Ceza Savunması

44
Ceza Savunması Avukatı
Ceza Savunması

Ceza savunması nedir?

Ceza savunması, Ceza Hukuku’nun tanıdığı koşullardır. Savunmalar, inkar veya delil yetersizliği, olumlu, kusurlu veya kusursuz olarak kategorize edilebilir. Savunmalar ayrıca fiili, hukuki, gerekçeye dayalı veya mazerete dayalı olarak da sınıflandırılabilir.

Savunma hakkı, 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde “temel haklar ve ödevler” başlığını taşıyan ikinci kısmın “kişinin hakları ve ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde “hak arama hürriyeti” başlığı altında temel bir hak olarak düzenlenmiştir. Bir hakkın temel hak sayılması, o hakkın saygınlığını ve güvencesini artırmaktadır.

Temel haklara dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez (Ay m. 12/1). Bu hükme göre, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”.

Anayasa’da, bu hakkın yargı mercileri önünde kullanılabileceği belirtilmiştir; ancak, uyuşmazlığın henüz yargı mercilerinin önüne gelmediği soruşturma aşamasında da, savunma hakkına ihtiyaç vardır. Soruşturmada, koruma tedbirlerine ilişkin işlemler esnasında veya Cumhuriyet savcılığı tarafından ifade alındığı sırada da şüphelinin savunma hakkı bulunmaktadır.

Sözlüğe göre ceza savunması, “bir suçla itham edilen sanığın hakları ve suçun unsurlarını ortadan kaldıran hukuki teorilerle ilgili ceza hukuku alanıdır“. Ceza hukukunun farklı türlerindeki cezai sorumluluktan kurtulmak için dört temel ceza hukuku savunması bulunmaktadır.

Ceza Hukuku nedir?

Ceza hukuku, kamu hukuku içerisinde yer almaktadır. Devletin suç ve cezaları belirlediği kurallar bütünüdür. Ülkede yaşayan herkese yönelik emirleri içermektedir. Ceza Hukuku, soyut olarak suçu meydana getiren unsurlarla birlikte cezanın özelliklerini oluşturan hukuk dalıdır.

Ceza hukuku, Anayasa ile belirlenen devlet düzenini ve siyasi yapısını korumaktadır. Söz konusu düzenlemeler ve yaptırımlar ile insanlar arasındaki menfaat çatışmalarının önlenmesi ve bir arada bulunan toplum bireylerinin yaşamasının temel şartları korunmaktadır. Ceza hukuku bölümleri şu şekildedir: Ceza genel hukuku, Ceza özel hukuku, İnfaz hukuku, Ceza muhakemesi hukuku.

Ceza Davası Nedir?

Suçun işlenmesi ile birlikte faille devlet arasında ceza ilişkisi meydana çıkar. Bu ilişkinin ortaya çıkması ile failin işlediği suçun kanunda belirtilen cezasına katlanması gerekir. Devlet tarafından bu cezalandırma işlemi, adli organlar tarafından yerine getirilir. Ceza davası, kişi hakkında devletin görevli yargı organı Cumhuriyet Savcılığı tarafından gerçekleştirilen araştırma neticesinde yeterli suç şüphesinin var olması halinde yargılamanın yapılması için açılan kamu davasıdır.

Ceza davaları şu mahkemelerde görülür:

  1. Ağır ceza mahkemesi,
  2. Asliye ceza mahkemesi,
  3. Çocuk mahkemesi,
  4. Çocuk ağır ceza mahkemesi,
  5. Fikri ve sınai haklar ceza mahkemesi.

Savunma hakkı, şüphelinin/sanığın en temel haklarındandır.

Savunma hakkının temelini irade özgürlüğü oluşturur. Bu hak kapsamında şüpheli/sanık, savunma araçlarını ve kendi savunmasının kapsamını kendi iradesiyle özgürce belirleyebilmelidir.

Suçlama karşısında susmak da bir savunma şeklidir.

Kişi serbest iradesiyle bu savunma şeklini de tercih edebilir.

Şüpheli/sanığa genel nitelikteki savunma hakkı kapsamında, isnat edilen fiille ilgili olarak susma hakkı ayrıca ve açıkça tanınmıştır (Ay m.38/5, CMK m.147)

Ceza davalarında savunma dilekçesi, çok büyük önem arz etmektedir. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında şüpheliler veya sanıklar her zaman yargılandıkları dosyaya ilişkin olarak savunma dilekçesi verebilirler.

