Sigorta davaları
Sigorta davaları, zarar ve masrafa yol açabilecek bazı olayların olumsuz sonuçlarından korunma ihtiyacı ile ortaya çıkmış olup; hak sahiplerine bağımsız bir ekonomik talep kazandıran hukuki bir müessesedir.
Kısaca belirtmek gerekirse sigorta herhangi bir riske karşı alınan güvencedir. Sigortacı belirli bir prim karşılığında, sigorta yaptıran kişiden para ile ölçülebilen bir menfaatine karşı gelebilecek tehlikeleri üzerine almaktadır.
Dolayısıyla o tehlike meydana geldiğinde, sigortacının ya zararını karşılayacak ya da belirli miktarda ödeme yapacaktır.
Sigorta ile ilgili tazminat davaları:
- Kasko sigortası ile ilgili davalar,
- Havacılık sigortası ile ilgili davalar,
- Deniz sigortası ile ilgili davalar,
- Trafik kazalarına ilişkin tazminat davaları,
- Maddi hasarlı kazalarda maddi-manevi tazminat davaları,
- Ölümlü ve yaralanmalı trafik kazalarında maddi ve manevi tazminat davaları,
- Kara, hava ve deniz taşımacılığında oluşan kazalarda maddi ve manevi tazminat davaları,
- Kara, Deniz ve hava yük ve kargo taşımacılığından kaynaklanan tazminat davaları,
- Hayat ve maluliyet sigortası davaları,
- Can kaybından doğan sigorta davaları,
- Yangın sigortasından kaynaklanan davalar,
- Hayat ve Maluliyet Sigortası davaları,
- Tıbbi uygulama hatasına ilişkin sigorta davaları,
- Ferdi kazalara ilişkin davalar
şeklinde ifade edilmektedir.
Kasko sigortasından kaynaklanan davalar
Kasko Poliçesi Nedir?
Kasko poliçesi, şahsınıza ait aracınızı sigorta altına alan sigortalardan bir tanesidir.
Kasko poliçesinin amacı, sigorta ettirene ait aracın uğrayacağı zararların karşılanmasını sağlamaktır.
Kasko poliçesiyle herhangi bir motorlu kara taşıtının sigortalının iradesi dışında hasara uğraması, yanması, çalınması benzeri durumlarda sigortalıya tazminat ödenmesini sağlamak için yapılır.
Kasko poliçesi karşı araçtaki hasarı değil, sigortalıya ait araçtaki hasarı teminat altına alır.
Araç kasko sigortasının amacı, sigorta ettirene ait motorlu aracın uğrayacağı zararları tazmin etmektir.
Kasko Sigortası Kapsamı
Kasko isteğe bağlı bir sigorta türüdür.
Aracın yanması, çalınması, trafik kazası sonucunda maddi hasara uğraması gibi standart teminatlar dışında sigortalının talebi doğrultusunda ek teminatlar ile sigorta kapsamı genişletilebilir.
Kasko poliçesi isteğe bağlı bir sigorta türü olduğundan, sigorta ettiren poliçenin kapsamını genişletebilmekte ya da daraltabilmektedir.
Kasko poliçeleriyle ilgili dikkat edilmesi gereken en önemli husus kasko poliçesiyle teminat altına alınmış risklerdir.
Kasko poliçesiyle teminat altına alınmamış bir risk nedeniyle maddi hasar oluşmuş ise artık sigorta ettirenin sigorta şirketine başvuru hakkı bulunmayacaktır.
Kasko Poliçesi Kapsamında Maddi Zararın Giderilmesi İçin Kime Karşı Dava Açılmalıdır?
Kasko poliçesi kapsamında kalan maddi tazminat talepleri; Kazaya karışan aracın kasko sigorta poliçesini düzenleyen ilgili sigorta şirketine karşı yöneltilebilir. Kasko poliçesi kapsamında teminat altına alınan riskler nedeniyle maddi hasar ortaya çıkmış ise bu tür maddi hasara ilişkin taleplerin dava yoluyla ilgililerden talep edilmesi mümkündür.
Kasko Poliçesi Kapsamında Oluşan Maddi Hasarların Tazmini İçin Sigorta Şirketlerine Dava Açılmadan Önce Bilinmesi Gerekenler Nelerdir?
Kasko poliçesi kapsamında kalan maddi hasarlar için sigorta şirketlerine başvuru sırasında ya da dava açılması sırasında dikkat edilmesi gereken başlıca hususlar şu şekildedir:
Trafik Kazası Sonucu Oluşan Maddi Hasarlarda;
- Öncelikle kasko poliçesiyle sigortalanan aracın sürücüsünün o aracı kullanmak için yeterli ehliyetnameye sahip olması gerekmektedir.
- Kasko poliçesiyle sigortalanan aracın sürücüsünün kaza anında yasal sınırın üstünde alkollü olmaması gerekmektedir. 0,50 promil alkol yasal sınırı oluşturmaktadır.
- Kasko poliçesiyle sigortalanan aracın sürücüsünün, kaza anından sonra -ambulans ile hastaneye kaldırılması gibi zorunlu haller dışında- kaza mahallinden ayrılmaması da gereklidir.
