Münhasır yetki kuralı nedir?

93
Münhasır yetki kuralı nedir
Münhasır yetki kuralı nedir

Münhasır yetki kuralı nedir?

Münhasır yetki kuralları, devletin kendi ülke ve sınırları içerisinde haiz olduğu mutlak güç ve yetkiyi ifade eden, Devletin egemenlik ve hükümranlık haklarını kullanmasını gösteren ve simgeleyen kurallardır.

Milletlerarası usul hukuku kapsamında münhasır yetki iç hukuktaki kesin yetki hallerinden farklı olarak kanun koyucunun amacının o uyuşmazlıkların sadece Türk mahkemelerinde görülmesini istemesi durumu olarak tanımlanmaktadır.

Yetki Sözleşmesi Nedir?

Yetki sözleşmesi, yetkisiz mahkemeyi yetkili hale getiren ya da yetkili mahkemeyi yetkisiz yapan sözleşmelere verilen addır.

Yetki sözleşmeleri asıl sözleşmenin koşulu ya da ayrı bir sözleşme olarak yapılabilir.

HMK m.17’ye göre, yetki sözleşmesinin yapıldığı durumda taraflar aksini kararlaştırmamışsa dava sadece yetkili sözleşme ile belirlenen mahkemelerde açılabilir.

Böyle bir durumun varlığında tarafların aksini kararlaştırmadığı sürece yapılan bu yetki sözleşmeleri münhasır yetki sözleşmeleri niteliği taşır.

Tarafların yetkili kıldıkları mahkemenin yanında kanun gereği yetkili kılınan genel ya da özel yetkili mahkemelerin de devam etmesini istediği durumda bu hususu yetki sözleşmesinde ayrıca belirtmek zorundadır.

HMK m.19/2 ye göre münhasır yetki kesin yetki kuralı niteliği olmadığından dolayı mahkemece re’sen gözetilmez.

Yabancı Devlet Mahkemelerini Yetkilendiren Anlaşmaların Hukuki Niteliği

Yabancı devlet mahkemelerini yetkilendiren anlaşmaların hukuki niteliğine ilişkin doktrinde birçok farklı görüş ileri sürülmektedir.

Bu görüşlerin başlıcaları, usul hukuku sözleşmesi, maddi hukuk sözleşmesi ve karma sözleşme görüşleridir.

1. Usul hukuku sözleşmesi görüşü: Milletlerarası yetki anlaşmaları yetkili bir Türk mahkemesinin yetkisini ortadan kaldırıp yabancı bir mahkemenin yetkili kılınması sonucunu doğurduğundan, tıpkı Türk Mahkemelerinin yetkilendirilmesini düzenleyen Hukuk Muhakemeleri Kanunu (RG: 04.02.2011) (bundan sonra “HMK” şeklinde anılacaktır) m. 17-18’de düzenlendiği üzere, etki ve sonuçlarını usul hukuku alanında doğuran bir sözleşmedir.

2. Maddi hukuk sözleşmesi görüşü: Yetki sözleşmeleri, yabancılık unsuru taşısın ya da taşımasın (yani MÖHUK m. 47’ye tabi olsun ya da yabancılık unsurundan bağımsız olarak HMK m. 17-18’in uygulama alanına giren Türk Mahkemelerinin yetkilendirilmesine ilişkin olsun) taraf iradelerinin açıklanması, oluşumu ve geçerliliği bakımından tıpkı maddi hukuk sözleşmeleri gibi borçlar hukukunda yer alan ilkelere tabi olduğundan birer maddi hukuk sözleşmesidir.

3. Karma/Hibrit sözleşme görüşü: Milletlerarası yetki sözleşmeleri, etki ve sonuçlarını usul hukuku alanında doğuran, ancak esasen yabancı bir mahkemenin yetkilendirilmesi ile uyuşmazlığın esasına uygulanacak hukuku da değiştiren, yabancı mahkemeden verilecek hükmün Türk Hukukunda etki doğurması bakımından da farklı sonuçları olan, tarafların irade açıklamaları, sözleşmenin geçerlilik şartları bakımından ele alındığında bir maddi hukuk sözleşmesi niteliği bulunan karma / hibrit nitelikte sözleşmelerdir.