Suçun işlendiğinden haberdar olan savcılık şikâyet üzerine veya bazı durumlarda resen soruşturmayı yürütür ve suç delillerini toplamaya başlar. Akabinde savcılık tarafından iddianame düzenlenir ve iddianamenin kabulü ile birlikte kamu davası açılır. Bu süreçte şüphelilerin ifadesi soruşturma aşamasında alınır; eğer kamu davası açılır ise ifade aşaması kovuşturma aşamasında da devam eder.

Sanıklar veya şüpheliler sözlü olarak ifade verdikleri esnada kendilerini eksik ifade edebilirler. Bu sebeple yazılı savunma dilekçesi verilmesi ve varsa masumiyete ilişkin delilerin sunulması her zaman tavsiye edilmektedir.

Ceza Savunmasında Avukatın Rolü

Ceza Savunmasında Avukat İhtiyacı

Savunma hakkı kural olarak sanığa ait bir haktır. İddiaya, iddianın muhatabının cevap vermesi gerekir. Uyuşmazlığın hukuki cephesinin uzmanlığı gerektirmesi ve avukatlığın bir meslek olması kural olarak avukat müdafiin hizmetinin satın alınmasını gerektirir. Sanığın hukuki savunmasını hazırlarken bu uzman kişiden yardım alması veya bu uzman kişinin sanık adına veya onun yanında ve onun yararına hukuki savunmayı üstlenmesi mümkündür.

Avukatın müdafii sıfatıyla ceza muhakemesine dahil olması kural olarak hak sahibi sanığın iradesine bağlıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu m.149’a göre, şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; sanığın kanuni temsilcisi varsa, o da şüpheli veya sanığa müdafi seçebilir.

Müdafiin sanığın iradesine uygun olarak belirlenmesi ve görevlendirilmesi halinde, sanıkla avukat müdafii arasında özel hukuk ilişkisi kurulmaktadır. Ancak kişinin avukat seçebilecek maddi güce sahip olmaması nedeniyle, sanığın iradesiyle ancak masrafı devlet tarafından ödenecek olan görevlendirilmiş bir avukat müdafiin devreye girdiği hallerde bu özel hukuk ilişkisi kamusal bir ilişkiye dönüşebilmektedir.

Aynı şekilde, cezalandırma hakkının devlete geçmiş olması ve gerçek suçlunun cezalandırılmasındaki yani maddi gerçeğe ulaşmadaki kamusal menfaat, bazı suçların takibinde sanıkla avukat arasındaki hukuki ilişkiye müdahaleyi de beraberinde getirmiştir. Sanığın iradesi hilafına, kanun ve adalet gereğince sanığa müdafi tayin edilmesi halinde de avukat müdafi ile sanık arasındaki hukuki ilişki kamusal bir boyut kazanmaktadır.

Şüpheli/Sanığın savunma aracını –müdafiini- seçme özgürlüğü

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bir suçla suçlanan kişinin kendi kendini savunma ve savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkına sahip olduğu belirtilerek bireysel savunma hakkının kullanılabilmesi güvence altına alınmıştır (m.6/3-b,c).

Anayasa m.36’da da, “herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” denilerek uyuşmazlığın tarafı olan kişinin yani şüpheli/sanığın savunma hakkı ve müdafiini seçme hakkı koruma altına alınmıştır.

Sanık, savunmasının içeriğini belirleme ve savunması için yardıma ihtiyacı olup olmadığına karar verme hakkına sahiptir. Bireyin iradesine ve onuruna saygı, onun usuli işlemlerde nasıl bir yol izleyeceğine dair kararlarına diğer bir söyleyişle usuli özgürlüğüne de saygı duymayı gerektirir. Sanığın muhakeme süjesi olması, onun muhakeme stratejisi konusunda da özgürce karar vermesini zorunlu kılar. Kendi geleceğini belirleme hakkı, usuli özgürlüğün de temelini oluşturur.

Sanık, savunma hakkı çerçevesinde somut ve gerçek bir savunma için iki olanağa sahiptir. Ya, kendisini bizzat savunur ya da bir avukatın yardımından yararlanır.

Sanığın bireysel savunma hakkı, savunmasını hazırlamada uzman bir kişiden yararlanma ve kendisi dışında uzman bir kişinin yasa ile tanınmış olan savunma işlemlerini kendisinin adına veya kendisi ile birlikte yerine getirilmesinden yararlanma hakkını da kapsamaktadır.

Avukatsız savunma yapılır mı?

Davalarda Avukat Tutmak Zorunlu değildir. Türk Hukuk sisteminde mahkemede avukatla temsil istisnalar dışında zorunlu değildir. Kişiler kendi davalarını kendileri takip edip, kendi savunmalarını gerçekleştirebilirler.

Ceza Muhakemesinde Savunma

Ceza Muhakemesi ve Savunma

Ceza muhakemesi hukuku, devletin cezalandırma hakkının yerine getirilmesine ve dolayısıyla cezanın genel ve özel önleme fonksiyonunun sağlanmasına hizmet eder.