Yukarıda belirtildiği üzere sigortalı araç sürücüsünün geçerli ehliyetnameye sahip olmaması, yasal sınırın üzerinde alkol alınması ya da kaza mahallini terk halinde Kasko Genel Şartları uyarınca ortaya çıkan zarardan dolayı sigorta şirketinden maddi hasarın tazmin edilmesi talep edilemez.
Arabanın Çalınması Sonucunda Oluşan Maddi Hasarlarda; Kasko poliçesi ile çalınma/hırsızlık riski de teminat altına alınmış ise, burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus anahtarın kontak üzerinde ya da anahtarın açık yerde bırakılmamış olmasıdır. Anahtarın kontak üzerinde bırakılması ya da anahtarın açık bir yerde bırakılması nedeniyle sigortalı aracın çalınması halinde maddi tazminat talepleri sigorta şirketleri tarafından tazmin edilmeyecektir. Anahtarın kontak üzerinde olması ya da anahtarın açık yerde bırakılması hallerinde aracın çalınması durumunda sigorta şirketinin ortaya çıkan maddi zararı karşılaması bakımından kasko poliçesinin bu risklerde ek teminat ile teminat altına alınmış olması gerekmektedir.
Aracın Pert/Hurda Haline Geldiği Maddi Hasarlarda; Kasko poliçesinde mevcut olan risklerden bir tanesinin gerçekleşmesi sonucunda sigortalı aracın kullanılamaz hale gelmesi halinde pert-total yani hurda işlemi yapılacaktır.
Sigortalı araca Pert-Total işlemi yapılması halinde, sigortalı aracın rayiç piyasa değeri sigorta ettirene sigorta şirketi tarafından ödenecektir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise aracın hurdasının sigorta şirketinde mi yoksa sigorta ettiren mi uhdesinde kalacağı hususudur.
Şayet sigorta ettiren kişi aracın hurdasının kendi uhdesinde kalmasını isterse, sigorta şirketi tarafından aracın hurda bedeli, aracın rayiç piyasa fiyatından düşüldükten sonra kalan tutar sigorta ettirene ödenecektir.
Eğer sigorta ettiren kişi aracın hurdasının kendi uhdesinde kalmasını istemezse, sigorta şirketi tarafından aracın rayiç piyasa fiyatı sigorta ettirene ödenecektir. Bu durumda ise sigorta ettiren aracın hurdasını sigorta şirketine eksiksiz teslim etmeli, hurdaya çıkarma işlemlerini tamamlamalı ve aracın sigorta şirketi tarafından satışının yapılmasına ilişkin evrakları hazır etme yükümlülükleri bulunmaktadır.
Kasko Poliçesi Kapsamında Ortaya Çıkan Maddi Hasarların Tazmininde Kusurun Önemi Nedir?
Kasko poliçesi ile kişi kendine ait aracı sigortalattığından, sigorta ettirenin kusur oranının bir önemi bulunmamaktadır.
Sigorta ettirenin tamamen kusurlu olduğu hallerde dahi ortaya çıkan maddi hasar kasko poliçesi kapsamındaki teminatlar doğrultusunda sigorta şirketi tarafından karşılanmak zorundadır.
Ancak, daha önce de belirttiğimiz üzere geçerli bir ehliyetnamenin bulunmaması, yasal sınırın üstünde alkollü olunması ya da kaza mahallinin zorunlu haller dışında terk edilmesi durumlarında sigorta ettiren, sigorta şirketinden maddi zararının karşılanması talebinde bulunma hakkını kaybetmektedir.
Son olarak belirtmek gerekir ki, kasko poliçesi kapsamında sadece sigortalı araca yönelik maddi hasarlar talep edilebilir. Karşı araca yönelik maddi hasarların talep edilebilmesi için kasko poliçesinde ayrıca ihtiyari mali mesuliyete ilişkin ek teminat bulunması gerekmektedir.
Kaldı ki, kasko poliçesi nezdinde ihtiyari mali mesuliyet ek teminatı bulunsa dahi, kasko poliçesi kapsamında karşı aracın bu taleplerini yöneltebilmesi için trafik poliçesindeki maddi hasara ilişkin teminat bedelinin üzerinde bir maddi hasarın ortaya çıkması gerekmektedir.
Kasko sigortası ile sigortacı, sigortalının poliçede belirtilen ve karayolunda kullanma izni olan motorlu ve motorsuz kara araçlarından, römork veya karavanlardan iş makinelerinden, lastik tekerlekli traktörler, diğer zirai tarım makinelerinden doğan menfaatin aşağıda belirtilen risklerin gerçekleşmesi sonucunda doğrudan uğrayacağı maddi zararları teminat altına alır.
Meydana gelen maddi hasarlı kazalarda veya yaralamalı kazalarda kişiler meydana gelen zarar neticesinde sorumlu tutulmaktadır.
Bununla birlikte kişilerin korunması ve karşı tarafın uğradıkları zararları tazmin ederken zorlanacağının düşünülmesi sebebiyle zorunlu trafik sigortası ile kişiler güvence altına alınmıştır.
