Haksız fiilden doğan zararlar
Haksız fiil hukuku birbiri içine geçmiş ve çok karmaşık yapıdan oluşan hukuki bir kavramdır.
Öncelikle haksız fiil dolayısıyla sorumluluğun varlığı oluşmalı ve sorumluluğun kapsamı belirlendikten sonra haksız fiil sonucu oluşan zararlar değerlendirilmelidir.
Haksız fiil sorumluluğu 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda m. 41 ile düzenlenmiş, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun2 49. maddesi ile revize edilmiştir.
TBK m. 49/I’e göre “kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”.
Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise “zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür”.
Düzenlemeye kaynaklık eden İsviçre Borçlar Kanunu m. 41’dir. Bu yasal düzenlemeler doğrultusunda tazminat sorumluluğunun doğması için hukuka aykırı bir eylemin gerçekleşmiş olması ve bundan kaynaklanan bir zararı varlığı aranmaktadır.
Alman Medeni Kanun’unda haksız fiilden kaynaklanan zarar kavramı geniş anlamda tanımlanmaktadır, böylece kişinin malvarlığı ve şahıs varlığı zararları bir bütün içerisinde değerlendirilmektedir.
Hukuka aykırı bir eylem sonucunda şahıs varlığına ve malvarlığına verilen zararlar maddi ve manevi zarar olarak gruplandırılmakta tazminat buna göre hesaplanmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu, haksız fiil hükümleri İsviçre Borçlar Kanunundan iktibas edilmiştir. Bu düzenlemeler haksız fiil hukukuna yönelik olarak kapsayıcı nitelik taşımaktadır.
Haksız fiil dolayısıyla sorumluluğunun unsurları TBK m. 49 düzenlemesine göre;
- Hukuka aykırı fiil,
- Zarar,
- İlliyet bağı,
- Kusur
olarak belirtilmiştir.
Haksız fiil sonucu tazminat talebinde bulunan kişinin bu unsurların varlığını ispatlaması gereklidir.
Hukuka aykırılık kavramının geniş anlamda tanımı hukuk düzeni içerisinde özel hukuk ve kamu hukuku açısından yazılı olan kaynakların ve yazılı olmayan normların oluşturduğu bütüne aykırı davranmaları sonucunda oluşan fiildir şeklinde yapılabilir.
Dar anlamda hukuka aykırılık, adam öldürme, zilyetliğe müdahale, vücut bütünlüğüne zarar verme ya da kişiliğe zarar teşkil edecek harekette bulundurma gibi hukuken önem taşıyan normların yasa metni içerisinde spesifik olarak gruplanması şeklinde tanımlanabilir.
Mutlak olarak oluşturulmuş haklardan herkese yüklenen ödevler açısından haksız fiil için konulmuş olan kurallar, mutlak haklardan birini korumak amacıyla bir davranış yükümü ihdas eden normların, her mutlak hak ihlalinin zaten hukuka aykırılık göstergesi olması nedeniyle hukuka aykırılığın varlığı açısından bir işlevinin olmadığı kabul edilmektedir.
Oysa mutlak hak ihlali olmaksızın meydana geldiklerinde herhangi bir korunmaya tabi olmayan salt malvarlığı zararları açısından bu normlar hukuka aykırılığın kurucu unsurlarıdır.
Haksız fiil sorumluluğu sonucunda oluşan zararın çeşitli türleri bulunmaktadır. Bunlar malvarlığı, şahıs varlığı, maddi, manevi, fiili, normatif, yansıma zarar, kazanç kaybı, doğrudan, dolaylı zararlardır.
Malvarlığındaki azalma maddi zarar olarak kabul edilir. Maddi zarar, mal sahibinin iradesine aykırı olarak ve hukuka aykırı eylem sonucunda oluşan malvarlığındaki azalmadır. Ancak belirtmek gerekir ki malvarlığındaki her kayıp ya da eksilme bir zarar değildir, mal sahibinin iradesine uygun olarak bir azalma da mümkündür ancak bu zarar kapsamında değildir.
Sorumluluk hukuku bakımından zararın tanımının ve kapsamının sınırlarının belirlenmesi onun bu alan içerisindeki öneminin anlaşılmasını sağlar. Dar anlamda zarar, teknik anlamda bir kimsenin hukuka aykırı eylem sonucunda malvarlığında bir eksikliğe ve azalmaya uğramasıdır.
Haksız eyleme maruz kalan kimsenin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen eksilme ya da azalmayı zarar olarak tanımlamak mümkündür.