Diğer bir söyleyişle ceza muhakemesi sonunda gerçek suçluya ulaşılırsa ceza genel ve özel önleme fonksiyonunu gerçekleştirir.

Gerçek suçlunun cezalandırılıyor olması, toplumdaki bireylerin güven duygusunu tatmin eder.

Ceza muhakemesinde gerçek suçluya yani maddi gerçeğe ulaşılabilmesi ancak suç isnadı altındaki kişiye etkin bir savunma yapma imkânının tanınmasıyla mümkündür.

Savunma hakkı, anayasal nitelikte olan adil, hukuk devleti ilkelerine uygun bir muhakemede yargılanma hakkından temellerini almaktadır. Bireyin veya devletin normlara uygunluğunu denetleyecek mekanizmaların sağlıklı ve objektif çalışabilmesi açısından savunma hakkının özel bir yeri bulunmaktadır.

Savunma hakkından yoksun bırakılan, tarafsız ve bağımsız bir mahkemede yargılanmayan kişinin, bir hukuk devleti içerisinde temel haklara sahip olduğunu söylemek mümkün değildir.

Ceza muhakemesinde özellikle devletin normlara uygunluğunu denetleyecek olan kişi müdafiidir. Bu nedenle savunma hakkı kapsamında avukat müdafiden yararlanma hakkının korunması hukuk devletinde zorunludur. Ancak, bütün bunlar savunma hakkının kısıtlanamayacağı anlamına gelmemektedir.

Savunma hakkının sınırları, ölçülülük ilkesi içinde ancak bu hakkın özünü ortadan kaldırmayacak şekilde ve demokratik bir devlette kabul edilebilir ölçüde kısıtlanabilecektir.

Ceza davasında ilk savunma nasıl yapılır?

Ceza davasında savunma, yazılı ya da sözlü olarak yapılabilir. Sanık, dava konusu olayın nasıl meydana geldiğini ve delillerini mahkeme huzurunda bildirir. Yine varsa şikayetçi olan katılan da beyanlarını sunabilir. Yine konu hakkında bilgisi olan tanıklar da mahkeme huzurunda dinlenir.

Savunma yapılmazsa ne olur?

Savunma hakkının kullanılması ve bu hakkın kullanılmasının kolaylaştırılması “silahların eşitliği” ilkesinin de bir gereğidir. Sanığın savunma hakkı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda güvence altına alınmış ve duruşmada sorgusu yapılmayan sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulamayacağı öngörülmüştür.

Savunma nedir ve hangi durumlarda yapılır?

Savunma, suçlamaya karşı şüphelinin veya sanığın yararına olarak, hukukî ve fiilî açıdan korumayı amaçlayan bir faaliyettir. Bu hak Anayasa’da, kabul ettiğimiz sözleşmelerde ve kanunlarımızda yer almıştır.

Cezada savunma dilekçesi ne zaman verilir?

Ceza davalarında savunma dilekçesi, çok büyük önem arz etmektedir. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında şüpheliler veya sanıklar her zaman yargılandıkları dosyaya ilişkin olarak savunma dilekçesi verebilirler.

Ceza davasında Savunma istendikten sonra ne olur?

Ceza davasında ilk savunma, yazılı ya da sözlü olarak yapılabilir. Sanık, dava konusu olayın nasıl meydana geldiğini ve delillerini mahkeme huzurunda bildirir. Yine varsa şikayetçi olan katılan da beyanlarını sunabilir.

Yine konu hakkında bilgisi olan tanıklar da mahkeme huzurunda dinlenir.

Esas hakkında savunma, savcılığın esas hakkında mütalaasına karşı savunma tarafının beyan ve görüşlerini yargılamayı yapan mahkemeye bildirmesidir. Diğer bir deyişle, esas hakkında savunma, ceza mahkemesinde yapılan yargılamada mahkemenin son kararının nasıl olması gerektiği konusunda yapılan son savunmadır.

Esas hakkında savunma, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen “çelişmeli yargılama” ilkesinin zorunlu bir unsurudur. İddia makamı esas hakkında mütalaa, savunma makamı ise esas hakkında savunma ile ceza davasına ilişkin son görüşlerini bildirir. Böylece çelişmeli yargılama gerçekleşir, adil yargılanma hakkı temin edilir. Esas hakkında savunma, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 216. maddesinde düzenlenmiştir.

Esas hakkında savunma yapıldıktan sonra mahkeme hüküm vermeden önce son sözü sanığa verir. “Son söz sanığa aittir” kuralı CMK m.216/3’te açık bir şekilde düzenlenmiştir. Bundan sonraki aşamada mahkemece hüküm kurulur.