Yabancı Devlet Mahkemelerini Yetkilendiren Anlaşmalara Uygulanacak Hukuk

Yabancı devlet mahkemelerini yetkilendiren anlaşmaların hukuki niteliğinde olduğu gibi, bu anlaşmalara uygulanacak hukuk konusunda da doktrinde farklı görüşler ileri sürülmektedir:

Nomer ve Doğan yetki anlaşmalarını bir usul hukuku sözleşmesi olarak nitelendirdiği için lex fori ilkesine tabi tutmaktadır.

Sargın ise bir usul hukuku sözleşmesi olan yetki anlaşmalarının lex fori’ye tabi olsa da, esasen tarafların yetki anlaşması yaparken anlaşmanın geçerliliği bakımından tarafların dikkatli olması, bildikleri bir hukuk kapsamında anlaşma akdetmeleri gerektiği ifade etmektedir.

Demirkol, milletlerarası yetki anlaşmalarının esasına uygulanacak hukuk bakımından kanunda bir düzenleme bulunmadığını belirterek MÖHUK m. 24’ün kıyasen uygulanabileceğini, yetki anlaşmaları bakımından karakteristik edim olmadığından, sözleşme ile en sıkı ilişkili hukuk olarak lehine yetki anlaşması yapılan mahkemenin hukukunun (lex fori prorogatum) uygulanmasının uygun olacağını savunmaktadır.

Avşar, yetki anlaşmalarının esasına MÖHUK m. 24’ün kıyasen uygulanmasının mümkün olmadığını, kanun boşluğunun ancak kıyasen dahi olsa uygulanacak bir kanun hükmünün bulunmaması halinde var olduğunu, yetki anlaşmalarını temel olarak usul hukuku sözleşmesi şeklinde nitelendirdikten sonra MÖHUK m. 24’ü uygulamanın çelişki yaratacağını savunmaktadır. (Hukuk boşluğu yoktur; MÖHUK m. 24 kıyasen uygulansın denirse, devamındaki tüm maddeler uygulama alanı bulabilecek. Örneğin MÖHUK m. 32/f. 2 gereği zımni iradesinin var olmadığını ileri süren tarafın mutad mesken hukukunun uygulanması veya tüketici sözleşmelerinde yer alan yetki anlaşmaları bakımından MÖHUK m. 26’nın uygulanması gibi). Avşar’a göre, kıyasen uygulama şeklinde değil de, hukuk boşluğunun doldurulması bakımından lex fori prorogatum uygulanmalı. Hangi görüş benimsenecek olursa olsun, öncelikle yabancı devlet mahkemelerini yetkili kılan bir anlaşmanın, yetkili kılınan hukukun aradığı koşulları taşımasına dikkat edilmelidir. Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki, yabancı bir mahkemeyi yetkilendiren anlaşmaya rağmen dava Türk mahkemelerinde açılmış ise, ilgili Türk Mahkemesi, MÖHUK m. 47 kapsamında yapacağı incelemede yalnızca m. 47’nin aradığı şartların gerçekleşmiş olup olmadığını inceleyecektir; somut olaydaki yetki anlaşmasının yabancı hukuka göre geçerli olup olmadığını inceleyemez. Sadece m. 47’de belirtilen şartları değerlendirmeye tabi tutar. Zira, en başta belirttiğimiz üzere, milletlerarası usul hukukunda lex fori ilkesi hakimdir.

Her mahkeme kendi usul hukuku kurallarını uygular.

Hiç bir devlet, başka bir devlet mahkemesinin yetkisi hakkında karar veremez.

Sadece o yabancı unsurlu davada kendi mahkemelerinin yetkili olup olmadığına karar verebilir.

Buna bağlı olarak, MÖHUK m. 47’ye göre geçerli bir yetki sözleşmesinin olması yabancı mahkemenin kendisini mutlaka yetkili göreceği anlamına gelmez.

Yabancı mahkeme yetkili olup olmadığına karar verirken kendi hukuka göre hareket eder. Pek tabii, yetkilendirilen yabancı mahkeme, kendini yetkisiz sayar ise, MÖHUK m. 47 gereği, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi doğacaktır.

Yani, yabancı mahkeme seçimi yapılırken yalnızca Türk Hukuku açısından değil, aynı zamanda seçilen Mahkemenin tabi olduğu hukuk açısından da bir değerlendirme yapılmalı, ve söz konusu yabancı mahkemenin kendisini yetkili görmeme ihtimali de değerlendirilmelidir.

