İdare hukukunda tam yargı davaları ve iptal davaları

41
İdare hukukunda tam yargı davaları ve iptal davaları
İdare hukukunda tam yargı davaları ve iptal davaları

İdare hukukunda tam yargı davaları ve iptal davaları

Kamu makamlarının hukuka aykırı işlemleri ile bazen bireylerin hakları zarar görmekte veya menfaatleri ihlal edilebilmektedir.

Bu hak ve menfaat ihlalinin ortadan kaldırılabilmesi için bazı durumlarda önce ilgili idareye başvurularak hak ihlalinin ortadan kaldırılması talebinde bulunulması gerektiği gibi, bazı durumlarda da bireyin haklarını elde edebilmek için yargı yoluna başvurması gerekmektedir.

İptal davaları idarenin hukuka aykırı işlemlerine karşı açılabilirken, tam yargı davaları idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka aykırı olup olmadığına bakılmaksızın idarenin gidermekle yükümlü olduğu zararın karşılanması için açılmaktadır.

İptal davası nedir?

İptal davası, idarenin tesis ettiği hukuka aykırı bir idari işlem ile menfaati ihlal edilen kimsenin, hukuka aykırı işlemin ortadan kaldırılması için açabileceği bir idari davadır. İptal davası sonucunda idari işlemin iptaline karar verilmesi halinde idari işlem geriye etkili olarak baştan itibaren ortadan kalkar.

İptal davasını kimler açabilir?

İdarenin hukuka aykırı işlemi ile menfaati ihlal edilen herkes iptal davası açabilir. Yani idari işlemle ilgisi olmayan ya da idari işlemle menfaati ihlal edilmeyen kimse iptal davası açamaz. Söz konusu menfaat güncel, meşru ve kişisel olmalıdır.

Kişinin menfaati, maddi menfaat olabileceği gibi kişinin manevi varlığını ilgilendiren bir menfaat de olabilir. İdari mahkemelerde iptal davası açan gerçek veya tüzel kişinin dava açma ehliyetine sahip olması gerekir.

İptal davası açılabilmesi için, davacının medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olması yeterli değildir. İdari davalarda dava açma ehliyeti, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçütler içinde “menfaat ilişkisinin” varlığını ifade etmektedir.

İdare hukukunda, bu menfaat ilişkisine “subjektif ehliyet” de denilmektedir.

İptal davası açan kişinin idari işlem nedeniyle “menfaatinin ihlali” söz konusu değilse, açılan dava, subjektif dava ehliyetinin yokluğu gerekçesiyle reddedilir.

İdari dava açma ehliyeti, somut menfaat ihlali olgusunun niteliğine göre üç kategori halinde değerlendirilmektedir:

  • Kişilerin açtığı dar kişisel menfaat ihlali nedeniyle iptal davası açma ehliyeti,
  • Tüm toplumu ilgilendiren konularda iptal davası açma ehliyeti,
  • İdarenin kollektif işlemlerine katılanların iptal davası açma ehliyeti.

Menfaat ihlali, hak ihlali kavramından daha geniş kapsamlı olup; maddi veya manevi bir zararı bulunmasa dahi ilgiliye dava açma hakkı vermektedir.

Genel olarak davacının idari işlemle “ciddi ve makul”, “maddi” ve “manevi” bir ilişkisinin varlığı, iptal davası açma ehliyeti için yeterli görülmektedir. Menfaat ilişkisinin kurulmasında temel olarak; “kişisel”, “meşru” ve “güncel” bir menfaatin varlığı aranmaktadır:

Meşru Menfaat: İptal davası açan kişi ile idari işlem arasında hukuken kabul edilebilir, dinlenilebilir veya korunmaya değer bir ilginin varlığıdır.

Kişisel Menfaat: İdari işlemin, iptal davası açan kişinin hukukunu etkilemesi, diğer bir deyişle kişi açısından hukuk dünyasında bir netice meydana getirmesidir.

Güncel Menfaat: işlemin kişi üzerindeki hukuki etkisinin doğmak üzere olmasını veya halihazırda devam etmesini, işlemin uygulanabilir niteliğini yitirmemesini ifade etmektedir.

Özellikle belirtelim ki; gelecekte gerçekleşecek muhtemel menfaat ilgisi, kişilere iptal davası açma hakkı vermez. İdari mahkemeler, her somut olayın özelliklerine göre menfaat ilişkisinin kurulup kurulmadığını araştırır.