Sigorta şirketiyle yapılan sözleşme gereği sigorta şirketi sigorta kapsamına giren zararı tazmin etmekle mükelleftir.
Kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat davası sigorta şirketinin zararı karşılamayı kabul etmemesi ya da zararın altında ücret ödemesi sebebiyle zararın tamamının karşılanmasına yönelik bir davadır.
Dava konusu maddi hasarlarda maddi tazminat şeklinde olabileceği gibi yaralamalı kazalarda manevi tazminat davasında da hükmedilebilmektedir.
Rizikonun Gerçekleşmesi Halinde Sigortalı ve/veya Sigorta Ettirenin Yükümlülükleri
Sigortalı ve/veya sigorta ettiren, rizikonun gerçekleşmesi halinde aşağıdaki hususları yerine getirmekle yükümlüdür.
- Rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği tarihten itibaren en geç beş iş günü içinde sigortacıya bildirimde bulunmak,
- Sigortalı değilmişçesine gerekli kurtarma ve koruma önlemlerini almak ve bu amaçla sigortacı tarafından verilen talimata elinden geldiği kadar uymak,
- Aracın çalınması halinde, durumu öğrenir öğrenmez derhal yetkili makamlara bildirimde bulunmak,
- Zorunlu haller dışında, rizikonun gerçekleştiği yer veya şeylerde bir değişiklik yapmamak,
- Sigortacının isteği üzerine rizikonun gerçekleşmesi nedenlerini ayrıntılı şekilde belirlemeye, zarar miktarıyla delilleri saptamaya ve rücu hakkının kullanılmasına yararlı, sigortalı ve sigorta ettiren için sağlanması mümkün gerekli bilgi ve belgeleri gecikmeksizin sigortacıya vermek,
- Tazminat yükümlülüğü ve miktarı ile rücu haklarının saptanması için sigortacının veya yetkili kıldığı temsilcilerinin sigorta kapsamında yer alan şeylerde ve bunlarla ilgili belgeler üzerinde yapacakları araştırma ve incelemelere izin vermek,
- Üçüncü kişilerin haksız veya kusurlu fiili sonucu meydana gelen kazalar varsa tanıkların kimlikleri ile adreslerini en yakın yetkili makama bildirmek ve mümkün olan hallerde bir görgü tutanağı sağlamak.
Tazminat hesabı ve ödenmesi
Hasar tazmininin ne şekilde yapılacağı poliçede açıkça belirtilir. Onarım yapılacak olması halinde poliçede, onarımın şirketçe belirlenecek servislerde veya sigortalı tarafından belirlenecek servislerden hangisinde yapılacağı hususu açıkça yer alır.
Ayrıca hasarın tazmininde orijinal parça veya eşdeğer gibi parça seçeneklerinden hangisinin kullanılacağı belirtilir. Bu yönde bir belirleme olmazsa sigortalının tercih ettiği tazmin yöntemi, servis ve parça esas alınır.
Görevli ve yetkili mahkeme
Bu sigorta sözleşmesinden doğan anlaşmazlıklar nedeniyle sigortacı aleyhine açılacak davalarda yetkili mahkeme, sigorta şirketi merkezinin veya sigorta sözleşmesine aracılık yapan acentenin ikametgahının bulunduğu veya rizikonun gerçekleştiği yerde, sigortacı tarafından açılacak davalarda ise davalının ikametgahının bulunduğu yerde ticaret davalarına bakmakla görevli mahkemedir.
Sigortalı, sigortacının Sigorta Tahkim Sistemine üye olması halinde tahkim usulünden faydalanabilir.
Sigortacının Sigorta Tahkim Sistemine üye olup olmadığı bilgisi ile üye olduğu durumda Sigorta Tahkim Komisyonunun iletişim bilgisine poliçede yer verilir 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun yürürlüğe girmeden önce Yargıtay’ın yerleşik kararlarında Kasko Sigortası, zorunlu mali mesuliyet sigortası yönünden görevli mahkemenin Ticaret Mahkemesi olduğunu kabul etmekteydi.
Ancak 6502 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte(6502 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği tarih 28.5.2014 tarihidir.) sigorta sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar yönünden görevli mahkeme tüketici mahkemeleridir.
Fakat Tüketici Mahkemelerinin görevli olması için hukuki ilişkinin ticari ve mesleki amaçla hareket eden gerçek veya tüzel kişilerle tüketiciler arasında kurulması gerekmektedir.
6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3. Maddesine göre “ tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık, ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.
6502 Sayılı Kanunun 73. Maddesine göre bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı öngörülmüştür.
Ancak bir hukuki işlemin sadece 6502 sayılı kanunda düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. 6502 sayılı kanun kapsamında kaldığını kabul etmek için taraflardan birinin tüketici olması gerekmektedir.
Yargıtay’ın Tüketici Mahkemeleri ve Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu durumlara ilişkin emsal kararları aşağıda sunulmuştur. Buna göre, 6502 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce açılan davalar bakımından Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu görülecektir.