Mahkemede savunmayı kim yapar?

(CMK m.147/1-b) Savunma hakkı, bütün hakların temelini oluşturmaktadır. Sanık, kendisini şüpheden kurtarmak adına savunma yapar, bu yasal bir zorunluluktur. Sanık talep ederse müdafi aracılığıyla savunmasını gerçekleştirebilir.

Savunma süresi kaç gündür?

Mahkemede yapılan yargılamaya göre süre 7 GÜN, 2 HAFTA veya 30 GÜN şeklinde değişebilmektedir. Burada başvuru türü, kanun yolları, suç türü, sanığın durumu v.b. haller dikkate alınır.

Savunma Hakkının Sınırlanması Şartları

Sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi de; yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken savunma hakkıdır.

Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın, herhangi bir nedenle sınırlandırılması mümkün değildir. Nitekim savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.

Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı temel ilke olmakla birlikte, kanun koyucunun, yargılamanın uzamasını önlemek, gereksiz emek ve gider kaybına neden olmamak, başka mağduriyetlere sebebiyet vermemek ve usul ekonomisi açısından bazı sınırlamalara gittiği de bir gerçektir. Ancak bu sınırlamalar istisna olup, bu gibi hallerde dahi, usul kanunumuz bazı şartların varlığını aramaktadır. Öte yandan, savunma hakkının sınırlandığından söz edebilmek için, savunmanın hükmü etkileyecek nitelik taşıması ve yargılaması yapılan fiile ilişkin olması gerekir.

5271 sayılı CMK’nun 226. maddesi, yargılaması yapılan ve iddianamede kanuni unsurları gösterilen suçun temas ettiği kanun maddelerinden başkasıyla mahkumiyet durumunda veya cezanın arttırılmasını gerektiren nedenlerin ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması hallerinde savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesi uyarınca, sanığın ek savunmasını yapabilmesi için bir takım usullere uyulması yükümlülüğünü getiren özel bir düzenlemedir. Belirtilen bu haller ortaya çıktığında mahkemelerin, bu konuda kanunun öngördüğü biçimde savunmasını yapamayan kişiler hakkında mahkumiyet hükmü kurmaları mümkün değildir (YCGK-K.2014/77).

Başka Suçtan Hükümlü Bulunan Sanığın Savunma Hakkı

Başka suçtan aynı yargı çevresindeki cezaevinde hükümlü olduğu anlaşılan sanığın, hükmün açıklandığı oturumda duruşmada hazır bulundurulması sağlanıp, yüzüne karşı hüküm verilmesi gerektiği gözetilmeden, 5271 sayılı CMK’nın 193 ve 196. maddelerine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması, hukuka aykırıdır (Y18CD-Karar : 2019/12314).

Karar tarihi itibariyle aynı yargı çevresindeki ceza infaz kurumunda başka bir suçtan hükümlü bulunduğu anlaşılan sanığın, duruşmadan bağışık tutulma talebi olmadığı halde, yokluğunda karar verilip CMK’nın 196/1. maddesine aykırı davranılmak suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, hukuka aykırıdır (Y18CD-Karar : 2019/12237).

Başka suçtan farklı yargı çevresindeki cezaevinde tutuklu olduğu anlaşılan sanığın 28/11/2012 tarihli talimat duruşmasında alınan ifadesinde vareste talebi bulunmaması ve son oturuma ait duruşma zaptında sanığın Bakırköy/Metris 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunduğu bilgisinin yer alması karşısında, hükmün açıklandığı 15/04/2014 tarihli son oturumda SEGBİS yoluyla duruşmada hazır bulundurulması sağlanıp, yüzüne karşı hüküm verilmesi gerektiği gözetilmeden yokluğunda karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 193 ve 196. maddelerine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması, hukuka aykırıdır (Y18CD-Karar : 2019/11859).

Ceza Davasında Duruşma

Ceza Muhakemesinde Duruşma Evresi ve Duruşma Evresine Hâkim İlkeler

-Duruşma Hazırlığı Evresi; İddianamenin kabulünden duruşmanın başlamasına kadar geçen süreyi ifade eder.

-Duruşma Günü; Duruşma hazırlığı devresinde saptanan günde, yetkili mahkemenin duruşma salonunda tanık ve bilirkişi yoklaması ile başlayıp hükme iştirak edecek hakim ya da hakimlerin huzuru, zabıt katiplerinin yerini alması, savcı ve kural olarak sanık ve müdafiin katılımıyla (doğrudan doğruyalık ilkesi) kural olarak ara verilmeksizin (yoğunluk ilkesi), halka açık ve sözlü olarak cereyan eden (sözlülük ve aleniyet ilkesi), delillerin ikame edilip tartışılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşılmaya çalışılan (maddi gerçeğin resen araştırılması ilkesi) ve son sözün sanığa verilmesiyle sona eren, kovuşturma safhasının en önemli devresine duruşma denilmektedir.

