatif) talep edilebilmesi olanaklıdır. Örneğin, bir inşaat sözleşmesinde yüklenici, işin teslim edilmesi gerektiği tarihten itibaren geciktiği her gün için iş sahibine 10.000TL ceza koşulu ödemeyi taahhüt etmişse, yüklenicinin borcunu ifada gecikmesi hâlinde, iş sahibi hem gecikilen her gün için 10.000TL ceza koşulunu hem de inşaatın bitirilmesini isteyebilir. İfaya eklenen ceza koşulu, özellikle borcun geç ifa edilmesi hâlinde uygulanır ve uygulamada en çok rastlanan ceza koşulu türüdür.Ceza koşulunun amacı da onun ifaya eklenen nitelikte olup olmadığının tespitinde önemli rol oynayabilir. Borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde alacaklının ifaya ek olarak talep ettiği alacak bir ceza koşulu alacağı ise, zarar koşulunu gerektirmez. Alacaklı borçlunun borca aykırı davranışı nedeniyle zarara uğramasa dahi kararlaştırılan ceza koşulunu talep edebilir.İfaya ekli cezai şartın istenebilmesi için sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olmadıkça gecikmiş ifanın çekincesiz olarak kabul edilmemesi gerekir. Aksi hâlde cezai şartı isteme hakkı düşer. Gecikmiş ifadan önce keşide edilen ihtarla gecikme cezası isteme hakkı saklı tutulmuş, sözleşmede cezai şart talep edebilmek için ihtirazı kayda gerek olmadığı kararlaştırılmış ise ya da ifadan önce alacaklının bu hakkını saklı tuttuğu anlamına gelecek davranışları mevcut ise sonradan yapılan teslimde çekince konulmamış olsa dahi cezai şart isteme hakkı düşmez, talep edilebilir. Cezayı isteme hakkının saklı tutulması (çekince, ihtirazı kayıt), yenilik doğuran bir irade beyanı olup, ifa anında açıkça yapılmalıdır. Saklı tutma, teslim-kabul tutanağına düşülecek bir kayıtla veya ifayı kabulden önce yapılacak yazılı bildirimle yahut iş bedelinin ceza alacağı kesilerek ödenmesi gibi buna delalet eden bir eylem veya işlem ile gerçekleştirilebilir. Açık feragat ise, borçluya yöneltilen ve varması gereken bir irade beyanıyla veya sözleşmeye önceden ifanın çekincesiz kabul edileceğine ilişkin bir hükmün konulmasıyla olur. Bazen de, çekincenin varlığı bazı koşulların gerçekleşmesine bağlanabilir (Selimoğlu, Y.E.; Eser Sözleşmesi, 4. Baskı, … 2017, s. 350-353).Tüm bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık irdelendiğinde, davaya konu taşınmazlar ihtirazı kayıt ileri sürülmeksizin, diğer bir deyişle bu hak saklı tutulmaksızın teslim alınmış olduğundan, artık yükleniciden cezai şart talep edilemez ve bu husus hâkim tarafından re’sen dikkate alınır. Bu nedenle, davanın reddine dair mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.İş Hukukunda Cezai Şartta İndirim Yapılması (Y9HD-K.2021/6992)Davacının, taraflar arasındaki iş sözleşmesinde kararlaştırılan cezai şartın hüküm altına alınmasını seçmesi ihtimalinde, cezai şarttan indirim yapılması gerekip gerekmediği de belirlenmelidir.Cezai şart öğretide, mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası halinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ayrı bir edim olarak tanımlanmıştır. (…: Türk Hukukunda Cezai Şart, … 1963)Cezai şart, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179-182. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, İş Kanunlarında konuya dair bir hükme yer verilmemiştir. İş hukuku açısından Türk Borçlar Kanununun söz konusu hükümleri uygulanmakla birlikte, Dairemizce bazı yönlerden İş hukukuna özgü çözümler üretilmiştir. İş hukukunda “İşçi Yararına Yorum İlkesi”nin bir sonucu olarak sadece işçi aleyhine yükümlülük öngören cezai şart hükümleri geçersiz sayılmış ve bu yönde yerleşmiş içtihatlar öğretide de benimsenmiştir. Hizmet sözleşmeleri açısından cezai şartla ilgili olarak 818 sayılı Yasada açık bir hüküm bulunmaz iken, Dairemizin uygulamasına paralel olarak; 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmünü getirmiştir. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte, işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve halleri aşamaz.