Yetki Sözleşmesinin Koşulları

Yetki sözleşmesinin koşulları aşağıdaki gibidir:

Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler.

Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hâllerinde, yetki sözleşmesi yapılamaz.

Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması, uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması ve yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin gösterilmesi şarttır.

Bölge adliye mahkemeleri için yetki sözleşmesi yapılamaz. Ticaret mahkemesi hakkında yetki sözleşmesi yapılamaz.

Yetki Anlaşması İle Yabancı Mahkemelerin Yetkili Kılınması

Taraflar, yapacakları sözleşmeye yetki kuralı ekleyerek veya yetki konusunda ayrı bir sözleşme hazırlayarak yabancı bir mahkemeyi yetkili kılabilirler.

Buradan anlaşılması gereken ilk husus, yetki şartının yazılı yapılması gerektiğidir. Zira her ne kadar 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 47. maddesinde yazılı şekil şartı öngörülmüş değilse de ispat yönünden yetki anlaşmasının yazılı olması aranmıştır.

İlgili kanunun 47. maddesinde aranan şartlardan bir diğeri, uyuşmazlığın yabancılık unsuru içermesidir.

Yabancılık unsuru; sözleşmenin taraflarından veya ifa edileceği yerden kaynaklanıyor olabilir. Örneğin; sözleşmenin taraflarından birinin yabancı ülke vatandaşı olması, yabancı ülkede mutat meskeninin bulunması, işlemin gerçekleştiği veya tamamlandığı yerin yabancı ülkede bulunması gibi sebeplerle bir ilişki yabancılık unsuru taşıyabilmektedir.

Yabancılık unsuru taşımayan bir ilişkide yabancı mahkemelerin yetkili kılınması halinde, kararlaştırılan mahkemede uyuşmazlık çözümlense dahi, ileride bu kararın Türkiye’de tanınması ve tenfizi noktasında “aşkın yetki” engeliyle karşılaşılma ihtimali mevcuttur.

Yabancı bir mahkemenin yetkili kılınması şartlarından bir diğeri de Türk Mahkemelerinin münhasır yetki alanına giren bir uyuşmazlığın bulunmaması gerektiğidir. Milletlerarası hukuk kapsamında Türk Mahkemelerinin münhasır yetkili olması, uyuşmazlığın mutlak şekilde Türk Mahkemelerinde görülmesinin öngörüldüğü durumlarda söz konusu olur.

Örneğin, taşınmazın aynına ilişkin bir uyuşmazlıkta, Türk Mahkemelerinin mutlak ve münhasır olarak yetkilendirildiği anlaşılıyorsa, bu konuda yapılan ve yabancı mahkemenin yetkilendirildiği bir yetki sözleşmesi geçersiz olacaktır.

Yine İcra ve İflas Kanunu’nun 154. maddesi uyarınca iflas davalarına ilişkin yetki kuralı da münhasır yetki içermektedir. Eklemek gerekir ki yapılacak yetki anlaşması, “ihtiyati haciz” ve “ihtiyati tedbir” taleplerine ilişkin olarak Türk Mahkemelerinin yetkisini ortadan kaldırmayacaktır.

Tüm bunlara ek olarak, milletlerarası hukukta yetki anlaşması düzenlenmesi halinde gözden kaçırılmaması gereken husus; uyuşmazlığın borç ilişkisine dayanması gerektiğidir. Bu kapsamda; kişiler hukuku, miras hukuku veya aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda yetki anlaşması yapılabilmesi mümkün değildir.

Zira bu alanlarda bir borç ilişkisinden bahsedilemez.

Borç ilişkisi; ancak sözleşmelerden, haksız fiilden veya sebepsiz zenginleşmeden doğabilir.

Yabancı bir mahkemenin yetkilendirilmesi noktasında tartışması süregelen ve bizim de değineceğimiz husus; yetkilendirilen mahkemenin belirlenmesi noktasındadır.

Nitekim tarafların kaç farklı ülkenin mahkemesini yetkilendirebileceği veyahut yetkilendirilen mahkemenin ayırt edici özelliklerini, yani isim veya diğer özelliklerini belirlemeye kadar varan bir açıklama yapmaları gerekip gerekmediği hususu açık değildir.