-Duruşmanın Sözlülüğü; Duruşma evresinde, soruşturma evresinin aksine sözlülük ilkesi geçerlidir. Sözlülük, duruşmadaki işlemlerin söz ve konuşma yoluyla yapılmasını ve yargılama süjelerinin delilleri tartışmasını, sözlü yapılan yargılamada yargılama konusu olay üzerinde kanaat edinilmesini sağlayan bir ilkedir.

-Duruşmanın Aleniliği (Açıklığı); Duruşmanın açıklığı, duruşmaların kamuya açık olması demektir. Kovuşturma evresinde, kural olarak duruşmalar herkese açıktır (m.182). Duruşmada kararların alınması ve bildirimi de açık olarak yapılır. Bunun anlamı, isteyen herkesin duruşmayı izleyebilmesi, alınan kararları duyması, duruşmanın seyrini, duruşmadaki kişileri görmesi demektir.

-Duruşmada Bulunması Zorunlu Olan Kimseler; Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır.

-Duruşmanın Başlaması ve Yapılacak İşlemler; Duruşmaya, sanığın ve müdafiinin hazır bulunup bulunmadığı, çağrılmış tanık ve bilirkişilerin gelip gelmedikleri saptanarak başlanır. Sanık, duruşmaya bağsız olarak alınır. Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın başladığını, iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar (m.191/1)[22]. Tanıklar duruşma salonundan dışarı çıkarılırlar (m.191/2).

-Duruşmanın Yönetimi, Düzen ve Disiplini, Duruşma Sırasında Suç İşlenmesi; Duruşma, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından yönetilir. Mahkeme başkanı veya hakim bunun yanı sıra, sanığı sorguya çeker ve delillerin ikame edilmesini sağlar (m.192/1).

-Duruşmaya Ara Verilmesi; Kovuşturma evresine çabukluk ve devamlılık ilkeleri hâkimdir[25]. Duruşmanın kesintiler halinde yapılması, delillerin değerlendirilmesi ve vicdani kanaatin oluşumunu olumsuz etkiler. Bu nedenle, duruşmaların hem süratli hem de ara verilmeden yapılması, kovuşturmanın makul sürede sonuçlandırılabilmesi bakımından önem arz eder[26]. CMK.’da da duruşmaya, ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilmesi kuralı öngörülmüştür. Ancak, zorunlu hâllerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilebilir (m.190/1).

-Duruşmada Sanığın Hazır Bulunmaması; Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir (m.193/1).

-Duruşmada Doğrudan Soru Yöneltme; Kovuşturma evresinde CMK.’nın öngördüğü en önemli yeniliklerden biri de, doğrudan doğruya soru yöneltme hakkıdır. Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir (m.201). Doğrudan soru yöneltme hakkı, AİHS m.6/3’ün bir gereği olarak kanunda hüküm altına alınmıştır.

-Duruşmada Tercüman Bulundurulacak Haller; CMK.’da duruşma devresi bakımından öngörülen diğer bir yenilik de tercümandan yararlanma hakkıdır. Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir.

-Duruşma Tutanağı; Duruşma için tutanak tutulur. Duruşma tutanağı, ceza muhakemesi işlemlerinin belgelendirilebilmesi ve bu işlemlere belge delili değeri tanınabilmesi amacıyla düzenlenen ve yargılamanın, kanunun aradığı şekilde oluşturulan heyet tarafından ve yine kanunun belirlediği ölçüler içerisinde yapılıp yapılmadığı hususunda yegâne delil olan ve sahteliği ya da gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği yine aynı değerdeki bir delil ile ispatlanana kadar resmi belge niteliği taşıyan belgelerdir. Duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir (m.222).

Konu ile ilgili Yargıtay kararları:

[1]Suça sürüklenen çocuğun 27.08.2007 tarihinde 18 yaşını doldurduğu gözetilmeden, 17.09.2007 tarihli duruşmanın kapalı olarak yapılması suretiyle CMK’nın 182/1. maddesine aykırı davranılması” Yarg. 23. CD., 13.05.2015, 2015/13542, 2015/1507; “Hükmün esasını oluşturan kısa kararın açıklandığı 26.9.2012 tarihli oturumun, 18 yaşını bitiren suça sürüklenen çocuk F. Ç. ve sanık hakkında açık yerine kapalı yapılması suretiyle, CMK’nın 182. maddesine aykırı davranılması” Yarg. 2. CD., 16.10.2014, 2014/9349, 2014/23613.