Geniş anlamda zarar, malvarlığı haklarının veya şahıs varlığı haklarının hukuka aykırı bir eylem sonucunda veya tarafların sözleşmeye aykırı davranması sonucunda doğan zararlardır.
Kişinin mal varlığı ve şahıs varlığında iradesi dışında meydana gelen zarar geniş anlamda zararı oluşturmaktadır.
Örneğin: Türk Medeni Kanunu m. 24 ve m. 25 doğrultusunda kişilik hakkının ihlal edilmesi ve şahıs varlığına saldırıda bulunulması haksız fiilin unsurlarının bulunması durumunda oluşan zararlar geniş anlamda zarar olarak değerlendirilir. Zarar, esasen hukuka aykırı eylem dolayısıyla önceki ve sonraki durum arasındaki farkı açıklamaya çalışır.
Zararın hesaplanmasında da kullanılan bir yöntem olarak fark teorisi bu anlamda açıklanmalıdır.
Nitekim Yargıtay’a göre de farkın belirlenmesinde prensip itibariyle olay anı esas alınır.
Bu teoriye göre hukuka aykırı eylem gerçekleşmemiş olsaydı malvarlığının içinde bulunduğu durum ya da şahıs varlığının bütünlüğü ve içerisinde bulunduğu durum ile hukuka aykırı eylem gerçekleştikten sonra oluşan durum arasındaki fark esasen zararı oluşturur.
Haksız fiilden dolayı sorumluluğun doğması için zararın varlığı şarttır. Zararı tespit edebilmek için kabul edilen fark teorisine göre, zarar, zararın oluşmasında etkisi olan haksız fiilden sonra malvarlığında meydana gelen fiili durum ile eğer o eylem hiç gerçekleşmemiş olsaydı var olacak farazi durum arasındaki farktan oluşmaktadır.
Malvarlığında gerçekte bir azalma olmasa dahi unsurları bulunması halinde zararın varlığı kabul edilmektedir. Örneğin: haksız fiil sonucu aracı hasarlanan kimse, tamir süresince araç kiralamayıp ulaşım için hiç veya az miktarda masraf yapsa dahi onun lehine araç kiralasaydı yapacağı masrafa hükmedebileceği kabul edilmektedir.
Hukukumuzda gerçek zarar ilkesi geçerli olup zarar gören ancak haksız fiil sebebiyle uğradığı gerçek zararın haksız fiil sorumlusundan isteyebilir.
Hasarın giderilmesi için özel olarak işçi tutmayıp kendi çalıştırdığı işçileri kullanan kimse, haksız fiil gerçekleşmeseydi dahi işçilerine ödeyeceği ücreti haksız fiil sorumlusundan talep edemez16.
Zararın çeşitleri nelerdir?
Zararın çeşitleri vardır bunlar; fiili zarar, yoksun kalınan kar, şahsa verilen zarar, şeye verilen zarar, doğrudan zarar, dolaylı zarar, müspet zarar, menfi zarar, somut zarar, soyut zarar olmak üzere türlere ayrılmaktadır.
Zarar bir eksilmedir ve haksız fiilin borç doğurmasının sebebi, doğan zararı giderme yükümlülüğünden kaynaklanır.
Doğrudan zarar nedensellik zinciri içinde hukuka aykırı davranışa doğrudan bağlanan zarardır. Buna karşılık dolaylı zararda, nedensellik zincirinde doğrudan zarara eklenen bir sebep sonucunda ek bir zarar meydana gelmektedir.
Daha çok failin sorumluluğunu sınırlamak için başvurulan bu ayrım günümüzde, İsviçre-Türk hukukunda büyük ölçüde terk edilmiş ve özellikle haksız fiillerde hukuka aykırı davranışla uygun nedensellik de terk edilmiş ve özellikle haksız fiillerde hukuka aykırı davranışla uygun nedensellik bağı içinde bulunan bütün zararın tazmini ilkesi benimsenmiştir.
Haksız fiil sonucu malvarlığındaki aktifin azalması veya pasifin artması fiili zarardır.
Hukuka aykırı eylem sonucunda malı tahrip olan veya yaralanan bir kimsenin tamir veya tedavi için masraf yapması veya aracı hasarlanan bir kimsenin tamir süresince ikame araç kiralaması, malvarlığındaki aktifin azalmasına yol açar.
Fiili zarar içerisinde malvarlığındaki aktifin beklendiği şekilde artmaması da zarar olarak kabul edilir. Beklenen kazancın elde edilmemesi de zarardır.
Mahrum kalınan kâr, elde edilebilecek bir kazançtan yoksun kalma anlamına gelmektedir.
