İşçi Belirsiz Alacak Davası

45
İşçi Belirsiz Alacak Davası
İşçi Belirsiz Alacak Davası

İşçi Belirsiz Alacak Davası

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen dava türleri arasında yer almayan belirsiz alacak davası ile yasada açıkça yer almasa da uygulamada karşılığı bulunan kısmi davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer verilmiş olması, Anayasa’da da güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünü sağlama açısından önem taşımaktadır.

Ancak bu düzenlemelerin yasalaşacağı anlaşıldığı andan bu yana, özellikle, İş Hukuku alanında uygulanıp uygulanmayacağı, uygulanacaksa ne şekilde uygulanacağı hakkındaki tartışmalar halen devam etmektedir. Özellikle işçilik alacaklarının belirsiz alacak olarak kabul edilip edilmeyeceği hakkında, gerek öğretide gerekse yargı kararlarında, kendi içinde dahi, henüz bir fikir birliği oluşmamıştır.

Eda davası

Eda davasında davacı mahkemeden, davalının, bir şeyi vermeye veya yapmaya yahut yapmamaya mahkûm edilmesi talep edilir (HMK m. 105).

Eda davasını açılmasında davacının hukuki yararı olmalıdır. Eda davasının kabulüne ilişkin kararı, her zaman açıkça yer verilmese de, davanın dayandığı hakkın veya hukuki ilişkinin var olduğunun tespiti ile davacının istediği edanın yerine getirilmesine ilişkin davalıya yöneltilmiş bir emre yer vermeli; reddine ilişkin hüküm ise eda hükmü olmayıp tespit hükmü içerir, kesin hüküm ve kesin delil teşkil eder.

Tespit davası

Tespit davası yoluyla bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının tespiti istenir (HMK m 106/1).

Tespit davasının açılabilmesi için konusunun hak veya hukuki ilişkilere ilişkin olması ve bu hak veya hukuki ilişkinin hemen tespitinde hukuki yararın bulunması gerekir.

Bu iki şart dava şartı olduğundan, yerine getirilmediği takdirde, davanın esasına girilmeden reddi gerekir ve bu iki şartın birlikte bulunup bulunmadığı davanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilir.

Maddi vakıalar tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturmayacağı (HMK m 106/3) gibi soyut hukuki ilişkiler de tespit davasının konusunu oluşturmaz.

Davacının tespit davası ile istediği hukuki korunma diğer dava türlerinden biri ile sağlanabiliyorsa, o konuda davacının hukuki yararının olmadığı kabul edilir.

Tespit davası, eda davasının açılamadığı hallerde, adeta eda davasının öncüsü niteliğindedir. Tespit davası sonunda mahkemenin davanın kabulü veya reddi niteliğindeki kararları yalnız tespit hükmü niteliğindedir. Bu hüküm kesin hüküm ve kesin delil niteliğindeyken, tespit hükmünde eda emri bulunmadığından, tespit hükmü ilamlı icraya (İİK m. 24 vd.) konulamaz.

Belirsiz alacak ve tespit davası

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendine göre, davacı dava dilekçesinde “Açık bir şekilde talep sonucu”nu belirtmelidir.

Ancak bazı hallerde talep sonucunun belirlenmesi mümkün değildir. Bu durumda fazlaya ilişkin olan haklarını saklı tutarak dava açan davacı, yargılama aşamasında, miktarın tam olarak belirlenmesi ile davalının muvafakat etmemesi halinde, ıslah yolu ile talep sonucunu artırabileceği gibi (HMK m 176/1 gereğince davacının görülmekte olan davada daha önceden ıslah yoluna başvurmamış olması gerekmektedir.) ayrı bir ek dava yoluyla da bakiye kalan kısmı isteyebilir.

Ancak kısmi dava açılırken alacağın geri kalan kısmı saklı tutulsa bile zamanaşımı süresi saklı tutulan kısım için kesilmeyeceğinden alacağın geri kalan kısmının gerek ek dava gerekse de ıslah yolu ile istenmesi halinde bu kısmın zamanaşımına uğrama riski de vardır.

Ayrıca davacı belirsiz alacak davası açarak; yanlış ya da düşük talepte bulunma riskinden kurtulup, alacak miktarını tam olarak belirleyemediğinden, hak kaybına uğramamak için talep sonucunu yüksek tutması nedeniyle talep edilen alacağın bir kısmının kabul edilmemesi halinde haksız çıktığı kısım için yargılama giderlerine mahkûm olma riskini ortadan kaldıracaktır.

Tüm bu nedenlerle, alacak miktarını tam olarak belirleyemeyen davacı için belirsiz alacak davası açmak daha avantajlı ve usul ekonomisine daha uygun olacaktır.