İşçiye verilen eğitim karşılığı belli bir süre çalışması koşuluna bağlı olarak kararlaştırılan cezai şart tek taraflı olarak değerlendirilemez. İşçiye verilen eğitim bedeli kadar cezai şartın karşılığı bulunmakla eğitim karşılığı cezai şart hükmü belirtilen ölçüler içinde geçerlidir.Gerek belirli gerekse belirsiz iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir. Ancak, sözleşmenin süresinden önce feshi koşuluna bağlı cezai şartın geçerli olabilmesi için, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin belirli süreli olması zorunludur. Bu kural yönünden Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 08.03.2019 tarihli 2017/10 esas 2019/1 karar sayılı kararı ile belirli süreli olarak yapılmış ancak objektif şartları taşımadığı için belirsiz süreli kabul edilen iş sözleşmesinde kararlaştırılan “süreden önce haksız feshe bağlı cezai şart hükmünün geçerli olduğuna” hüküm kurulduğundan, artık sözleşmenin belirli süreli ve belirsiz süreli olmasının cezai şartın geçerliliğine etkisi bulunmamaktadır.6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 182. maddesinin 1. fıkrası, “Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler.”, son fıkrası ise “Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.” şeklinde düzenlenmiştir.6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesinde, Ticaret Kanunu’nda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiilerin “ticari iş” sayılacağı, düzenlenmiştir. İşveren ile işçi arasındaki ilişki, Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesinde tanımlanan ticari iş niteliğinde olmayıp, 4857 Sayılı İş Kanunundan kaynaklanan ve İş Kanunu hükümlerine bağlı ve bu çerçeve içinde kendine özgü bir iş sözleşmesidir. İşçi işveren ilişkisinin kamu düzeni ile ilgili olmasının yanında, iş hukukunun temel ilkelerinden biri olan “tarafların dengeli tutulması” ilkesi de bu kabulü doğrulamaktadır. O halde sözleşmede hüküm altına alınan cezai şartın Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin öngördüğü anlamda bir ticari ilişkiden kaynaklanmadığı çok açıktır. Hal böyle olunca; “tacir sıfatını haiz borçlunun Türk Borlar Kanunu’nun 182. maddesinin 3. fıkrasında yazılı hallerde aşırı ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla sözleşme cezasının indirilmesini isteyemeyeceğine” ilişkin Türk Ticaret Kanunun 22. maddesinin somut uyuşmazlıkta uygulanmasına imkan yoktur. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 15.10.1997 gün ve 1997/9-486,822 sayılı kararında da aynı ilkelere vurgu yapılmak suretiyle, tacir statüsünde olmasının, iş sözleşmesindeki cezai şart bakımından Türk Ticaret Kanununun 22. maddesindeki kuralın işveren hakkında uygulanmasını gerektirmeyeceği kabul edilmiştir. Buna göre, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 182. maddesinin son fıkrasındaki(Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 161/3üncü maddesindeki) emredici düzenleme sebebiyle hakimin fahiş gördüğü takdirde ceza koşulundan re’sen indirim yapmasının zorunlu olduğu kabul edilmelidir.Bu durumda hakim, takdir hakkına dayalı olarak karar verirken tarafların ekonomik durumlarını, alacaklının çıkarlarını,borçlunun kusurunu , borca aykırılığın ağırlığını, sözleşmenin türünü ve süresini gözönünde tutarak ceza miktarının makul olmayacak şekilde yüksek tutulduğunu görürse sözleşmeye müdahale edip ceza miktarını indirir. (…, a.g.e., s. 1320)İş hukuku uygulamasında işçi aleyhine cezai şart düzenlemeleri bakımından konunun önemi bir kat daha artmaktadır. Şart ve ceza arasındaki ilişki gözetilerek, işçinin iktisadi açıdan mahvına neden olmayacak çözümlere gidilmelidir. Dairemizin yerleşik hale gelen içtihatlarına göre; işçinin belli bir süre çalışması şartına bağlanan cezalardan, sözleşme kapsamında çalışılan ve çalışması gereken sürelere göre oran kurularak indirime gidilmelidir. Ancak sadece süre oranlamasına göre indirim yapılması yeterli değildir. ( Bkz. Dairemizin 3.3.2021, 2021/854 E, 2021/5458 K; 26.01.2021, 2019/6662 E, 2021/2385 K )Davada; davacının çalıştığı süre 11 ay 22 gün olup, çalışmadığı süre sözleşme 10 yıl süreli olduğundan 108 ay 8 gündür. Cezai şart ise 60 ay olarak kararlaştırılmıştır. Çalışılan süre çalışılmayan süreye oranlanarak 60 ayın 9/10 ‘u oranında cezai şart hesaplanmış ve indirim yapılmadan net 550.006,20 TL hüküm altına alınmıştır. Kabul şekline göre; İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesince indirim yapılmamış ise de, cezai şart tutarının fahiş olduğu