Kişinin elde edeceği kârdan mahrum kalması da zarar kapsamı içerisinde değerlendirilir. Örneğin: trafik kazası sonucu hasara uğrayan otobüsün sefere konulamaması nedeniyle uğranılmış olan zarar bu türdendir.
Zarar görenin, mahrum kalınan kâr çerçevesinde istisnai bir kazancı talep edebilmesi, bu kazancın elde edilebilmesinin çok muhtemel olduğu durumlarda söz konusu olur.
Fiili zarar, zarar görenin malvarlığının mevcut net durumunda iradesi dışında meydana gelen azalmaya denir. Zarar veren fiil sonucunda malvarlığının mevcut miktarı ve değeri azalmaktadır. Örneğin: trafik kazası sonucu hasara uğrayan otobüsün tamiri, yeniden sefere konulması için yapılan harcamalar ve bu kaza nedeniyle araçta meydana gelen değer azalması fiili zarardır Malvarlığının mevcut miktarı ve değerindeki azalma; malvarlığının aktif kısmının azalması şeklinde olabileceği gibi, pasif kısmının artması şeklinde de olabilir.
Maddi zararın varlığı için, zarar verici eylemden önceki duruma nazaran eylemden sonra mal varlığında bir eksilmenin meydana gelmesi gereklidir. Maddi zarar bakımından en belirgin zararlar malvarlığı zararıdır. Malvarlığı aktifinde azalma veya pasifte çoğalma şeklinde gerçekleşir. Haksız fiil malvarlığı değerlerine yönelik de olsa şahıs varlığı değerlerine yönelik de olsa neticede ortaya çıkan zarar malvarlığında eksilme meydana getiriyorsa maddî zarardan söz edilebilecektir. Örneğin: bir kimsenin otomobiline zarar verildiğinde malvarlığı değerine saldırı söz konusu olur ve mal varlığı değerinde eksilme meydana getirilmiş olur. Şayet kişinin yaralanması söz konusu olursa saldırı o kişinin şahıs varlığına yapılmış olur ancak kişi bu saldırı sonrası hastanede tedavi görmüşse tedavi giderleri mal varlığında bir eksilme doğuracaktır.
Manevi zarar ise bir şahsın kişilik haklarında iradesi dışında meydana gelen değer kaybıdır.
Kişiliği oluşturan değerler, onur, şan, şeref, haysiyet, isim, görüntü gibi kavramlar üzerinde yaşanan objektif eksilmeler, kayıplar ve bunlara gelecek zararlar şahıs varlığı zararlarıdır.
Doğrudan zarar, hukuka aykırı bir fiile maruz kalan kimsenin bu fiilden dolayı, araya eklenen bir sebep girmeden kendisinin uğradığı zarardır.
Dolaylı zarar, hukuka aykırı fiilin mağdura verdiği doğrudan zarara bağlı olarak eklenen bir sebeple mağdurun uğramış olduğu zarardır. Başka bir ifadeyle, doğrudan doğruya zarar haksız ilk ve en yakın sonucu olan zarardır. Dolaylı zarar, haksız fiilin ilk sonucu olarak meydana gelen zarara bağlı bulunan ve ondan doğan zarardır. Örneğin: (A)’nın (B)’nin kamyonunu yakması durumunda, kamyonun değerinin (B)’nin malvarlığından çıkması, (B)’nin uğradığı doğrudan zarardır. Bu kamyonun taşıması gereken yükleri haksız fiil sebebiyle taşıyamamasından dolayı (B)’nin, yük sahibine ödemek zorunda kalacağı tazminat, dolaylı zarardır.
Yansıma zarar, hukuka aykırı bir fiile maruz kalan kimseden farklı olarak, başka bir kişinin de bu fiil sebebiyle uğradığı zarardır. Örneğin: hukuka aykırı bir fiil sonucu ölen ses sanatçısı (A)’nın yakınlarının, destekten mahrum kalmaları nedeniyle uğradıkları zarar, yansıma zarardır. Aynı zamanda, (A)’nın çalıştığı gazinonun bu haksız fiilin sonucu olarak bir süre çalışamaması sebebiyle gazino sahibinin uğramış olduğu zarar da bu türden bir zarardır.
Mevcut zarar, zararın hesap edildiği tarihe kadar gerçekleşmiş olan zarardır.