İptal davasının açılması için kanunda öngörülen bir süre var mıdır?

İptal davası idari işlemin öğrenilmesinden itibaren idare mahkemelerinde 60 gün, vergi mahkemelerinde 30 gün içerisinde açılmalıdır.

İşlemin iptali davasına hangi mahkemelerde bakılır?

İdare hukukunda iptal davası; idari yargı yolunda açılan ve idari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan bir davadır.

İptal davası, idari işlemlerin yetki, sebep, şekil, konu ve amaç yönlerinden biri ile hukuka aykırı olmaları nedeniyle menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan bir idari dava türüdür.

İptali istenen idari işleminin niteliğine göre değişmek üzere iptal davalarına bakmakla görevli mahkemeler şunlardır:

  • İdare mahkemesi (İlk derece mahkemesi),
  • Vergi mahkemesi (İlk derece mahkemesi),
  • Bölge İdare Mahkemesi (İstinaf mahkemesi),
  • Danıştay (Temyiz mahkemesi ve bazı davalarda ilk derece mahkemesi).

İdari yargı, yerindelik denetimi yasağına aykırı bir şekilde ve idarenin takdir yetkisini kaldıracak şekilde karar veremez. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.

İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler (2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu m.2/2).

Tam yargı davası nedir?

Tam yargı davası, idarenin eylem ve işlemleri ile kişisel hakları doğrudan muhtel (zarara uğramış) olanların bu hakkın yerine getirilmesi veya zararının giderilmesi için açabildikleri bir idari dava türüdür.

Tam yargı davası medeni hukuktaki tazminat davasının idare hukukundaki karşılığıdır. İptal davaları idarenin hukuka aykırı işlemlerine karşı açılabilirken, tam yargı davaları idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka aykırı olup olmadığına bakılmaksızın idarenin gidermekle yükümlü olduğu zararın karşılanması için açılmaktadır.

Tam yargı davasına hangi mahkemelerde bakılır?

Tam yargı davası; idarenin herhangi bir işlemi, eylemi veya ihmali nedeniyle zarara uğrayan kişinin maddi ve manevi zararının tazmini amacıyla açtığı bir idari dava türüdür.

Tam yargı davası, idare aleyhine açılan özel hukuktaki tazminat veya alacak davasına benzer bir idari dava olarak nitelenebilir.

Tam yargı davası, idari işlemden kaynaklanan bir zararın tazmini istemine dayanıyorsa iptal davası ile birlikte açılabileceği gibi, iptal davasının kesinleşmesinden sonra bağımsız bir dava olarak da açılabilir.

Tam yargı davasına bakmakla görevli idari mahkemeler şunlardır:

  • İdare mahkemesi (İlk derece mahkemesi),
  • Vergi mahkemesi (İlk derece mahkemesi),
  • Bölge İdare Mahkemesi (İstinaf mahkemesi),
  • Danıştay (Temyiz mahkemesi ve bazı davalarda ilk derece mahkemesi).

İdare ve vergi mahkemelerinde açılan tam yargı davalarına karşı istinaf kanun yolu başvurusu Bölge İdare Mahkemesi’ne, temyiz kanun yolu başvurusu Danıştay’a yapılır.

Tam yargı davasını kimler açabilir?

Tam yargı davasını idarenin eylemleri ve işlemleri nedeniyle hakları doğrudan ihlal edilen herkes açabilir. Buradaki hak ihlali iptal davalarındaki menfaat kavramından daha dar kapsamlıdır.

Tam yargısı davası çeşitleri nelerdir?

İdare hukukunda tam yargı davasının işlevi, idarenin işlem ve eylemleriyle kişilerin mallarına veya parasal değerlerine verdiği zararların giderilmesi olarak açıklanmaktadır. İdare hukukunda dört çeşit tam yargı davası vardır:

Tazminat Davası Niteliğinde Tam Yargı Davası: İdare, işlem ve eylemleriyle kişilere zarar verdiğinde zarara uğrayanların idari yargıda maddi ve manevi tazminat davası açarak zararın giderilmesini sağladıkları tam yargı davasıdır. Tazminat davasının tipik şekillerinden biri idarenin hizmet kusuruna dayanan maddi ve manevi tazminat davasıdır. Örneğin, idarenin kazı çalışması yaparken açıkta bıraktığı çukur sebebiyle bir kimsenin ölmesine neden olması halinde yakınları idareye karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilir.