ve Dairemiz uygulamasına göre cezai şart miktarının belirlenmesinde sadece oranlama yapılmasının yeterli olmadığı, indirim yapılması gerektiği açıktır.Bu bakımdan; davacının cezai şart alacağının hüküm altına alınmasını seçmesi ihtimalince, davacının çalıştığı ve çalışması gereken süreler de dikkate alınarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 182. maddesinin son fıkrası (Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 161/3üncü maddesi)gereği indirim yapılmak suretiyle belirlenecek cezai şart miktarının tespit edilmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. Bu husus gözetilmeden sadece oranlamaya göre cezai şartın hüküm altına alınması hatalıdır.Geçersiz Sözleşmedeki Cezai Şartın da Geçersiz Olması Mahkemece tüm dosya kapsamı göre; taraflar arasında imzalanan 3 adet taşınmazın satışına yönelik 14.02.2014 tarihli Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi’nin yasanın amir hükmünde belirtilen resmi şekil şartına uyulmaksızın adi yazılı şekilde düzenlendiği, resmi şekil şartının geçerlilik şartı olduğu, Yasa’nın bu maddesinde öngörülen şekle uyulmadan yapılan sözleşmelerin hüküm doğurmayacağı, geçersiz sözleşmedeki cezai şarta ilişkin hükümlerin de geçersiz olduğu, buna dayalı olarak davalının, yapılan takibe itirazında haklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi hukuka uygundur (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi-K.2021/5283).Davacı vekili, taraflar arasında 16.09.2017 tarihinde imzalanan Gayrimenkul Satışı Ön sözleşmesi protokolü ile davacıya ait taşınmazların satışı konusunda anlaşmaya vardıklarını, davalının sözleşmenin 3.2 maddesindeki şartı yerine getirmediğini, davalı şirketin tüm sözlü uyarılara rağmen edimi yerine getirmekten ısrarlı bir şekilde kaçındığını, bunun üzerine davacının sözleşmedeki ilgili hükümlere dayanarak sözleşmeyi sona erdirdiğini, sözleşmenin feshine neden olan davalının sözleşmenin 4. maddesindeki 500.000,00 TL ceza bedelinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, satış tarihi itibariyle tapulu olan taşınmazların satışına dair sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersiz olduğunu, hukuken geçersiz sözleşmeye istinaden yapılan satış işlemi tümden geçersiz olması nedeni ile kararlaştırılan cezai şartların da geçersiz olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, cezai şart; asıl borca ilişkin fer’i bir hak olup, geçersiz sözleşmelerde yer alan cezai şartların da geçersiz olduğu, tapuya kayıtlı olan taşınmazlar için düzenlenen adi yazılı sözleşmelere dayanarak tarafların birbirlerinden cezai şart isteyemeyecekleri, taraflar arasında akdedilen 16.09.2017 tarihli sözleşme, taşınmaz satışına ilişkin olup, geçerlilik şartı olan resmi şekilde düzenlenmediği için bu sözleşmede yer alan cezai şarta ilişkin hükümlerin de aynı şekilde geçersiz olacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi hukuka uygundur (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi- K.2021/2045).Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine göre davalıdan satın alınan iş yerinin sözleşmede öngörülen tarihte teslim edilmediğini, sözleşmede sürede teslim edilmeme halinde davalının cezai şart ödeyeceğinin kararlaştırıldığını, davacının geç teslim nedeniyle oluşan zararının tazmini gerektiğini ileri sürerek, 150.000 TL’lik cezai şartın tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, dava konusu işyerinin geç teslim edilmesinde davalı şirketten kaynaklanan bir kusur bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, taraflar arasında gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapıldığı, bu sözleşmenin taraflara bir taşınmazın satışını talep etme hakkı tanıyan bir sözleşme olduğu, Noterlik Kanunu’nun 60/3 ve 89. maddelerine göre taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerli olması için noterde düzenlenmesinin gerektiği, dava konusu sözleşmenin ise adi yazılı şekilde düzenlendiği, talep konusu cezai şartın dayanağının geçersiz sözleşme olması nedeniyle davacının davalıdan cezai şart talep etme hakkının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmesi hukuka uygundur (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi-K.2019/1627).