Müstakbel zarar ise, bu tarihte gerçekleşmiş olmayan fakat başka bir unsurun eklenmesine gerek olmaksızın normal olarak gerçekleşmesi beklenen zarardır. Sağ kolu kesilen kişinin ekonomik geleceğinin sarsılması sebebiyle uğrayacağı zarar müstakbel zarara örnektir. Müstakbel zararın miktarının ispatı kesin ve net bir şekilde yapıldığı ölçüde tazmini gerçekleştirilecektir. Hukuka aykırı eylem dolayısıyla ortaya çıkan zararın tazmini konusunda hâkim tazminat yöntemlerini kullanarak takdir eder.
Muhtemel zarar, henüz var olmayan ancak eklenecek bir riskin gerçekleşmesi halinde var olma ihtimali bulunan zarardır. Yaralandığı için ağır bir ameliyat geçiren bir kimsenin ölmesi riskine bağlı zararlar, muhtemel zarara örnek olarak verilebilir. Muhtemel zararın tazmini, risk gerçekleşmedikçe söz konusu olmaz.
Bir kimsenin malvarlığında rızası olmaksızın ve iradesi dışında meydana gelen eksilme ya da kaybolma malvarlığında oluşan zarardır.
Malvarlığındaki azalma çeşitli şekillerde meydana gelebilir. Beklenen kazançtan mahrum kalma, maddi bir kayıp, malın değerinin piyasa koşulları altında kalması şeklindeki azalmalar malvarlığı zararı olarak değerlendirilir.
Aynı zamanda zarar doğrudan doğruya malvarlığındaki aktif bir kalemin kaybı şeklinde ise efektif zarardan bahsedilebilir.
Haksız fiil, zarar gören kişinin malvarlığına yönelmiş olmalıdır böylece malvarlığı zararını oluşturur. Örneğin: şirket hesaplarında haksız rekabet sonucu rakamların üzerinde hukuka aykırı değişikliklerin yapılması müşterilerin ve şirket ortaklarının haksız fiil sonucunda malvarlığı zararının oluşmasına neden olur.
Malvarlığı zararı içerisinde hem yoksun kalınan kar hem de fiili zarar dikkate alınmalıdır.
Malvarlığı kapsamında ise bir kişinin üzerinde hak sahibi olduğu ekonomik açıdan ölçülebilir değerin tümü girer. Örneğin: kimsenin sahip olduğu para, kıymetli evrak ya da şirket hisse değerleri kişinin malvarlığını oluşturan varlıklardır bunların haksız fiil sonucunda gasp edilmesi, çalınması ile kaybolması ya da eksilmesi.
Kişinin şeref ve haysiyetinin veya kişilik alanlarının ihlalinin, ekonomik kişiliği de etkilemesi mümkündür. Kişilik hakkının ihlali herhangi bir ekonomik sonuç doğurmuyorsa artık burada bir zarardan bahsedilmez yalnızca manevi bir acının varlığından söz edilebilir. Şahıs varlığı zararı, kişinin maddi veya maddi olmayan kişisel varlıklara yönelik haksız fiiller sonucu doğan zarardır.
Kişinin maddi varlığına yönelik haksız fiil, yaralama ya da ölüm sonucu doğuran fiillerdir.
Buna karşılık kişinin maddi nitelikte olmayan kişisel varlıklarına yönelik haksız fiil de şahıs varlığı zararına yol açan fiillerdir. Şahıs varlığı sonucu tazmin öngörülür ancak bu tazmin sorumluluğu kısmi niteliktedir. Çünkü kişinin manevi değerlerinin hasarını tam olarak bir bedel ile ölçmek mümkün değildir ya da ölen kişinin geri getirilmesi, yararlanan kişilerin bir önceki fiziki yapılarında olması tam olarak mümkün değildir.
Maddi tazminat talebi
Malvarlığı veya Şahıs varlığının hukuka aykırı olarak ihlal edilmesi halinde oluşan maddi zararların tazmin edilmesi için karar verilen tazminat türü maddi tazminattır.
Tazminat davasında, davacı, davalıdan hukuka aykırı eylemin malvarlığına sebep olduğu azalmanın giderilmesini isteyecektir.
Maddi tazminatın amacı uğranılan zararın giderilmesi olduğu için tazminatın kapsamını tayin edecek olan unsur da uğranılan zararın miktarıdır.
Maddi tazminat bir cezalandırma yolu değildir. Bu nedenle kast halinde dahi haksız fiil sonucunda uğranıldığı ispat olunan maddi zarar miktarından daha fazla tazminata hükmolunamaz.
Haksız fiilden zarar gören kişi bu haksız eylem sonucu bir yarar sağlamışsa bu yarar zarardan indirilir. Hâkim tazminatın kapsamını belirlerken, durumun gereğini ve zararı etkileyen şartların özelliğini de dikkate alır ve gereğini de tazminat miktarını indirir.