İstirdat Davası Niteliğinde Tam Yargı Davası: İstirdat, yani geri alma davası, hukuka aykırı bir şekilde idarenin hesabına geçen bir malvarlığının veya parasal değerin geri alınması talebiyle açılan bir tam yargı davası çeşididir. Örneğin, vergi dairesinin fazla gelir vergisi tahsil etmesi halinde, vergi mahkemesinde tam yargı davası açılarak verginin geri ödenmesi talep edilebilir.

Vergi Davası Niteliğinde Tam Yargı Davası: Vergi yükümlüsü, sorumluluğu kapsamında bulunan verginin esasına veya miktarına karşı vergi mahkemesinde dava açabilir. Vergi mahkemesinde açılan bu davaların bazıları iptal davası mahiyetinde olup bazıları ise tam yargı davası mahiyetindedir.

İdari Sözleşmelerden Doğan Tam Yargı Davası: İdari sözleşmeler, kamu hizmetlerinin görülmesi amacıyla bir tarafında idarenin bulunduğu, özel hukuk sözleşmelerinden farklı olarak idarenin sözleşmede hakim taraf olarak yer aldığı sözleşmelerdir. İdari sözleşmelerin uygulanması sırasında çıkan uyuşmazlıklar tam yargı davası yoluyla çözülür. İdari sözleşmelerin yapılmasından önceki işlemlerden doğan zararlar idari işlemlerden doğan zarar kapsamındadır. Bu tür zararlara karşı açılacak davalarda sözleşme hükümleri değil, idari işlemin hukuki olup olmadığı değerlendirilerek sonuca gidilir.

Tam yargı davalarında idarenin hukuki sorumluluk nedenleri

İdare hukukunda idarenin genel olarak iki tür hukuki sorumluluğu vardır:

  • İdarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden veya fiillerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu. Örneğin, idareye ait bir aracın trafik kazasına karışması halinde açılacak dava bir özel hukuk davasıdır. Bu halde, tam yargı davası açılamaz.
  • İdarenin idare hukuku ilkeleri doğrultusunda yapmış olduğu sözleşmeler ve idarenin her türlü işlem ve eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda sorumluluğu. Örneğin, trafik işaretlerinin yanlış yere konulması nedeniyle trafik kazası yapan kişinin idareye karşı açacağı dava tam yargı davasıdır.

İdarenin işlem, eylem veya ihmalleri nedeniyle zarara uğrayanlara karşı tazmin yükümlülüğü idare hukukunda iki temel hukuki nedene dayanır:

  • İdarenin “hizmet kusuru” (kusurlu sorumluluk) nedeniyle tazmin yükümlülüğü,
  • İdarenin “kusursuz sorumluluk” ilkeleri gereği tazmin yükümlülüğü.

Tam yargı davasında mahkeme öncelikle dava konusu zararın gerçekleşmesinde idarenin “hizmet kusuru” olup olmadığını araştırmalıdır. İdarenin zararın gerçekleşmesinde hizmet kusuru olmadığı tespit edildiğinde, “kusursuz sorumluluk” ilkeleri gereği idarenin sorumlu tutulup tutulmayacağı mahkeme tarafından değerlendirilmelidir.

Mahkeme, tam yargı davasında maddi veya manevi tazminata hükmederken idarenin sorumluluk nedeninin hizmet kusuru ile kusursuz sorumluluk nedenlerinden hangisine dayanarak karar verdiğini gerekçesinde mutlaka açıklamalıdır.

Uğranılan zararın tamamen zarar görenin veya üçüncü kişinin kusurundan kaynaklanması halinde idarenin tazmin sorumluluğu yoktur.

Çünkü, bu durumda yürütülen kamu hizmeti ile zarar arasında nedensellik bağı kurulamamaktadır. Hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkelerinden hareketle idarenin hukuken sorumlu kabul edilebilmesi için hizmet ile zarar arasında nedensellik bağı şarttır.

Nedensellik bağının aranmadığı istisnai bir hal olan sosyal risk, aşağıda ayrıca incelenmiştir.

Özellikle belirtelim ki, sağlık hizmetleri nedeniyle idareye karşı tazminat davası açılabilmesi için mutlaka idarenin hizmet kusurunun ispatlanmış olması aranmaktadır.