Yine 6502 sayılı kanuna ve Yargıtay kararlarına göre hukuki ilişkinin sigorta sözleşmesinden kaynaklanmasının Tüketici Mahkemelerinin görevli olması için tek başına yeterli olmadığı ,taraflardan birinin tüketici olması gerektiği görülmektedir.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 18.4.2016 tarihli 2016/2798 Esas- 2016/4683 Karar sayılı ilamında “… Somut uyuşmazlıkta davalı şirketin, kendisine ait aracın zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile davacı sigorta şirketince sigortalandığını, sigortalı aracın karıştığı trafik kazası sonucu aracı hasar gören üçüncü kişi için ödenen bedelin, aracın alkollü ve ehliyetsiz sürücüye kullandırıldığı iddiası ile sigortalıdan rücuan tahsilini talep ettiği anlaşılmıştır. Buna göre davalı şirket olup mesleki amaç ile hareket ettiği, taraflar arasında tüketici işlemi bulunmayıp sigorta hukukundan kaynaklanan uyuşmazlığın Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir. “ (http://www.kazanci.com/
Yine Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 2016/1963 Esas- 2016/4413 Karar sayılı İlamı 12.04.2016 Tarihli Kararında özetle :
“.TRAFİK KAZASI SONUCUNDA KASKO SİGORTASI KAPSAMINDA DAVALIYA ÖDENEN HASAR BEDELİNİN İADESİ (Davanın 6502 S.K.’nun Yürürlük Tarihi Olan 28.5.2014 Tarihinden Önce 18.3.2014 Tarihinde Açıldığı/Davacı ve Davalının Sigorta Poliçesinin Tarafı Olduğu Davanın Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. Maddelerinde Sayılan Hususlardan Olduğu Anlaşılmakla Uyuşmazlığın Ticaret Mahkemesinde Görülüp Sonuçlandırılması Gerektiği) • GÖREVLİ MAHKEME (Trafik Kazası Sonucunda Kasko Sigortası Kapsamında Davalıya Ödenen Hasar Bedelinin İadesi İstemi – Davacı ve Davalının Sigorta Poliçesinin Tarafı Olduğu Davanın Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. Maddelerinde Sayılan Hususlardan Olduğu Anlaşılmakla Uyuşmazlığın Ticaret Mahkemesinde Görüleceği) • HASAR BEDELİNİN İADESİ İSTEMİNDE GÖREV (Davanın 6502 S.K.’nun Yürürlük Tarihi Olan 28.5.2014 Tarihinden Önce 18.3.2014 Tarihinde Açıldığı/Davacı ve Davalının Sigorta Poliçesinin Tarafı Olduğu Davanın Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. Maddelerinde Sayılan Hususlardan Olduğu Anlaşılmakla Uyuşmazlığın Ticaret Mahkemesinde Görülüp Sonuçlandırılması Gerektiği) ÖZET : Dava, trafik kazası sonucunda, kasko sigortası kapsamında, davalıya ödenen hasar bedelinin, iadesi istemine ilişkindir. Davanın, 6502 Sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 28.5.2014 tarihinden önce 18.3.2014 tarihinde açıldığı, davacı vekilinin, davacı şirkete kasko sigortası ile sigortalı olan aracın tek taraflı yaptığı kaza sonucunda, araç sahibi davalıya tazminat ödendiği, ancak, aracın kiralık olarak kullanıldığı, kiralamanın sigorta poliçe kapsamında olmadığını ileri sürerek, ödenen tazminatın iadesi istemiyle dava açtığı, davacı ve davalının sigorta poliçesinin tarafı olduğu, davanın Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. maddelerinde sayılan hususlardan olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın ticaret mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.
DAVA : Taraflar arasındaki davada, Bakırköy 5. Asliye Hukuk ve Bakırköy 2. Tüketici Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, trafik kazası sonucunda, kasko sigortası kapsamında, davalıya ödenen hasar bedelinin, iadesi istemine ilişkindir. Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın 6502 Sayılı Kanun kapsamında kaldığı gerekçesi ile görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur. Bakırköy 2. Tüketici Mahkemesi ise, uyuşmazlığın 4077 Sayılı Kanun kapsamında kalmadığı gerekçesi ile karşı görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Türk Ticaret Kanunun 4. maddesinde, bu Kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanunun 5. maddesinin ikinci fıkrasında, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu Kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. maddelerinde “sigorta sözleşmeleri” düzenlenmiştir. Bir hukukî işlemin veya fiilin TTK’nın kapsamında kaldığının kabul edilmesi için Kanun’un amacı içerisinde yukarda tanımları verilen bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukuki işlemin veya fiilin olması gerekir. Somut olayda, davanın, 6502 Sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 28.5.2014 tarihinden önce 18.3.2014 tarihinde açıldığı, davacı vekilinin, davacı şirkete kasko sigortası ile sigortalı olan aracın tek taraflı yaptığı kaza sonucunda, araç sahibi davalıya tazminat ödendiği, ancak, aracın kiralık olarak kullanıldığı, kiralamanın sigorta poliçe kapsamında olmadığını ileri sürerek, ödenen tazminatın iadesi istemiyle dava açtığı, davacı ve davalının sigorta poliçesinin tarafı olduğu, davanın Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. maddelerinde sayılan hususlardan olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın ticaret mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Her ne kadar, görev uyuşmazlığı, tüketici mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasında ise de, görev kamu düzenine dair olup, yargılamanın her aşamasında re’sen göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Dosyada, asliye ticaret mahkemesi tarafından verilen bir görevsizlik kararı yok ise de, tüketici ve asliye hukuk mahkemelerinin, verilen görevsizlik kararları ile davadan çekildikleri ve 6100 Sayılı HMK’nın 22/2. maddesi uyarınca da Yargıtayca yargı yeri belirlenmesi gerektiğinden, Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi yargı yeri olarak tayin edilmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 Sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 12.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir. ((http://www.kazanci.com/