Öğretideki bir görüşe göre, belirsiz alacak davası, sadece para alacakları için açılabilecekken, diğer bir görüşe göre ise, HMK’ da böyle bir sınırlama olmadığından Türk hukukunda uygulamada ender görülebilecek olsa da konusu paradan başka şeyler için de belirsiz alacak davası açılabilecektir.

Tahsil amaçlı açıldığında eda davası türünde olan belirsiz alacak davasının eda davasından farkı, istenilen alacağın dava açıldığı anda tam olarak belirlenememesidir.

Ancak yargı kararları ve öğretideki genel eğilimin aksine belirsiz alacak davasını edaya yönelik tespit davası olarak niteleyen görüş de mevcuttur İlk kez Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlendiğinden, HMK’nın yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan davalarda belirsiz alacak davası söz konusu olmayacaktır Belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. maddeye göre “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” demektedir.

Madde metninden belirsiz alacak veya tespit davasının açılabilmesi için alacağın miktarının yahut değerinin dava açıldığı tarihte tam olarak belirlenebilmesi, ya imkânsız olmalı ya da davacının kendisinden beklenmemelidir. Dava açılırken de belirsiz alacak davası olduğunun belirtilmesinde yarar vardır.

Belirsiz Alacak Davasının Şartları

a. Alacağın Miktarının veya Değerinin Tam ve Kesin Olarak Belirlenememesi:

Madde metninde “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde…” şeklinde ifade edilen şartta hangi hallerin imkânsız olduğu veya davacıdan beklenemeyeceği kanunda belirtilmemiş, bu hususun içinin doldurulması öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır.

Alacağın hangi hallerde belirli olmadığı, tartışmalı olduğuna ilişkin, Yargıtay’ın itirazın iptali ve takibin devamı ile ilgili davalarda, İİK 67. maddesinde öngörülen icra inkar tazminatına hak kazanma bakımından uyguladığı, alacağın likit olup olmadığı kriteri önemli olmakla beraber tek başına yeterli değildir.

Zira dava konusu alacağın belirlenmesi karşı tarafın vereceği bilgi belgelerle belirlenmesi halinde alacak likit olmasına karşın miktarını belirsiz kabul etmek gerekecektir.

Likit alacak, tarafların anlaşmasına veya mahkeme kararına gerek olmadan miktarı belirli ya da belirlenebilir, hesaplanabilir olan alacaklardır. Yargıtay’a göre alacağın likit sayılabilmesi için; alacağın miktarının tayini hakimin takdirine bağlı olmamalı ve borçlu tek başına borcunu hesap edebilecek durumda olmalıdır.

Ayrıca hâkimin takdirinin, alacak miktarı veya değerinin belirlenmesinde önemli olduğu durumlar ile dava konusu alacağın belirlenmesi karşı tarafın uhdesinde yer alan bilgi ve belgelere bağlı olması ve yargılama aşamasında bilirkişi incelemesini gerektiren davalara konu alacaklar da, alacaklının davadan önce uzman kişilerden rapor alması beklenemeyeceğinden, belirsiz kabul edilir.

Ancak bir davada salt bilirkişi incelemesine gerek duyulması nedeniyle, davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesi de doğru olmayacaktır.

Yargıtay da son zamanlarda vermiş olduğu bir kararında iş makinelerinin zarara uğraması nedeniyle açılan davada, hasarın bilirkişiler tarafından tespiti istemekle beraber, makinelerin model ve özelliklerini dikkate alarak zararın tespit edilebileceği gerekçesiyle belirsiz alacak davası açılamayacağına hükmetmiştir.

b. Alacaklının Hukuki İlişkiyi ve Asgari Değeri Gösterme Zorunluluğu

Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri” dava dilekçesinde gösterme yükümlülüğü (HMK m. 119/1-d), belirsiz alacak davalarında, davacının kesin bir değer belirleyememesi nedeniyle geçici bir miktar veya değerin dilekçede gösterilmesi (HMK m. 107/2) şeklinde tezahür eder.

Belirsiz alacak davasında, alacak miktarının üst sınırı belirsiz olup, talep sonucu belirli olduğundan, davacı, davanın başında iddiasıyla ilgili tüm vakıaların delillerini değil, talebini belirlemeye yönelik vakıaları ve bunların dayandığı delilleri net, somut bir biçimde ortaya koyması yeterli görülmektedir.

Ayrıca her ne kadar 107. maddenin metninde belirtilmese de “Kısmi Dava” yı düzenleyen 109. maddenin ikinci fıkrasındaki “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz” hükmünü belirsiz alacak davaları için de aramak gerekecektir.

Yani ancak alacak miktarı belirsiz ise alacaklının belirsiz alacak davası veya kısmi dava açmakta seçimlik hakkı vardır, alacak miktarı belirli olmasına rağmen tartışmalı ise mutlaka kısmi dava açılacaktır.