Yargıtay’a göre
“haksız eylemden zarar görenin zararını önce kendisinin üstlenmesi ve sonra zarar verenden istenmesi gerektiği ileri sürülemez. Yaralanma sonucu ameliyat gerekiyorsa tedavi bedelinin ne olabileceği araştırılarak davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerekir”.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarara uğrayan kimse de kusurluysa birlikte kusur söz konusudur.
Birlikte kusur halinde zarar görenin kusurunun derecesine göre hâkim tazminat miktarını azaltabilir veya tazminata hükmetmeyebilir.
Zarar görenin kusurunun tazminat miktarını etkileyebilmesi için, tabiatıyla, zarar görenin kusuruyla zararın meydana gelmesi veya artması arasında illiyet bağı mevcut olmalıdır.
Hukuka aykırı eylem dolayısıyla ödenecek olan tazminatın aynen mi nakden mi yerine getirileceği konusunun da belirlenmesi gereklidir.
Aynen tazmin, haksız fiilden önceki durum yeniden ve aynen tesis olacak biçimde yapılın tazmin yoludur. Örneğin: hâkim, mal sahibini, bedeli haksız fiil yapan kimse tarafından ödenmek üzere malını tamir ettirmeye yükümlü kılabilir.
Nakden tazmin ise, haksız fiil sebebiyle malvarlığında meydana gelen eksilme para ödeme suretiyle ortadan kaldırılır, mal varlığı haksız fiil yapılmasaydı arz edeceği değere ulaştırılmasıdır.
Maddi tazminatın talep edebilecek kişiler bakımından ise öncelikle zarar gören veya haksız fiil sonucu zarara uğrayan kişinin yakınları talepte bulunabilecektir. Ancak bu hukuka aykırı fiil ile ilgili olarak zarar görenin çevresinde yer alan dolaylı biçimde zarar gören kimseler tazminat davası açamazlar. Örneğin: haksız fiil sonucu sakatlanmış ve ya ölmüş olan bir kimsenin iş ortağı veya onun bu yüzden alacağını alamayan alacaklı akrabaları zararı tazmin eden sigortacı haksız fiil nedeniyle alacağı alamadığını ileri sürerek failden tazminat isteyemez. Zarar görenin ölümü halinde maddi tazminat isteme hakkı, mirasçılarına intikal eder; bu hak ayrıca başkalarına kabili temliktir ve haczedilebilir.
Manevi tazminat talebi
Manevi tazminatın belirlenmesi bakımından Türk Borçlar Kanunu m. 58/I değerlendirilmektedir.
Buna göre “kişilik hakkının zedelenmesinden zarar görenin, uğradığı bu manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini talep edebilir”.
Manevi tazminat haksız eylemden dolayı mağdurun duyduğu acı ve ıstırabın giderilmesi için sorumludan bir miktar paranın kendisine verilmesini ister.
Manevi tazminatın amacı, mal varlığında meydana gelmiş olan bir azalmanın giderilmesi değil uğranılan acının kötü etkisini telafi etmektir.
Bedensel bütünlüğün zedelenmesi veya ölüm halinde ödenecek manevi tazminata ilişkin hüküm 56. maddede yer almaktadır ve mülga 47. maddeye oranla kapsamı oldukça genişletilmiştir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasına göre ise, ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Böylece sadece ölüm halinde değil ağır bedensel zarar halinde de ölenin veya ağır bedensel zarar görenin sadece aile üyelerine değil yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun miktar para ödenebilecektir.
Manevi tazminat talebini öncelikle mağdur kişi gerçekleştirebilir ancak doktrinde kabul edilen görüşe göre hükmedilen manevi tazminat talebi hakkının mirasçılara intikali bu hakkın açık bir düzenleme ile açıklanmış olmasıdır. Örneğin: manevi tazminat davası açıldıktan sonra davacının ölmesi halinde davaya miras bırakanın mirasçıları devam edebilirler.
Hükmedilecek manevi tazminatın amacı mağdurun manevi huzurunu sağlamalıdır. Bu tazminat zarar verenin cezası değildir ancak gerçekleşen zararın telafi edilmesidir. Tazminatın hesaplanırken bu sınırlara dikkat edilmesi gereklidir.
Manevi tazminatın ödenmesine ilişkin olarak bu tazminatın bölünmezliği ilkesinden bahsetmek gerekir. Kabul edilebileceği gibi manevi tazminat kişinin yaşadığı bir acı, üzüntü ya da kederden dolayı bunların telafi edilmesi amacıyla ödenecek bir tazminattır. Bunun parça parça ödenmesi ya da ileride arttırılıp azaltılması söz konusu olmayacaktır. Manevi tazminat tektir ve bölünemez bir yapıdadır dolaysıyla zarar veren bu şekilde ödemek zorundadır.