17. HUKUK DAİRESİ E. 2015/7027 K. 2015/10725 T. 15.10.2015
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı dava dilekçesinin görev yönünden reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkiline ait davalıya kasko sigortalı aracının karıştığı kazada hasarlandığını, aracının kasko sigorta poliçesini düzenleyen davalı sigorta şirketinin hasardan sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 39.029,22 TL hasar bedelinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1401 maddesinden itibaren sigorta ile ilgili düzenlemenin bulunduğu, yine 1453. maddeden itibaren mal sigortalarına ilişkin düzenlemelerin bulunduğu, 1459 maddesi ve devamında da tazminat ilkelerinin düzenlendiği, Sigorta Hukukunun ayrıntılı şekilde Ticaret Kununu’nda düzenlendiği, dava konusu olayın kaza sigortasından dolayı olduğu, Tüketici Kanunu 3. maddesinin (l) bendindeki sigorta sözleşmesi kapsamına girmediği ve Asliye Ticaret Mahkemelerinin bakması gerektiği ve Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, kasko sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) 2. maddesinde Kanun’un kapsamı “bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar” şeklinde açıklanmıştır. Kanun’un “tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (l) bendinde ise tüketici işlemi, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder” biçiminde tanımlanmıştır. 6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır. Bunun yanında Kanun’un 83. maddesinde de taraflardan birinin tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanun’un görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği belirtilmiştir. Davacı ile davalı sigorta şirketi arasında kurulan kasko sigorta poliçesine ilişkin sözleşmenin 6502 sayılı TKHK’nın 3. maddesi anlamında bir tüketici işlemi olduğu, davacının somut olayda aracını kiraya vermiş olsa dahi TTK’nun 11. ve 12. maddeleri anlamında ticari işletme yürütmediği ve tacir olmadığı, görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğu, mahkemece tarafların iddia ve savunmalarına göre davanın esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu gerekçesi ile davanın görevsizlik nedeni ile usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 15/10/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi. (http://www.kazanci.com/
20. HUKUK DAİRESİ E. 2016/3520 K. 2016/5331 T. 10.5.2016 DAVA : Taraflar arasındaki davada Bakırköy 1. Tüketici ve Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir. Bakırköy 1. Tüketici Mahkemesince, TTK’nın 1483. maddesi gereğince davanın ticaret mahkemesinin görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur. Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi ise dava tarihinde 6502 Sayılı Kanun’un yürürlükte bulunduğu ve davaya bakma görevinin tüketici mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle karşı görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6502 Sayılı Kanun’un 2. maddesinde; “Bu Kanun her türlü tüketici işleri ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar.” denilmekte, aynı Kanunun 3. maddesinde “Tüketici işlemi; eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere kurulan her türlü sözleşme ve işlemi ifade eder.” şeklinde yeniden tanımlanmıştır. 6502 Sayılı Kanuna göre, davalı sigortalı tüketici, taraflar arasında yapılan sigortacılık hizmeti ise; kanunun tanımladığı anlamda tüketici işlemidir. 6502 Sayılı Kanunun; tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamaların tüketici mahkemelerinde çözümünü öngören 73. maddesi hükmü ile, “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile diğer kanunlarda düzenleme olması bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun göreve dair hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceğini” düzenleyen 83/2. maddesinin açık hükmü sebebiyle somut uyuşmazlığa bakma görevi tüketici mahkemelerinin görev alanına girmiştir. Somut olayda, davacı vekilinin, davalının aracının davacı tarafından zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalandığı, davalının ehliyeti bulunmadığı halde aracı kullanırken kaza yaptığı, bu nedenle, karşı tarafın zararının şirketlerince ödendiğini ileri sürerek ödenen zararın davalıdan tahsili istemiyle dava açtığı ve dava tarihi olan 25.7.2014 tarihi itibariyle, yürürlüğe girmiş olan, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3, 73/1 ve 83/2 maddeleri uyarınca davaya bakma görevinin tüketici mahkemelerine ait olduğu nazara alındığında, uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 Sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Bakırköy 1. Tüketici Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 10.5.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