Konu ile ilgili Yargıtay kararları

HMK ile getirilen belirsiz alacak davası ve kısmi dava yoluyla işçilik alacaklarının, istenip istenemeyeceğine ilişkin Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 27.02.20 gün ve E. 2012/1757, K. 2012/5741 sayılı kararı konuyla ilk önemli kararlardandır. “…Yargıtay uygulamasına göre işçinin iddia ettiği temel ücret miktarı işverence kabul edilmediğinde meslek kuruluşlarından olası (adet-emsal olan) ücret yönünden araştırmaya gidilmekte ve çoğunlukla meslek odasının bildirdiği ücret hesaplamaya esas alınmaktadır. Bu ihtimalde işçi iddia ettiği ücreti kanıtlayamamış olmaktadır. Zira ücretle ilgili tüm deliller işveren uhdesindedir ve işçinin çoğu kez bu delillere ulaşmasına imkan tanınmamaktadır. Bu yönüyle temel ücretin tespitindeki ve ispatındaki ülkemize has güçlükler sebebiyle kısmi davanın açılmasında işçinin hukuki menfaatinin olduğu kabul edilmelidir…” şeklindeki kararıyla 9. Hukuk Dairesi, alacağın, miktar olarak belirlenmesi davalının elindeki bilgi ve belgelerden anlaşılabileceği için, tartışmalı ve belirli olmadığı gerekçesiyle işçi alacaklarına kısmi dava açılmasına imkân sağlamıştır.

Öğretide kararın değerlendirilmesinde; işçilik alacaklarının belirli ya da belirlenebilir olması nedeniyle yalnızca tam eda davasına konu edilmesinin işçilerin hak arama özgürlüklerinin kısıtlanacağı, işçi ücretleri miktarının belirlenmesindeki zorluk nedeniyle ücreti ve içeriğini büyük oranda belirleyen işverenin sonuçlarına işçinin değil, işverenin katlanması gerektiğini, bu sebeple işçi alacaklarının istisnai durumlar dışında belirlenebilir olmadığı gerekçeleriyle Yargıtay kararı isabetli bulunmuştur.

Daha sonradan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen bir uyuşmazlıkta, Genel Kurul, 17.10.2012 gün ve E. 2012/9-838, K. 2012/715 say kararında“…işçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru değildir. Bu nedenle, talep konusu işçilik alacakları belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır… …Uyuşmazlığa konu fazla mesai ücreti alacağı ve kıdem tazminatı alacağı istemleri yönünden yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre, gerçek fazla mesai ücretine ulaşmak için kesin delillerle fazla mesai süresinin ispatlanamadığı durumlarda, takdiri delillerle belirlenen süreden bir miktar sürenin indirilmesi gerektiği kabul edilmektedir (Yargıtay HGK 05.05.2010 gün ve 2010/9-239 Esas 247 K. sayılı ilamı). Ayrıca somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin aldığı ücretin ne olduğu konusunda bir açıklamada bulunmamış, keza davalı vekili de cevap dilekçesinde ücret ile ilgili açıklayıcı bir beyanda bulunmamıştır. Dosya içerisinde bulunan davacının 2011 yılı 7. aya ait ücret bordrosunda 30 günlük ücretinin 860,35 TL olduğu halde, banka hesap ekstresinde davacıya 05.07.2011 tarihinde 408,00 TL, 19.07.2011 tarihinde 250,00 TL olmak üzere 2011 yılı 7. ayında 658,00 TL ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacının ücreti ile ilgili iş yeri ücret bordroları ile banka hesap ekstresi farklılık gösterdiği gibi işverenin, 4857 sayılı İş Kanununun 8/3 maddesi uyarınca işverene yüklenen yükümlülükleri yerine getirdiğini gösterir bir delil de davalı tarafça dosyaya sunulmamıştır. Somut olayda, tüm bu açıklamalar dikkate alındığında dava konusu fazla mesai ve kıdem tazminatı istemi için de HMK m.109/2 anlamında talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğundan söz edilmesi mümkün değildir…” şeklindeki kararı ile dava konusu edilen işçilik alacaklarının her somut olaya göre değerlendirilmesi gerektiği, kategorik olarak tartışmasız veya açıkça belirli olduğunun veya tersinin kabulünün doğru olmayacağını belirtmiştir.

Öğretide kararın değerlendirilmesinde, karar, hukuka uygun bulunmakla birlikte uyuşmazlığa ilişkin davanın her ne kadar kısmi dava olarak açılmışsa da HMK m. 33 gereğince davayı niteleme görevi mahkemeye ait olduğundan, bu davayı belirsiz alacak davası olarak da nitelenebileceğini, kaldı ki bu durumun davacı için daha avantajlı olduğunu ileri sürülmüştür.