Manevi tazminatın bölünmezliği ve tekliği ilkesi gereği, manevi tazminat irat biçiminde istenemez, ıslah edilemez, kısmi dava açılamaz.
Zamanaşımı
Hukuka aykırı fiil sonucunda tazminat talebinde bulunacak kişinin bazı sürelere uyması gerekmektedir.
Tazminat talebinde bulunmak için gerekli süreleri düzenleyen yasal madde Türk Borçlar Kanunu m. 72 ile düzenlenmiştir.
TBK m. 72/1’e göre “tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilinden süresi için üç farklı süre öngörüldüğü açıklanmaktadır.”
Tazminat davası açmak isteyen mağdur için kabul edilen normal süre zararın meydana gelmesinden veya tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yıldır. Haksız yere alınan ihtiyari tedbir ya da ihtiyari haciz dolayısıyla uğranılan zararlar bakımından zamanaşımı süresi bu haksızlığın ispatlanmasından itibaren işlemeye başlayacaktır.
Haksız fiilin süreklilik göstermesi söz konusu ile fiil sona ermeden iki yıllık zamanaşımı ve on yıllık zamanaşımı işlemeye başlamayacaktır. Bunların işlemeye başlaması için fiilin sona erdiği zaman esas alınacaktır.
Örneğin: işyerinde sürekli olarak mobbinge maruz kalan bir çalışanın uğradığı zararlarından dolayı açacağı tazminat davası ancak haksız eylemin sona erdiği andan itibaren başlayacaktır.
Haksız fiil sürekli değil ancak belli aralıklarla tekrarlanıyor ise ve tazminat yükümlüsü biliniyor ise her fiil sonucunda oluşan zarar bakımından ayrı ayrı olarak süreler işlemeye başlayacaktır. Haksız fiil sonucu zarara uğramış olan mağdurun açacağı tazminat davasında azami süre ise fiilin gerçekleştiği andan itibaren on yıldır.
Bu süre zarfı içerisinde zarar veren öğrenilememiş ve normal süre olan iki yıl geçmiş ise yine genel on yıllık süre etkilenmeyecektir.
Azami sürenin tamamlanması on yıldır dolayısıyla iki ve on yılın toplamı değildir. Azami süre bakımından önemli kriter haksız fiilin gerçekleşip tamamlandığı tarihin belirlenmesidir. Mağdur kimse bu süre içerisinde zararını ispatlamalı ve zarar vereni tespit etmesi gereklidir. Örneğin: sosyal medya üzerinden sürekli taciz edilen mağdur kişi bu eylemin gerçekleşmesinden dolayı uğradığı zararın tazmini için açacağı davanın zamanaşımı bu tacizin sürekliliğinin sona ermesinden itibaren on senedir.
Hukuka aykırı eylemin ceza hukuku bakımından da takibi olabilir ve ceza hukuku dolaysıyla açılacak tazminat davasında mağdur bu ceza davasındaki zamanaşımı uygulama alanı bulur, bu istisnai bir zamanaşımı süresi olarak düzenlenmiştir.
Esasen bir kimsenin işlemiş olduğu hukuka aykırı bir eylem hem adli mahkemelere hem de cezai mahkemelere konu ise bu durumda açılacak ceza davasındaki zamanaşımı süresi geçerli kabul edilecektir.
Ceza mahkemesinde açılacak davanın zamanaşımı süresi on yıllık azami süreyi aşıyor ise bu süre önceliklidir. Örneğin: sosyal medya hesabı üzerinden kişilerin kimlik verilerinin, profil resminin, şifrelerinin çalınması, dolandırıcılık yapılması gibi bilişim suçları dolayısıyla ceza mahkemesinde açılan davadan dolayı tazminat davasının zamanaşımı süresinin Türk Ceza Kanunu m. 244 ve diğer ilgili hükümleri uygulama bulur.
Zamanaşımına ilişkin olarak TBK m. 72 düzenlemesinin ikinci fıkrasına göre “haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir”. Bu düzenlemede özel bir durum olarak daimi def’i düzenlenmiştir.
Daimi def’inin önemi mağdurun iradesinin sakatlanması halleri (korkutma/aldatma/yanılma) bakımından gerçekleşir.