[2]“CMK.’nun 188/1. maddesi uyarınca, duruşmaya gelmeyen sanık M. müdafiinin duruşmada hazır bulunarak görevini yapmaya zorlanması, katılmadığı oturumlardaki bilgi, belge ve işlemlere karşı savunma yapmaya davet edilmesi, gerektiğinde CMK.nun 150/3. maddesi uyarınca zorunlu bir müdafii görevlendirilmesi yoluna gidilerek savunmada oluşan boşluk ve kısıtlılığın giderilmesi gerektiğinin düşünülmemesi” Yarg.1. CD., 23.03.2015, 2015/840, 2015/1641; “Sanığın 5 yıldan fazla hapis cezası gerektiren kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanması karşısında, CMK.’nun 188/1. maddesi uyarınca duruşmaya gelmeyen ve mazeret bildiren sanık vekilinin duruşmada hazır bulunarak görevini yapmaya zorlanması, sanığında esas hakkındaki savunmasını avukatı marifeti ile yapacağını beyan etmesi karşısında gerektiğinde CMK.’nun 150/3. maddesi uyarınca zorunlu bir müdafii görevlendirilmesi yoluna gidilerek savunmada oluşan boşluk ve kısıtlılığın giderilmesi gerektiği düşünülmeden, sanık Cihan ile müdafiinin hükmün tefhim edildiği son oturumda hazır bulunmadığı, sanık müdafiinin bu oturuma yönelik verdiği mazeret dilekçesinin kabul edilmediği ve hükmün kurulduğu anlaşılmakla, CMK.’nun 150. maddesine aykırı davranılması ve savunma hakkının kısıtlanması suretiyle hüküm kurulması” Yarg. 1. CD., 29.12.2014, 2014/5140, 2014/6696.

[3]“Yerel mahkemece ilk oturumda iddianamenin kabulü kararının okunmaması 5271 sayılı CMK.’nun 191/1. maddesine aykırı olmakla birlikte bu husus tek başına bozma nedeni yapılamayacaktır. Ancak iddianame okunmadan sanığın sorgusunun yapılması suretiyle CMK.’nun 191/3-b maddesine aykırı davranılmasına ilişkin başka bir bozma nedeni bulunduğundan, iddianamenin kabulü kararının okunmamasına ilişkin aykırılığın da bozmaya eklenmesi yerinde bir uygulamadır.” Yarg. CGK., 04.02.2014, 2013/8-112, 2014/38; “Yerel mahkemenin 30.05.2006 günlü iddianamenin kabulü kararı ile kamu davası açılmış ve kovuşturma evresine geçilmiştir. Mahkemece, 26.03.2007 tarihli ilk celsede iddianamenin kabulü kararı okunup açıklanmadan duruşmaya başlanarak 5271 sayılı CYY’nın 191/1. maddesinde aykırı davranılmış ise de; kovuşturma aşamasında gerçekleştirilen diğer işlemler geçerli olup, söz konusu usul hükmüne uyulmaması hükmün esasına tesir eder nitelikte bir aykırılık olmadığı ve mutlak bozma nedenleri arasında da sayılmadığından bozma nedeni yapılmamalıdır”Yarg. CGK., 15.05.2012, 2011/2-361, 2012/2012.

[4]“Sanıklara, iddianame okunmadan, okunmuş ise bu husus duruşma tutanağına yazılmadan ve yasal hakları hatırlatılmadan savunmalarının alınması suretiyle 5271 sayılı CMK.’nın 147, 191. maddelerine aykırı davranılması” Yarg. 6. CD., 10.07.2014, 2011/19175, 2014/14993.