20. HUKUK DAİRESİ E. 2016/1963 K. 2016/4413 T. 12.4.2016
• TRAFİK KAZASI SONUCUNDA KASKO SİGORTASI KAPSAMINDA DAVALIYA ÖDENEN HASAR BEDELİNİN İADESİ (Davanın 6502 S.K.’nun Yürürlük Tarihi Olan 28.5.2014 Tarihinden Önce 18.3.2014 Tarihinde Açıldığı/Davacı ve Davalının Sigorta Poliçesinin Tarafı Olduğu Davanın Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. Maddelerinde Sayılan Hususlardan Olduğu Anlaşılmakla Uyuşmazlığın Ticaret Mahkemesinde Görülüp Sonuçlandırılması Gerektiği)
• GÖREVLİ MAHKEME (Trafik Kazası Sonucunda Kasko Sigortası Kapsamında Davalıya Ödenen Hasar Bedelinin İadesi İstemi – Davacı ve Davalının Sigorta Poliçesinin Tarafı Olduğu Davanın Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. Maddelerinde Sayılan Hususlardan Olduğu Anlaşılmakla Uyuşmazlığın Ticaret Mahkemesinde Görüleceği)
• HASAR BEDELİNİN İADESİ İSTEMİNDE GÖREV (Davanın 6502 S.K.’nun Yürürlük Tarihi Olan 28.5.2014 Tarihinden Önce 18.3.2014 Tarihinde Açıldığı/Davacı ve Davalının Sigorta Poliçesinin Tarafı Olduğu Davanın Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. Maddelerinde Sayılan Hususlardan Olduğu Anlaşılmakla Uyuşmazlığın Ticaret Mahkemesinde Görülüp Sonuçlandırılması Gerektiği)
ÖZET : Dava, trafik kazası sonucunda, kasko sigortası kapsamında, davalıya ödenen hasar bedelinin, iadesi istemine ilişkindir. Davanın, 6502 Sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 28.5.2014 tarihinden önce 18.3.2014 tarihinde açıldığı, davacı vekilinin, davacı şirkete kasko sigortası ile sigortalı olan aracın tek taraflı yaptığı kaza sonucunda, araç sahibi davalıya tazminat ödendiği, ancak, aracın kiralık olarak kullanıldığı, kiralamanın sigorta poliçe kapsamında olmadığını ileri sürerek, ödenen tazminatın iadesi istemiyle dava açtığı, davacı ve davalının sigorta poliçesinin tarafı olduğu, davanın Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. maddelerinde sayılan hususlardan olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın ticaret mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.
DAVA : Taraflar arasındaki davada, Bakırköy 5. Asliye Hukuk ve Bakırköy 2. Tüketici Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, trafik kazası sonucunda, kasko sigortası kapsamında, davalıya ödenen hasar bedelinin, iadesi istemine ilişkindir. Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın 6502 Sayılı Kanun kapsamında kaldığı gerekçesi ile görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur. Bakırköy 2. Tüketici Mahkemesi ise, uyuşmazlığın 4077 Sayılı Kanun kapsamında kalmadığı gerekçesi ile karşı görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur. Türk Ticaret Kanunun 4. maddesinde, bu Kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanunun 5. maddesinin ikinci fıkrasında, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu Kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. maddelerinde “sigorta sözleşmeleri” düzenlenmiştir. Bir hukukî işlemin veya fiilin TTK’nın kapsamında kaldığının kabul edilmesi için Kanun’un amacı içerisinde yukarda tanımları verilen bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukuki işlemin veya fiilin olması gerekir. Somut olayda, davanın, 6502 Sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 28.5.2014 tarihinden önce 18.3.2014 tarihinde açıldığı, davacı vekilinin, davacı şirkete kasko sigortası ile sigortalı olan aracın tek taraflı yaptığı kaza sonucunda, araç sahibi davalıya tazminat ödendiği, ancak, aracın kiralık olarak kullanıldığı, kiralamanın sigorta poliçe kapsamında olmadığını ileri sürerek, ödenen tazminatın iadesi istemiyle dava açtığı, davacı ve davalının sigorta poliçesinin tarafı olduğu, davanın Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. maddelerinde sayılan hususlardan olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın ticaret mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. Her ne kadar, görev uyuşmazlığı, tüketici mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasında ise de, görev kamu düzenine dair olup, yargılamanın her aşamasında re’sen göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Dosyada, asliye ticaret mahkemesi tarafından verilen bir görevsizlik kararı yok ise de, tüketici ve asliye hukuk mahkemelerinin, verilen görevsizlik kararları ile davadan çekildikleri ve 6100 Sayılı HMK’nın 22/2. maddesi uyarınca da Yargıtayca yargı yeri belirlenmesi gerektiğinden, Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi yargı yeri olarak tayin edilmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 Sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 12.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi. Bu olayda da 6502 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce açıldığı için Ticaret Mahkemesi görevlidir.