Hukuka aykırı eylem dolayısıyla mağdurun iradesi sakatlanıp bazı hukuki işlemler yapmış ise bunların iptal edilmesi bakımından her zaman borcu ifadan kaçınabilecektir. Bu düzenleme ile ilgili olarak doktrinde tartışmalı olan bir husus bulunmaktadır. TBK m. 39 düzenlemesi ile TBK m. 72 hükmü birbiri ile çatıştığı kabul edilir.
Mağdur kimsenin yapmış olduğu işlemler için iptal hakkının düşmesi için öngörülen bir yıllık süresi bulunmaktadır. Bunun gerçekleşmemesi halinde mağdur işleme onay vermiş kabul edilir.
Değerlendirmemize göre de bu düzenlemeler bakımından uyuşmazlık bulunmaktadır. Bu uyuşmazlık esasen usul ekonomisi bakımından bulunur.
Mağdur önce bu hukuka aykırı eylem dolayısıyla uğradığı zararın tazmin edilmesini sağlamak üzere hareket edecektir ancak bu hukuka aykırı eyleme maruz kaldığı dönemde yapmış olduğu hukuki işlemleri iptal etmesi bakımından bir yıllık süresi kaçırmış olması durumunda TBK m. 39/II düzenlemesine göre ayrıca yargıya başvurmak ve bu iptal etme süresinin aşılmasından dolayı uğradığı zararlar için ayrıca tazminat davası açacaktır.
Bu hem TBK m. 72/II ile amaçlananın aksine bir durum hem de yargılamanın uzaması ve mahkemelerin işlemesinin yavaşlığına sebep olacaktır.
Haksız eylemden kaynaklanan zarar nedir?
Haksız fiilden kaynaklı sorumluluk, bir kişinin başkasına verdiği zararın hukuki olarak telafi edilmesini gerektiren bir kavramdır. Bu tür sorumluluk, bir kişinin kusurlu davranışı sonucunda başka bir kişiye maddi veya manevi zarar vermesi durumunda ortaya çıkar.
Netice zararı nedir?
Netice itibariyle dolaylı zarar, şu şekilde formüle edilebilir: Haksız fiil ya da borca aykırı davranış neticesinde mağdurun uğradığı doğrudan zarara, uygun illiyet bağıyla bağlı ilave bir sebeple mağdurun uğradığı zarardır.
Haksız fiilde zarar hangi tarihe göre hesaplanır?
BK.m.60/f.1’e göre haksız fiil nedeniyle ileri sürülecek maddi veya manevi tazminat talebi zarar görenin zararı ve faili (sorumlu kişiyi) öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayan bir yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Bir yıllık sürenin işlemeye başlaması açısından yasa “öğrenme” ölçütünü esas almıştır.
Menfi ve müspet zarar nedir?
Müspet zarar; sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Menfi zarar; uyulacağı veya yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi veya yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması nedeniyle uğranılan zarardır.
Haksız fiilde zarar tazminat davasını ne kadar sürede açılmalıdır?
TBK md. 72/I’e göre; haksız fiil sebebiyle tazminat davası açma hakkı; mağdurun, zararı ve tazminat yükümlüsünü (haksız fiil sorumluluğu isnat edilebilecek kişiyi) öğrendiği tarihten itibaren iki yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Haksız fiil nedeniyle tazminat arabuluculuk şart mı?
Haksız fiilden kaynaklı tazminat davalarında arabulucuya başvurmak zorunlu değildir, ihtiyaridir.
Arabulucudan sonra kaç gün içinde dava açılmalı?
Adliye arabuluculuk bürosuna başvurulmasından, son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede uyuşmazlık konusu hususlarda zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez. Arabuluculuk için Yönetmelikte 6 haftalık bir süre öngörülmüştür.
Arabulucu ücretini kim öder?
Görüşme süresi iki saati aşarsa, aşan kısmı (anlaşma olmasa da) taraflar ödüyor. Anlaşma olursa da her şekilde arabulucu ücretini taraflar yükleniyor. İşçi-işveren uyuşmazlıkları dışındaki tüm başvurularda yani ihtiyari arabuluculukta ise, anlaşma olsun ya da olmasın ücreti tarafların ödemesi gerekiyor.
Haksız fiilden kaynaklı tazminat davası görevli ve yetkili mahkeme
Haksız fiilden kaynaklı tazminat davasında görevli mahkeme, Asliye Hukuk Mahkemesidir. Nitekim HMK madde 2’ de de “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.” denilmektedir. Haksız fiilden kaynaklı tazminat davasında yetkili mahkeme ise HMK’da belirtilmektedir. Burada davacıya seçimlik haklar tanınmıştır. Buna göre; Davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi genel yetkili mahkeme olarak belirlenmiştir. (HMK m. 6/1). Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. (HMK m. 16) Davacı, kanunda sayılan yetkili mahkemelerin herhangi birinde dava açma hakkına sahiptir.