[5]“İncelenen dosyada, şüpheli avukatın, sanık A.Y. müdafii olarak katıldığı B. … Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/370 esas sayılı dosyasının 16.11.2006 tarihli duruşmasında, mahkeme heyetine parmak sallayarak yüksek sesle “bu işleri mahkemeden daha iyi bildiği, beyanlarının zapta doğru olarak yazılmadığı, tutanağın doğru olmadığını” bildirdiği belirtilerek hakkında yasal gereğinin yapılması için anılan mahkemece 5271 sayılı C.Y.Y.’nın 205. maddesi uyarınca suç duyurusunda bulunulduğu görülmektedir. Şüpheli avukatın yukarıda açıklanan eyleminin, görevli kurula hakaret suçunun unsurlarını taşımayıp 5271 sayılı C.Y.Y.’nın 203/2 maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken duruşma düzenini bozucu disiplinsiz davranış niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesince eylemin hakaret suçunu oluşturmadığı gerekçesiyle verilen son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına ilişkin kararın, hukuka uygun olduğu açıktır” Yarg.4. CD, 08.10.2008, 2008/15464, 2008/18029; “Sanığın yasak silah taşıma suçundan yargılandığı kamu davasının 04.01.2006 tarihli oturumunda, tanık sıfatıyla oğlu dinlenirken müdahale etmesi üzerine kendisine yapılan uyanlara olumsuz bir tutum sergileyip “çocuğa ne biçim soru soruyorsun, onu ben mi bildirdim, ne istiyorsan onu yaz” demesi nedeniyle duruşma salonundan uzaklaştırıldığı ve tanık dinlendikten sonra huzura alındığında ise yeniden “baba olarak hakkım yok mu, çocuğum neden yargılanıyor, ne biliyorsan onu yaz” biçiminde sözler sarf etmesi eylemlerinin, 5271 sayılı CYY’nin 203-204. maddeleri kapsamına giren duruşma düzenini bozucu davranış niteliğinde olduğu gözetilmeden ve ne suretle küçültücü olduğu açıklanmadan, görevliye hakaret suçundan hüküm kurulması” Yarg. 4. CD. 28.11.2007, 2006/6474, 2007/10085.

[6]“Fiilin suç oluşturmaması nedeniyle derhal beraat kararı verilmesi dışında delillerin takdir ve tayininin gerektiği durumlarda sanığın sorgusu yapılıp savunması saptanmadan beraat kararı verilemeyeceği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve özel dairelerin uyum gösteren kararlarının da bu yönde olduğu gözetilmeden ve CMK.’nın 193. maddesi hükmüne yanlış anlam verilerek beyanının diğer sanıkların hukuki durumunu da etkileyebilecek olması nedeniyle sanık S.P.’ın sorgusu yapılmadan beraat kararı verilmesi” Yarg. 9. CD., 11.02.2014, 2013/11095, 2014/1521.

[7]“Sanığa çıkartılan duruşma davetiyesinde, 5271 sayılı CMK.’nun 195.maddesi uyarınca, duruşmaya gelmediği takdirde yokluğunda duruşma yapılarak davanın sonuçlandırılacağına dair meşruhat bulunmadığı nazara alınmadan, sanığın yokluğunda yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi” Yarg. 7. CD., 18.12.2014, 2014/13252, 2014/21574.

[8]“Sanığın üzerine atılı nitelikli kasten yaralama suçunun gerektirdiği cezanın alt sınırı itibariyle istinabe suretiyle sorgusunun yapılamayacağının gözetilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK.nın 196/2. maddesine muhalefet edilerek savunma hakkının kısıtlanması” Yargıtay 3. CD., 14.04.2015, 2015/5514, 2015/13258.

[9]“Sanığın, savunmasını Cumhuriyet savcısı önünde Türkçe olarak yaptıktan sonra mahkeme önünde yasal hakları kendine hatırlatılarak sorulması üzerine, haklarını anladığını, Türkçe bildiğini, buna rağmen Kürtçe ifade vermek istediğini söylediği, kendisine Türkçe bilmemesi halinde tercüman atanabileceği bildirildiğinde, “Kürtçe dili dışında savunma yapmayacağım” demek suretiyle susma hakkını kullandığı, ayrıca savunmasını bu kapsamda yazılı ve Türkçe olarak verdiği, CMK’nın 147 ve 191. maddeleri uyarınca müdafii istemediğini de açıkça söylemesi karşısında, kullandığı sözler ve yazılı beyan ile Türkçeyi iyi bilen ve kendisini ifade edebilmekte zorluğu bulunmayan sanığın, susma hakkını kullanmak suretiyle savunmasını yaptığı CMK’nın 202/4. maddesi kapsamında sayılamayacağı kabul edilerek tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir” Yargıtay 15. CD., 28.05.2014, 2013/24439, 2014/10592; “Sanıklar Naif ve Cengiz’in, yeteri kadar Türkçe bilmediği, savunmalarını tercüman aracılığıyla yaptıkları anlaşıldığı halde, mütalaaya karşı beyanları ile son savunmaları ve son sözlerinin tespiti sırasında bu kez tercüman bulundurmamak suretiyle CMK.’nun 202. maddesine aykırı davranılması” Yargıtay 1. CD., 25.10.2011, 25.10.2011, 2011/4751, 2011/6252.