20. HUKUK DAİRESİ E. 2016/2798 K. 2016/4683 T. 18.4.2016
DAVA : Taraflar arasındaki davada Bakırköy 5. Tüketici ve Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, zorunlu mali sorumluluk sigorta sözleşmesinden kaynaklanan sigortalıya yönelik rücuan tazminat istemine ilişkindir. Bakırköy 5. Tüketici Mahkemesince, tarafların mesleki amaçla hareket ettiği tüketici olarak sayılamayacağı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından ise uyuşmazlığın tüketici işleminden kaynaklandığı gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur. 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3. maddesine göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 Sayılı Kanun’un 73. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Bir hukukî işlemin sadece 6502 Sayılı Kanunda düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukukî işlemin 6502 Sayılı Kanun kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta davalı şirketin, kendisine ait aracın zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile davacı sigorta şirketince sigortalandığını, sigortalı aracın karıştığı trafik kazası sonucu aracı hasar gören üçüncü kişi için ödenen bedelin, aracın alkollü ve ehliyetsiz sürücüye kullandırıldığı iddiası ile sigortalıdan rücuan tahsilini talep ettiği anlaşılmıştır. Buna göre davalı şirket olup mesleki amaç ile hareket ettiği, taraflar arasında tüketici işlemi bulunmayıp sigorta hukukundan kaynaklanan uyuşmazlığın Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 Sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 18.4.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi. Bu kararda taraflardan biri tüketici olmayıp davacı da davalı da sigorta şirketi olduğu için rücuen tazminata ilişkin bu davada görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olacaktır.
Zamanaşımı
Türk Borçlar Kanunu’nun 154/2 maddesi gereğince alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zamanaşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konudur. Bu durumda zamanaşımının kesilmesi sadece dava konusu edilen miktar için söz konudur.
Kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat taleplerinde, sigorta ettiren ile sigortacının tarafı olduğu sözleşmeye dayanılmaktadır.
Bu davalar 6102 sayılı TTK’nın 1420.(TTK.1268) maddesi gereğince 2 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Yine Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları C.9. maddesine göre; sigorta sözleşmesinden doğan bütün taleplerin iki yılda zamanaşımına uğrayacağı ve sözleşmeye dayanılarak açılan davalarda ceza zamanaşımı uygulanmayacağı hükümleri yer almaktadır.
Araç değer kaybı ve onarım bedeli
Araç değer kaybı davaları çoğunlukla kusurlu olan karşı taraftaki araç sürücüsüne karşı açılmaktadır.
Ancak karşı tarafın kullandığı araç ruhsatı farklı bir kişiye ait ise dava sürücü yerine doğrudan ruhsat sahibine de açılabilir. Trafik kazasının gerçekleşmesi durumunda aracın gerekli bakım ve tamir işlemi yapılarak onarım gerçekleştirilir.
Araç onarılsa bile araç artık kazalı olduğu için ikinci el statüsünde olacaktır. Bir diğer ifadeyle aracın kaza gerçekleşmeden önceki değerine göre düşüş meydana gelecek ve araç değer kaybı yaşanacaktır.
Araç değer kaybı meydana geldiği taktirde araç sürücüsü Kasko poliçesi yaptırdığı taktirde Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre trafik kazası nedeniyle araçta meydana gelen hasar, değer kaybı olarak kabul edilmekte olup sigortacının tazmin etmesi gereken gerçek zarar kalemleri arasında yer almaktadır ( Yargıtay 17. HD. 2009/9892 E.- 2010/3124 K.)
Bu sebepten ötürü kasko poliçesi kapsamında sigorta şirketinin kusuru bulunmasa dahi zarardan sorumluluğu devam edecektir.
Araç değer kaybı davası açabilmek için öngörülen zamanaşımı süresi ise kaza olayının öğrenilmesi tarihinden itibaren iki yıl, herhalde kazanın olduğu tarihten itibaren 10 yıl içinde araç değer kaybına ilişkin dava açılmamışsa zamanaşımına uğrar.
Araç değer kaybına ilişkin dava açılması gerekirken dilekçeye eklenmesi gereken belgeler, kaza tespit tutanağı, trafik kazasına ilişkin fotoğraflar, servis ön işlem formu, servis bilgi formu, ekspertiz raporu, servis raporu, sigorta poliçesi, araç ruhsatı, tanık, araç kiralanmış ise buna ilişkin faturalar ve belgeler dava dilekçesine eklenmelidir.
Araç değer kaybına ilişkin mahkemelerin ve Yargıtay’ın son yıllardaki kararlarına baktığımız zaman, sigorta şirketlerine karşı dava açtığımız zaman görevli mahkemelerin 6502 Sayılı Kanun’un 3. Maddesinin I bendi uyarınca tüketici işlemi olduğu kabul edilmektedir. Bu sebepten ötürü 6502 Sayılı Yasanın 73. Maddesi uyarınca tüketici işlemlerinden doğacak uyuşmazlıklarda tüketici mahkemeleri görevli kılınmıştır.
Örneğin Yargıtay’ın 2015 /11919 E. VE 2015/10599 K. sayılı kararında kasko sigortası poliçesinden kaynaklanan tazminat istemlerine ilişkin olarak görevli mahkeme 6502 Sayılı Kanun’un 73. Maddesi gereğince davacının tüketici olması sebebiyle ve davacı sigortalı gerçek kişiyle davalı sigorta şirketi arasındaki sözleşmenin tüketici işlemi olduğuna karar verilmiştir. Ancak sigorta eğer zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında trafik sigortası şirketine açılacağı zaman Yargıtay’ın kararlarına göre 6502 Sayılı Kanun Kapsamında bir ilişki mevcut olmayıp 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu gereğince dava ticari dava olarak niteliğinde olması sebebiyle görevli mahkemenin Ticaret Mahkemesi olduğuna karar verilmektedir. (Yargıtay 17. HD. 2.7.2015 tarih, 2015/8953 E. – 2015/9405 K. İlamlı kararı).