Yukarıda bahsedilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararından sonra, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 06.11.2013 gün ve E. 2013/10344, K. 2013/28364 sayılı kararında kıdem tazminatı, izin ücreti, genel tatil ücreti ve fazla çalışma alacakları istenen bir uyuşmazlıkta “…davaların yığılması halinde, davacının isteklerinin bir kısmi belirli bir kısmi belirsiz alacak davası konusu olabilir. Bu durumda talep edilen alacaklardan açıkça belirli olan ve tartışmalı olmayanlar için belirsiz alacak davası veya kısmi dava ile talepte bulunulamaz. Bu nedenle dava şartlarının da her talep açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bir talep için dava şartının yokluğu, dava şartı olan ve gerçekleşen talepler içinde davanın usulden reddini gerektirmez…Objektif dava birleşmesi şeklinde açılan iş bu davada her talebin ayrı bir dava konusu olduğu, davanın her talep açısından eda (tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davası olduğu ve davacının talep ettiği alacakların dava açıldığı anda belirlenebilir olmadığı açıkça anlaşılmıştır” diyerek işçilik alacaklarına ilişkin olarak birden fazla talebin bulunduğu davalarda her bir talep için ayrı yargılama yapılması gerektiğini belirtilerek davaya konu taleplerin belirsiz olduğuna hükmetmiştir.

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 17.06.2014 gün, E. 2014/10887 2014/14929 sayılı kararında “…davacının, aylık miktarlarını ve ödenme tarihlerini davalı Kurumdan celp etmeden tespit etmesinin mümkün olmadığı gibi, dava konusu faiz alacağının miktarının gerekirse bilirkişi incelemesiyle tek tek hesaplanarak tespit edilmesi gerektiğinden, alacak miktarının davacı yönünden belirli olduğu söylenemez. Bu durumda, davacının, kısmi dava açmakta hukuki yararı bulunduğundan, esasa girilerek ortaya çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” diyerek geç ödenen yaşlılık aylıklarının yasal faizinin tahsili istemine ilişkin bir davada, davacının, kısmi dava açmakta hukuki yararı olduğuna karar vermiştir.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ise konuya ilişkin olarak başlangıçta verdiği kararlardan biri olan 31.12.2012 gün, E. 2012/30463 ve K. 2012/30091 say kararında “Belirsiz alacak davası ile kısmi dava birlikte değerlendirildiğinde, eğer alacak belirli veya belirlenebilir nitelikte ise, tam veya kısmi şekilde belirsiz alacak davası açarak, bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmak mümkün değildir. Ancak, Kanunun kısmi dava açma imkânını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür… Davaya konu işçilik alacakları bakımından Mahkeme kararında da belirtildiği üzere belirsiz alacak davası açılması söz konusu olmayacaktır. Ancak, somut olaydaki durumda kısmi dava açılması mümkündür. İş sözleşmesinin feshinden kaynaklanan ya da iş sözleşmesine aykırılıktan doğan işçilik alacaklarına yönelik davaların kısmi dava konusu yapılması, her somut olayın özelliği dikkate alınmak ve yukarıda belirtilen şartları taşımak kaydıyla kural olarak mümkündür…” diyerek işçilik alacaklarının kısmi davanın şartlarını taşıdığı hallerde bu yolla istenebileceğine hükmetmiştir.

22. Hukuk Dairesi bundan sonraki kararlarında, kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemeyeceği; alacak belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamayacağı, ancak şartları varsa kısmi dava açılmasının mümkün olduğu; ancak şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmesi gerektiği; şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacağından; talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı Kanunun 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesinin istenmesi, verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmesi gerektiği belirtilmekte; hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde, hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edileceği, örneğin, iş hukuku uygulamasında Yargıtay’ca, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp, şahit anlatımlarına dayanması halinde, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda takdiri indirim yapılması gerekliliği kabul edileceğinden bu halde, şahit anlatımlarına dayanılarak hesaplanan alacak miktarından hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapılacak indirim oranı baştan belirli olmadığından, alacak belirsiz kabul edilmesi gerektiği; bahsedilen alacaklar dışındaki kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, ücret, fark ücret, fark ikramiye gibi işçilik alacaklarının, işçinin, çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, kendisine işverence yapılan ödemeleri, hak kazandığı yıllık izin süresini ve kaç gün ücretli izin kullandığını vb. durumları belirleyebildiğinden anılan alacakların belirsiz olmadığını müteaddit defalarca karara bağlayarak diğer dairelerden ve Hukuk Genel Kurulundan daha farklı bir yorumda bulunmaktadır.