[10]“19.02.2008 tarihli duruşma tutanağı toplam üç sayfadan ibaret olup, sanığın savunmasının alındığı, müşteki idarenin katılan olarak kabulüne karar verildiği, bilirkişi raporu ve belgelerin okunduğu açıklamasının yer aldığı tutanağın birinci sayfası hakim tarafından imzasız bırakılmış ise de, iddia makamının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı, sanık ve katılan vekilinin son sözlerinin yer aldığı ve hükmün tefhim edildiği ikinci ve üçüncü sayfalar hakim tarafından, tüm sayfalarında zabıt katibi tarafından imzalanmış, ayrıca duruşma tutanağının başlığında, kanunun aradığı şekilde hakim, cumhuriyet savcısı ve zabıt katibinin isimlerine yer verilmiş, kısa kararla arasında bir çelişki olmayan gerekçeli kararda hakim ve zabıt katibi tarafından imzalanmıştır. Ayrıca hükmü temyize yetkili olan Cumhuriyet savcısı, bu yetkisini kullanmazken, sanık ve katılan vekili de temyiz dilekçelerinde, anılan imza eksikliği nedeniyle duruşma tutanaklarına olan güvenlerinin sarsıldığı ya da duruşma tutanaklarının sahteliği veya mahkemenin kanunun aradığı şekilde teşekkül etmediği yönünde bir iddiayı ileri sürmemişlerdir. Bu durumda, CMK’nun 222. maddesi uyarınca tutanakta sahtecilik yapıldığına veya tutanakların gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğine ya da 1412 sayılı Kanunun 308. maddesinde belirtilen mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmediğine ilişkin bir iddianın bulunmaması karşısında, anılan kanun maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmayan ve mahallinde giderilebilecek eksiklik niteliğinde bulunan bu husus, hükmün esasına etkili bulunmaması nedeniyle bozma nedeni yapılmamalıdır. Mahallinde giderilebilecek nitelikteki bu eksikliğin, duruşma tutanağının içeriğinin güvenilirliği yönünde bir tereddüde yol açmadığının anlaşılması karşısında, Özel Dairece hükmün esasına girilerek temyiz incelemesi yapılması gerekirken, yalnızca hâkim imzası eksikliğine dayalı olarak hükmün bozulmasına karar verilmesi isabetli değildir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve hükmün esastan incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir” Yargıtay CGK., 20.02.2013, 2012/7-1554, 2013/256.

Ceza davasında ilk duruşmada ne olur?

Ceza davalarının ilk duruşmasında, tanzim edilen iddianame sanığa okunarak il önce sanığın savunması alınır. Sanığın mahkeme huzurunda savunmasını yapmasının ardından varsa şikayetçi taraf dinlenerek davaya katılma talebinin bulunup bulunmadığı sorulur.

Ceza mahkemesinde hakim ne sorar?

Ceza davasında mahkeme hâkimi veyahut Cumhuriyet Savcısı tarafından gerekli görülmesi halinde taraflara soru yöneltilebilir. Yine taraf vekillerinin de soru sorma hakkı bulunmaktadır. Yöneltilecek sorular, dava konusu olayın tamamen açıklığa kavuşturulmasına yönelik sorular olacaktır.

Soruşturma kaç ay sürer?

Soruşturmanın tamamlanması için kanunda herhangi bir süre öngörülmemiş olmakla birlikte, somut olayın özelliğine göre soruşturmanın makul sürede bitirilmesi gerekir.

Mahkemeye gitmesem ne olur?

Ceza davalarında taraflara duruşma gününü bildirir tebligat gönderilir. Tarafların hiçbir mazeret bildirmeksizin duruşmaya katılmadığı durumlarda, mahkeme tarafından bir sonraki celseye getirilmek üzere zorla getirme kararı verilmesi ile kişi hakkında “yakalama kararı” çıkarılması istenir.

İfadeye kaç günde gidilir?

İfadenin alınması, Ceza Muhakemesi Kanunu madde 2 hükmünde açıklandığı üzere şüphelinin kolluk görevlileri ya da Cumhuriyet Savcısı tarafından suça konu olay hakkında dinlenmesidir. İfadeye çağrılma, çağrı kağıdı ile tarafa bildirilir. Söz konusu çağrı kağıdında bu hususa yer verilerek belirli bir günde ifade verilmesi istenir.

Ceza davası kaç duruşmada biter?

Ceza davasında, mahkeme tarafından soruşturma aşamasında toplanan delillerin eksik görülmesi halinde araştırma yapılabilecektir. Her dava hakkında verilecek karar bakımından geçen süre ve duruşma; delillerin durumu, sanık veya sanıkların durumu, varsa tanıkların durumu gibi etkenlere bağlı olarak değişiklik göstermektedir.

SEGBİS nedir?

Sanığın sorgusunun aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanılarak, bizzat duruşmaya getirilmeden yapılması anlamına gelen SEGBİS, CMK m.196/4’de; “Hakim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir.” hükmü ile düzenlenmiştir.