Sağlık hizmetlerinde kusursuz sorumluluk ilkelerine dayanarak idareye karşı maddi ve manevi tazminat davası açılması mümkün değildir. Yargısal kararlarda bu durumun nedeni, kişinin kamu hizmetinden doğrudan yararlanan konumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı gerekçelerine dayanmaktadır. İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları ödemekle yükümlü olup; idari eylem ve işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

İdari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle tam yargı davası açılabilmesi için, zarara sebep olan eylemin ve maddi olayın idariliğinin ve yol açtığı zararın kesin olarak ortaya çıkması zorunludur (D10-K.2021/4115).

Tam yargı davasının açılması için kanunda öngörülen bir süre var mıdır?

Bir idari eylem veya işlem nedeniyle hakkı zarara uğrayanlar, bu eylem veya işlemi öğrendikten itibaren 1 yıl, her halde 5 yıl içerisinde idareye zararının giderilmesi için başvurmak zorundadır. Başvurunun reddedilmesi halinde, başvurunun reddi tarihinden itibaren 60 gün içerisinde idari yargı yolunda tam yargı davası açılması gerekir.

İdarenin başvuru tarihinden itibaren 60 gün içerisinde başvuruya cevap vermemesi durumunda, idare başvuruyu reddetmiş sayılır. Bu durumda idarenin başvuruyu reddetmiş sayıldığı tarihten itibaren 60 gün içerisinde idare mahkemelerinde dava açılması gerekir.

İdareye karşı açılan iptal davası ve tam yargı davalarının kazanılması durumunda sonuçlarından kimler yararlanabilir?

İptal davası sonucunda verilen iptal kararından, iptal edilen idari işlem ile menfaati ihlal edilen herkes yararlanır. Ö

rnek olarak kanuna aykırı bir yönetmelik veya genelgenin iptali durumunda, bu idari işlemin yürürlükten kalkması nedeni ile bu sonuçtan herkes yararlanır. İdareye karşı açtığı tam yargı davasını kazanan tarafın sadece kendisi bu sonuçtan yararlanır.

Örnek olarak belediyenin yol çalışması nedeni ile bahçesinin duvarı yıkılan kimse, idarenin zararı karşılamaya mahkum edilmesi durumunda bu sonuçtan sadece kendisi yararlanır.

Tam yargı davası ve iptal davası birlikte açılabilir mi?

Tam yargı davası ve iptal davası birlikte açılabileceği gibi iptal davasının sonucunda verilen iptal kararından sonra da tam yargı davası açılabilir. Bu durumda kesinleşen iptal kararının tebliğinden itibaren davacının 60 gün içerisinde tam yargı davasını açması gerekir.

Kamu görevlilerinin kişisel kusur sorumluluğu

Kamu görevlisinin kişisel kusur sorumluluğu; yürütülen kamu hizmetiyle ilgisi bulunmayan ve görevi kapsamı dışındaki tüm eylem veya işlemlerinin yol açtığı zararlardan bizzat kendisinin sorumlu olması esasına dayanır.

Bu durumda idarenin hukuki sorumluluğunun olmadığı kabul edilir. Çünkü, bu şekilde bir kişisel kusur işleyen kamu görevlisi sıradan vatandaş gibidir.

Kamu görevlisi, idareyi temsilen yerine getirdiği hizmetten tamamen bağımsız bir davranış gerçekleştirdiğinden zarardan bizzat sorumludur.

Kamu görevlisinin görev kapsamı dışındaki bir eylem veya işlem nedeniyle verdiği zarar özel hukukun sorumluluk ilkeleri gereği “haksız fiil sorumluluğu” niteliğindedir.

Kamu görevlisinin görevi ile bağlantısı olmayan kişisel kusuru nedeniyle oluşan zararlar, özel hukuk ilkeleri gereği bizzat kamu görevlisine maddi ve manevi tazminat davası açılarak talep edilir.

Özel hukuk ilkeleri çerçevesinde açılacak maddi ve manevi tazminat davasına bakmaya genel görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olarak belirlenmiştir.

Kamu görevlisinin görevi ile bağlantısı bulunmayan kişisel kusuru kabul edilen haller şunlardır:

  • Kamu görevlisinin suç işlemesi,
  • Kamu görevlisinin kasıtlı hareket etmesi,
  • Kamu görevlisinin ağır kusuru(Yargısal kararlarda kamu görevlisinin ağır kusurlu sayılmasının tipik şekli, kamu görevlilerinin mahkeme kararlarını uygulamamasıdır).