Ceza koşulu, ya da sözleşme cezası veya eski Borçlar Kanunu’ndaki ismiyle cezai şart, borçluyu sözleşmeden doğan borçlarını gereği gibi ifa etmeye zorlamak için kullanılan bir yöntemdir. Borçlu için zararlarını borçlar hukukunun genel hükümlerince talep etmek mümkün olmakla birlikte, sözleşmede ceza koşulunun varlığı zararın ispatı şartını ortadan kaldırır ve alacaklıya önceden belli ve kesin bir ceza tutarını talep etme imkânı verir. Uygulamada, özellikle ekonomik değeri yüksek edimler içeren sözleşmelerde ceza koşulu sıkça kullanılır. Bu Hukuk Postası makalesinin izleyen bölümlerinde, ceza koşulunun hukuki niteliği, türleri, miktarı, geçersizliği ve cezanın indirimi açıklanacaktır.Ceza Koşulunun Hukuki Niteliği ve ÖzellikleriCeza koşulu geciktirici koşula bağlı bir edim borcu türü olmakla beraber, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda[1] (“TBK”) özel olarak düzenlendiğinden, koşullara ilişkin hükümlerden önce bu özel hükümlere tâbidir[2].Sözleşmenin tarafları cezayı asıl borcun ifa edilmediği durumlar için kararlaştırırlar; bu sebeple, ceza koşulu tek başına hüküm ifade etmez. Ceza koşulu asıl borca bağlıdır ve bir cezaya konu olması açıkça yasaklanmış konut ve çatılı iş yeri kiralarında kira bedelinin zamanında ödenmemesi hali için ya da tüketici sözleşmelerinde tüketici aleyhine olacak şekilde ceza koşulu getirilmesi gibi durumlar hariç, her tür borç için düzenlenebilir. Ayrıca, ceza koşulunun bağlı olduğu asıl borca kefil olanın bu cezadan sorumlu tutulacağına dair anlaşmalar hükümsüzdür. TBK md. 182/2 uyarınca, “Asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hale gelmişse, cezanın ifası istenemez.”. Asıl borcun hükümsüzlüğü kanuna, ahlaka, kişilik haklarına aykırılığa dayanabileceği gibi, şekle aykırılıktan ve ehliyetsizlikten de kaynaklanabilir. Eğer asıl borcun kaynağı olan sözleşme şekil şartına tabi ise, ceza koşulu da aynı şekil şartına uyularak kararlaştırılmalıdır.Tıpkı asıl borç gibi, sözleşme ile her türlü ceza koşulu kararlaştırılabilir. Uygulamada ceza koşulu çoğunlukla para edimi olarak kararlaştırılmakla birlikte, verme, yapma, yapmama gibi diğer ceza türleri de, kanuna, ahlaka ve kişilik haklarına aykırı olmamak şartıyla, mümkündür. Bunun yanında, TBK md. 182/2 uyarınca, “Ceza koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple sonradan imkânsız hale gelmesi, asıl borcun geçerliliğini etkilemez.”.Ceza Koşulunun Borçlunun Kusuru ve Alacaklının Zararı ile İlgisiBorcun gereği gibi veya hiç ifa edilmemesi halinde, borçlu kendisine hiçbir kusur atfedilemeyeceğini kanıtlayamadığı sürece, alacaklının zararını tazmin etmekle yükümlüdür. Türk borçlar hukukunun bu genel prensibine uygun olarak, ceza koşulunun talep edilmesi de borçlunun kusuru bulunmasına tabidir. TBK md. 182/2, bu hususu, kusursuz ifa imkânsızlığına düşen borçlunun cezayı ödemekten kurtulacağını düzenleyerek, açıkça belirtmiş ancak tarafların aksini kararlaştırmalarına da imkân tanımıştır. İspat kuralına göre, alacaklının borcun gereği gibi yerine getirilmediğini ispat etmesi yeterlidir, borçlunun kusurunu ispat etmesine gerek yoktur.Ceza koşulunun en ayırt edici özelliği, borçlunun kusurundan farklı olarak, cezanın ödenmesi için alacaklının zarara uğramasına gerek olmamasıdır. TBK md. 180/1 uyarınca, “Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.”. Benzer şekilde, alacaklının zarar derecesi ceza borcunu etkilemez. Bu nedenle, ceza koşulunun kararlaştırılması, alacaklıyı, zararını ispat etme yükümlülüğünden kurtarır. Uygulamada ceza koşulunun kullanılmasının temel sebepleri, zararın kanıtlanmasında zorluklarla karşılaşılmasının ve zararın hesaplanmasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkların önlenmesidir. Borcun ihlâl edilmesi üzerine nasıl hesaplanacağı ve ne kadar tutacağı henüz belirsiz olan bir kanunî tazminat yükü altına girmekten pek fazla çekinmeyerek işi gevşek tutabilecek bir borçlu; borcu ihlâl ettiği anda alacaklının uğradığı zarara bağlı olmaksızın doğacak, önceden belli ve kesin bir cezanın kararlaştırılmış olması karşısında, daha dikkatli ve özenli davranma zorunluluğu duyabilir[3].Alacaklı, zararının ceza miktarını aştığı durumda ceza koşuluna ek olarak yalnızca aşan kısmı talep edebilir. Ancak bu durumda borçlunun kusurunu ispat yükü alacaklıya geçer ve alacaklının aşan zararı talep edebilmesi için borçlunun borcunu ifa etmemede kusurlu olduğunu ispat etmesi gerekir.Ceza Koşulunun Türleriİfa Yerine İstenebilecek