Haksız fiilden kaynaklı tazminat davası harç ücretleri
Karar ve ilam harcı, maktu ve nispi olmak üzere ikiye ayrılır. Nispi harç, konusu para olan; Maktu harç ise konusu para olmayan davalarda alınan harçtır. Haksız fiilden kaynaklı tazminat davalarında alınan harç nispi harçtır. Harçlar Kanunu madde 28’de nispi harçlardan bahsedilmiştir. Buna göre; Madde 28 – (1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir. a) (Değişik: 23/7/2010-6009/18 md.) Karar ve ilam harcı, Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. Şu kadar ki, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında peşin alınan harcın oranı yirmide bir olarak uygulanır. Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez. Kanun burada ikili bir ayrıma gitmiştir; Ölüm veya bedensel zarara dayanarak açılmayan tazminat davalarında genel kural uygulanır. Buna göre; talep edilen tazminat miktarının binde 68,31’i hesaplanır ve bunun 1/4’i peşin harç olarak alınır. Ölüm veya bedensel zarar halinde açılan maddi, manevi tazminat davalarında ise talep edilen tazminat miktarının binde 68,31’i hesaplanır ve bunun 1/20’si peşin harç olarak alınır. Dava sonunda kaybeden taraf harcın tamamını ödeme yükümlülüğü altına girer.
Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasında arabuluculuk
Arabuluculuk, iki veya daha fazla tarafın ortaya çıkan uyuşmazlığı çözmek amacıyla tarafsız bir üçüncü kişiden (arabulucudan) yardım isteyerek oluşan anlaşmazlığı kendi aralarında çözmeleridir. Arabuluculuk, zorunlu arabuluculuk ve ihtiyari arabuluculuk olmak üzere ikiye ayrılır. Zorunlu arabuluculukta dava açmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu vardır. İhtiyari arabuluculukta ise taraflar, mahkemeye gitmeden önce kendi istekleri doğrultusunda arabuluculuk sürecini başlatabilirler. Her ikisinde de amaç, taraflar arasındaki anlaşmazlıkları mahkemeye gitmeden daha hızlı ve etkili bir şekilde çözmektir. Haksız fiilden kaynaklı tazminat davalarında arabulucuya başvurmak zorunlu değildir, ihtiyaridir.
Haksız fiilden kaynaklanan davalar nelerdir?
- Trafik Kazasından Kaynaklanan Tazminat Davaları
- Kasko Sigortası ile İlgili Rücuan Tazminat Davaları ve Sigortalının Kendi Kasko Sigortasına Karşı Açtığı Tazminat Davaları
- Trafik Sigortası ve Trafik Sigortası ile İlgili Rücuan Tazminat Davaları
- Ürün Zararı İstemlerine İlişkin Tazminat Davaları
- Destekten Yoksun Kalma Tazminat Davaları
- Daimi (Sürekli) İş Gücü Kaybı (Sakatlık- Maluliyet) Davaları
- Geçici İş Gücü Kaybı Zararları
- Tedavi Gideri Zararı İstemleri
- Defin Cenaze Gideri Zararları
- Eşyaya Verilen Zararlar
- Binaya Verilen ve Binadan Kaynaklanan Zararlar
- Hastane ve Doktora Karşı Açılan Tazminat Davaları
Cismani zarar ne demek?
Trafik kazası veya haksız fiil nedeniyle zarara uğrayan kişinin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlığa bağlı olarak hesaplanan maddi ve manevi tazminata cismani zarar denilmektedir. Cismani zarar sakatlık tazminatı olarak da nitelendirilebilir.
Temerrüde düşmek ne demek?
Bir borçlunun, borçlanmasına dair yükümlülüklerinin birini, birkaçını veya tamamını zamanında yerine getirmemesi temerrüde düşmek olarak betimlenir. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere temerrüde düşmek, bir borçlanmaya dair herhangi bir ödemenin zamanında gerçekleştirilmemesi durumunda ortaya çıkar.
Mueccel ne demek?
Bu sözcük, Arapça kökenli olan “مُعَجَّل” (muʿajjal) kelimesinden türetilmiştir. Anlamı: “Muaccel” kelimesi, vadesi gelmiş veya hemen ödenmesi gereken bir borcu veya ödeme yükümlülüğünü ifade eder. Bu kelime, bir borcun veya ödemenin sona erdiği tarihte ödenmesi gerektiğini belirtir.