Her ne kadar aksi yönde görüşler mevcut olsa da doktrin ve Yargıtay’ın ağırlıklı görüşü, tarafların birden fazla ülkenin mahkemelerini seçimlik yetkilendirilebileceği ve yetki anlaşması yapılırken mahkemeyi detaylı şekilde açıklamalarına gerek olmadığı yönündedir.[1] Ancak Yargıtay’ın aksi yönde kararlarının da bulunduğunu belirtmek gerekir.

Örneğin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 17.02.2016 tarihli 2015/7244 E. ve 2016/1657 K. sayılı kararında, İngiliz Mahkemelerinin yetkili kılındığı somut olayda Yargıtay “Diğer yandan yetki anlaşmasıyla yetkilendirilen yabancı devlet mahkemesinin HMK 17 ve 18. maddelerindeki düzenlemeye paralel olarak “belirli” olması şartı MÖHUK’un 47. maddesi yönünden de aranmalıdır.

Seçilen mahkemenin belirli olduğunun kabulü için yetkili kılınan mahkeme ismen zikredilmiş olmalıdır. Bu itibarla mahkemece açıklanan hususlar nazara alınmadan, ‘davaya bakmaya… Mahkemelerinin yetkili olduğu’ şeklindeki ‘belirli olma’ kriterini taşımayan yetki şartının geçerli olduğu kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde hüküm vermiştir.

Yabancı mahkemelerin yetkilendirildiği bir yetki anlaşmasında, uyuşmazlığın Türk Mahkemelerinde görülmesinin önü tamamıyla kapalı değildir.

Bu durumda Türk Mahkemelerinin uyuşmazlığın çözümünde yetkili olabilmesi için Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 47. maddesinde iki ihtimal sayılmıştır. İlk ihtimal, yetkilendirilen yabancı mahkemenin kendisini yetkisiz sayması; ikinci ihtimal ise, yetki anlaşmasına rağmen taraflardan birinin uyuşmazlığı Türk Mahkemesi önüne getirmesi ve diğer tarafın buna yönelik bir yetki itirazında bulunmamasıdır.

Görüldüğü üzere, yetki anlaşmasının varlığına rağmen uyuşmazlık yetkisiz Türk Mahkemesinin önüne götürüldüğü halde diğer taraf yetki itirazında bulunmazsa, yetkisiz Türk Mahkemesi yetkili hale gelecektir. Ancak unutulmamalıdır ki sayılan ihtimaller vücut bulmadığı sürece yetkilendirilen yabancı mahkemenin yetkisi münhasır yetki olarak kalacaktır.

Bu noktada ifade etmekte yarar gördüğümüz husus, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kuralına aykırılık halinde ve yine 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesinde öngörülen kesin hükümsüzlük hallerinin varlığı halinde, yetki anlaşmasının hükümsüz kılınabileceği ve Türk Mahkemelerinin yetkili hale gelebileceğidir.

Ayrıca, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 47. maddesinin 2. fıkrasında istisnai bir düzenleme mevcuttur: “44, 45 ve 46. maddelerde belirlenen mahkemelerin yetkisi tarafların anlaşmasıyla bertaraf edilemez.” hükmü, yetki anlaşmasına bazı sınırlar çizmektedir.

Bu düzenlemede atıf yapılan kanun maddelerinde sırasıyla; iş ilişkisinden doğan davalar, tüketici uyuşmazlıklarından doğan davalar ve sigorta uyuşmazlıklarından doğan davalarda Türk Mahkemelerinin yetkisi düzenlenmekte olup bu düzenlemenin öngörülmesinin nedeni, borç ilişkisinde zayıf tarafın korunması düşüncesidir.

Borç ilişkisinin konusunun yukarıda sayılan türden bir uyuşmazlık olması halinde belirlenecek mahkemenin yetkisi, yetki anlaşması yapılarak zayıf taraf aleyhine bertaraf edilemeyecektir.

Buradan anlaşılması gereken, belirlenen mahkemenin yetkisinin sadece işçi, tüketici ve sigortalı/lehtar aleyhine bertaraf edilemeyeceği, borç ilişkisinin güçlü tarafı aleyhine yetki anlaşması yapılabileceğidir. Bu sebeple anılan düzenleme ile “sınırlı münhasır yetki” öngörüldüğünü söylemek hatalı olmayacaktır.