CezaTBK md. 179/1 hükmü, ifa yerine istenebilecek cezayı düzenler. İfa yerine istenebilecek ceza, alacaklının, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilmesini ifade eder. Bu durum, bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi için bir ceza kararlaştırıldığında karşımıza çıkar. Böyle bir durumda, sözleşmeden açıkça aksi anlaşılmadıkça ve asıl borç borçlunun kusuruyla imkânsız hale gelmedikçe (bu durumda alacaklı sadece cezayı talep edebilecektir), alacaklı asıl edim ya da cezanın ifası arasında seçim yapmak zorundadır. Diğer yandan, md. 179/1’in lafzından, tarafların hem borcun hem de cezanın ifasını kararlaştırabilecekleri anlaşılmaktadır.İfayla Birlikte İstenebilecek CezaTBK md. 179/2 uyarınca, “Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.”. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi de bu konudaki bir kararında, dönemsel ifayı içeren asgari alım taahhütlü sözleşmelerde dönem bitimini müteakip ihtirazi kayıt konulmaksızın ya da ihtar yapılmadan mal verilmeye devam edilmesinin önceki döneme dair cezai şart talebinden zımnen vazgeçildiği anlamına geleceğini belirtmiştir[4].İfa yerine istenebilecek ceza koşulunun kararlaştırılması da mümkün olmakla birlikte, sözleşmeden aksi anlaşılmadıkça, borçlu hem borcu (gecikmiş olarak ya da yerinde) ifa etmek hem de ceza koşulunu ödemekle yükümlüdür.Cezanın Miktarı ve AzaltılmasıTBK md. 182/1 uyarınca taraflar ceza koşulunun miktarını belirlemekte serbest olsa da, md. 182/3 hâkimin aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirebileceğini düzenlemektedir. Ceza koşulu tutarının ne zaman aşırı sayılacağını ve ne miktara indirileceğini hâkim tayin edecekse de, Yargıtay içtihadına göre, “ceza koşulunun fahiş olup olmadığı, tarafların iktisadi durumu, özel olarak borçlunun ödeme kabiliyeti ile beraber, borçlunun borcunu yerine getirmemiş olması nedeniyle sağladığı menfaat, kusur derecesi ve borca aykırı davranışın ağırlığı ölçü alınarak tayin edilmeli ve hüküm altına alınan ceza miktarı, hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun olarak tespit edilmelidir”[5]. Hâkim aynı zamanda, ceza koşulunun tazmin ve ceza işlevlerini de göz önünde bulundurmalı[6], olayın özellikleri ve ceza miktarının borçluyu borcunu ifaya zorlama gücü arasında bir denge kurmalıdır. Hâkim, ceza koşulunun yalnızca miktarını indirmeye yetkilidir, ceza koşulunu tamamen ortadan kaldıramaz ya da başka nitelikte bir ceza ile değiştiremez.Bu konudaki bir istisna, ticari sözleşmelerde tacir sıfatını haiz borçlu aleyhine karşı kararlaştırılmış olan ceza koşuludur. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun[7] 22. maddesi, tacir sıfatını haiz borçlunun aşırı ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla cezanın indirilmesini mahkemeden isteyemeyeceğini düzenler.SonuçCeza koşulu, ya da sözleşme cezası veya eski Borçlar Kanunu’ndaki ismiyle cezai şart, alacaklıyı zararını ispat etmekten kurtarır ve ona önceden belli ve kesin bir ceza miktarını talep imkânı sağlar. Ceza koşulunu talep etmek için borçlunun kusuru aranmakla birlikte, alacaklının zarara uğramış olması aranmaz. Ceza koşulu asıl borca bağlıdır ve ceza koşuluna bağlanması açıkça yasaklanmamış her türlü borç için kararlaştırılabilir. Aynı şekilde, sözleşmede herhangi bir edim ceza olarak kararlaştırılabilir. Kural olarak, borcun gereği gibi ya da hiç ifa edilmemesi halinde, alacaklı borcun veya cezanın ifasını talep edebiliyorken, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi halinde hem borcun hem de cezanın ifasını aynı anda talep edebilir. Taraflar sözleşmede ceza miktarını belirlemekte serbesttirler; ancak hâkim aşırı bulduğu ceza koşulunu kendiliğinden indirebilir.[1] TBK (RG, 04.02.2011, S. 27836) 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdi.[2] Oğuzman, Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2, 6098 Sayılı Yeni Borçlar Kanunu’na Göre Güncellenip, Genişletişmiş 9. Bası, İstanbul 2012, s. 504.[3] Oğuzman, Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2, 6098 Sayılı Yeni Borçlar Kanunu’na Göre Güncellenip, Genişletişmiş 9. Bası, İstanbul 2012, s. 504.[4] Yargıtay 19. HD, E. 2014/3953, K. 2014/7865, T. 24.04.2014 (www.kazancı.com).[5] Yargıtay 13. HD, E. 2045/504, K. 2016/5643, T. 23.02.2016 (www.kazancı.com).[6] Yargıtay 6. HD, E. 2013/679, K. 2013/12298, T. 12.09.2013 (www.kazancı.com).[7] TTK (RG, 14.02.2011, S. 27846) 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdi.

Cezai Şart Nedir? Cezai şart, ceza koşulu ve sözleşme cezası borçluyu sözleşmeden doğan borçlarını gereği gibi ifa etmeye zorlamak için kullanılan bir yöntemdir. Eski Borçlar Kanunu’ndaki ismi cezai şarttır. Cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan cezai şart, kuvvetlendirilecek asıl alacağın varlığını zorunlu kılar. Bir diğer anlatımla asıl alacağın varlığı halinde cezai şartın varlığından söz etmek mümkündür. Cezai şartın ödenmesi için, ortada herhangi bir zararın bulunması şart değildir. Taraflarca kararlaştırılmış olması yeterlidir. Türk Borçlar Kanunu’nda cezai şart, Madde 179 – 184 arasında düzenlenmiştir:Madde 179: Tarafların, borçlunun borcunu yerine getirmemesi veya eksik getirmesi durumunda ödemesi gereken cezai şartı sözleşmede belirleyebilecekleri hükme bağlanmıştır. Madde 180: Borçlunun borcunu yerine getirmemesi veya eksik getirmesi durumunda alacaklının, asıl borç ve cezai şartı birlikte talep etme hakkı vardır. Madde 181: Cezai şartın, borcun ifası yerine geçmesi şeklinde kararlaştırılması mümkündür. Madde 182: Cezai şartın miktarı, hakim tarafından azaltması ve indirmesi Asıl borç geçerli olarak meydana gelmemişse yahut sonradan takas, ibra vb. şekilde ortadan kalkmışsa cezai şart da ortadan kalkar. Örneğin, sözleşmenin hukuka veya ahlaka aykırılık, başlangıçtaki imkansızlık, tarafların fiil ehliyetsizliği veya şekil noksanlığı nedeniyle geçersiz olması halinde sözleşmede belirlenen cezai şart da geçersiz olur. Cezai şart, borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi ihtimaline karşın kararlaştırılır. Cezai şartın yan borç niteliği muaccel oluncaya kadar devam eder. Cezai şart muaccel olduktan sonra bağımsız bir alacak niteliği kazanır. Cezai şartın teminata bağlanması mümkündür.Cezai Şarta İlişkin Yasal Düzenlemeler Madde 179- Cezanın sözleşmenin ifası ile ilişkisi “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir”Bu maddede seçimlik cezai şartı tanımlanmaktadır. Aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça konulan cezai şartlar seçimlik kabul edilecektir. Seçimlik cezai şartın hiç veya gereği gibi yerine getirmeme durumunda oluştuğunu madde metninde görmekteyiz.“Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.”Bu madde de ifaya eklenen cezai şart düzenlenmiştir. İfaya eklenen cezai şart için öncelikle belirli zaman ve yerde ifa edilmesi gereken bir borç olacağı; bu borçtan da feragat edilmemiş olması ve borcun çekincesiz kabul edilmemiş olması gerekecektir. Bu durumda asıl borçla beraber ceza şartı istenebilir.“Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır.”Bu maddede ifayı engelleyen cezai şart düzenlenmiştir. Bu durum dönme cezası olarak da adlandırılmaktadır. Taraflar dilerse belli bir meblağ ödeyerek anlaşmayı sonlandırmayı kararlaştırabilir. Gerçek anlamda cezai şart değildir. Varlığını ispat borçluya aittir. Aşkın zararın talebi mümkün değildir.Madde 180- Ceza ile zarar arasındaki ilişki “Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.”Cezai şartın talep edilebilmesi için herhangi bir zararın ispatı şart değildir.“Alacaklının uğradığı zarar kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklı, borçlunun kusuru bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı isteyemez.”Alacaklının hem uğradığı zararı hem de bu zararın cezai şartı aştığının ispatı gerekmektedir. Emredici bir hüküm olmadığından aksi kararlaştırılabilir. Dönme cezasında istenemez. İstisnai olarak borçlu adam çalıştırıyor ve zarar çalışanın kusurlarından meydana geldiyse alacaklının ispatı aranmaz.Madde 181- Kısmi ifanın yanması “Ceza koşuluna ilişkin hükümler, dönme durumunda ifa edilmiş olan kısmın alacaklıya kalacağını öngören sözleşmelere de uygulanır.” “Taksitle satışa ilişkin hükümler saklıdır”Satıcı, alıcının peşinatı ödemede temerrüde düşmesi yüzünden satılanın devrinden önce sözleşmeden dönerse, alıcıdan sadece ödenmeyen peşinat üzerinden, sözleşmeden döndüğü tarihe kadar işleyecek yasal faiz ile sözleşmenin kurulmasından sonra, satılanın uğramış olduğu değer kaybı sebebiyle tazminat isteyebilir. Ceza koşulu kararlaştırılmışsa, peşin satış bedelinin yüzde onunu aşamaz.Madde 182- Cezanın Miktarı, Geçersizliği Ve İndirilmesi “Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler”Bu madde ile ilgili en önemli istisna işçinin işveren karşısındaki zayıf pozisyonu sebebiyle hizmet sözleşmelerine tek taraflı olarak cezai şart konulamayacağıdır.“Asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse, cezanın ifası istenemez. Ceza koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple sonradan imkânsız hâle gelmesi, asıl borcun geçerliliğini etkilemez”“Hakim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.”Cezai şart ile ilgili kanunda düzenlenen maddelerden sadece bu madde emredici nitelikte olup diğerleri ile ilgili aksine düzenleme yapılabilir.Cezai Şartın Bağlı Olduğu Şekil Nedir? Cezai şart, sözleşmelerde tarafların anlaşma koşullarına uyulmaması durumunda ödenmesi gereken önceden belirlenmiş bir tazminat miktarını ifade eder. Cezai şart, sözleşmeye taraf olan kişilerin, sözleşmede yer alan yükümlülüklerini yerine getirmemeleri veya geciktirmeleri halinde uygulanır. Cezai şart, genellikle sözleşmelerde, tarafların yükümlülüklerini eksiksiz ve zamanında yerine getirmelerini sağlamak amacıyla yer alır. Bu tür bir hüküm, sözleşmeye taraf olan kişilere, anlaşma koşullarına uyulmamasının maddi sonuçlar doğurabileceğini hatırlatarak caydırıcı bir etki yaratır.Cezai şartın uygulanması ve miktarı, sözleşme koşullarına ve yerel yasal düzenlemelere bağlıdır. Özellikle, cezai şartın orantılı ve makul olması beklenir. Aksi takdirde, mahkemeler, cezai şartı geçersiz sayabilir veya miktarını düşürebilir. Cezai şart ya asıl sözleşmenin yapıldığı sırada o sözleşmenin bir parçası olarak onun içerisinde yer alır ya da sonradan bağımsız bir sözleşme ile kararlaştırılır. Kanun cezai şartın tabi olduğu şekil hakkında herhangi bir hüküm içermemekle birlikte, asıl borç için düzenlenen şekil şartının cezai şart için de geçerli olduğu kabul edilmektedir. Örneğin, taşınmazın satışını kuvvetlendirmek için öngörülen cezai şart da satış sözleşmesinin tabi olduğu resmi şekilde yapılmalıdır.

A Tottenham great

But it is his consistent record over the course of his five years in charge which means he bears comparison with their finest managers.

He has taken charge of 293 games in all competitions, making him fourth in the club’s all-time list. Only Bill Nicholson (832), Peter McWilliam (505), and Keith Burkinshaw (431) have been in charge for longer. And only the legendary Nicholson (55) has led them in more European games than Pochettino (53).

ManagerGamesWinsLossesWin percentage
Tim Sherwood2213659.1%
Mauricio Pochettino2021134655.9%
Andre Villas-Boas54291353.7%
Harry Redknapp144713649.3%
Martin Jol113473641.6%

Struggles against the other big clubs

While his status as a Tottenham great is assured, his rank among Premier League managers is more debatable.

For all the improvements he has overseen at Tottenham, including the development of young players like Harry Kane and Dele Alli, there is no escaping the fact he failed to win a trophy during his time at the club.

In fact, he is yet to win any trophy as a manager.

And yet the statistics show that Pochettino reached 100 Premier League wins as Spurs manager in just 169 games – only Jose Mourinho with Chelsea (142) and Sir Alex Ferguson with Manchester United (162) got to that landmark for a single team in fewer games.

In all competitions, he has won four of 13 matches against the Gunners (won four, drew six, lost three), with only one of those victories coming away from home – a 2-0 win in the League Cup quarter-final last season.

How it all unravelled

When Pochettino suggested before the Champions League final that winning that trophy might prompt him to leave the club, it caused some consternation.

And yet he might wish he had left whatever the result of that match, given how this season has unfolded.

It is not much of a stretch to suggest that their form during this calendar year has been that of relegation battlers. In fact, no Premier League side has lost more matches in all competitions than Pochettino’s side (18).

Spurs last lost more games in a calendar year in 2008, when they suffered 19 defeats during spells under Juande Ramos and Harry Redknapp.

Chairman Daniel Levy said results had been “extremely disappointing”. The manager paid the price.