Mahkemece araç değer kaybı davalarında öncelikle bilirkişi incelemesi yapılarak hasarın ve onarımın boyutlarına bakılarak araçtaki değer kaybına ilişkin değer tespit incelemesi yapılacaktır.
Hangi Evraklar Gerekir?
Bir araç değer kaybı davasının açılması için gerekli en temel evrak mahkemeye sunulacak ve konu ile taleplerin açıkça belirtildiği araç değer kaybı dava dilekçesidir. Bu dilekçede yaşanan kazanın; lokasyonu, tarihi ve kazaya dahil olan araçların plakaları açıkça belirtilmelidir.
Ayrıca bu bilgilere ek olarak; kaza sonrası oluşacak bakım ve onarım masraflarının varsa ilgili sigorta şirketi tarafından karşılandığı, ama değer kaybı bedelinin yarattığı maddi zarar ve mağduriyetin giderilmediği de belirtilmelidir.
Öte yandan bir dava dilekçesi sunulurken aşağıda sıralanan belgelerin de dilekçeye eklenmesi gereklidir:
- Kaza tespit tutanağı,
- Servis raporu,
- Servis faturası,
- Sigorta poliçesi,
- Ekspertiz raporu,
- Aracın aldığı hasarı gösteren fotoğraflar,
- Eğer varsa şahitlerin isimleri, adresleri ve şahitlik edecek konuları içeren tanık listesi,
- Aracın kiralık olması ya da ticari bir kayıp yaşanması durumunda,
- Delil niteliğinde fatura ve belgeler.
Araç değer kaybının kısa sürede yeterli oranda tanzim edilebilmesi için dava dilekçesi ve ek belgelerin hem eksiksiz hem de hatasız olması davanın lehinize sonuçlanması için önemlidir.
Hangi Şartlarda Dava Açılabilir?
Bir kaza sonrasında açılacak araç değer kaybı davası için gerekli koşullar şu şekilde listelenebilir:
- Kazada karşı tarafın kusur oranı sizden belirgin ve ispatlanabilir şekilde yüksek olmalıdır,
- Kazada %100 kusurlu kabul edilen taraf değer kaybı davası açamaz,
- Değer kaybı tanzimi için şase numarası ile tutulacak tramer kaydına bir hasar işlenmesi zorunludur,
- Ayrıca bahsi geçen hasar yüzünden araç onarım işlemi görmüş olmalıdır,
- Değer kaybı talep edilecek kazanın üzerinden iki yıldan kısa süre geçmiş olması da önemli bir şarttır,
- İki yıl değer kaybı davalarında zaman aşımı olarak kabul edilen sınırdır.
Araç Değer Kaybı Arabuluculuk Başvurusu
2 Ağustos 2016 tarihli, 29789 sayılı Resmî Gazete ’de yayınlanan Kara Yolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları Tebliği kapsamında gerçekleştirilen; mevzuat düzenlemeleri sayesinde araç değer kayıplarının yaşandığı kazalarda, arabuluculuk hizmetine başvurunun yolu açılmıştır.
Araç değer kaybı davalarında, dava yoluna başvurmadan önce alınacak arabuluculuk hizmeti sayesinde, kaza ve kayıp tazmini mahkemelere intikal etmeden taraflar arasında halledilebilir.
Bazı husus ve dava konularında arabuluculuk hizmeti mahkemeden önce zorunlu bir süreç olarak kabul edilir.
Ancak araç değer kaybı tazminatlarında, mahkemeler önce arabulucu ile bir uzlaşma denemesi yapmayı zorunlu kılmaz.
Kısaca arabuluculuk taraflar arasında yapılacak bir tercihle gündeme gelir. Fakat arabuluculuk hizmetine başvurmadan önce değer kayıp bedeli aşağıdaki yollardan tanzim edilebilir.
Sigorta Şirketinden Değer Kaybı Talep Edilmelidir.
Değer kaybının ortaya çıktığı bir kazada, kusurlu taraf talep edilen miktarı sekiz gün içinde ödemezse, en kısa sürede sigorta şirketinden değer kaybı talep edilmelidir.
Sigorta şirketine yapılacak yazılı başvuruya on beş gün içinde cevap gelmemesi veya ödeme yapmamaya ya da oyalamaya yönelikse arabulucuya başvuru yapılabilir.
Aynı şekilde sigorta şirketinin ödeyeceği miktar kayıp bedelini karşılamıyorsa ve ödeme miktarı konusunda anlaşmaya varılamıyorsa da arabulucu hizmetleri tercih edilmelidir.
Arabulucu hizmetlerinin de bir anlaşma sağlayamadığı durumlarda sonraki aşamaya geçilir.
Sigorta Tahkim Kuruluna Başvuru Yapılabilir
Sigorta şirketinden cevap ve ödeme alınması konularında arabuluculuk kurumu da bir ilerleme sağlayamazsa Sigorta Tahkim Kuruluna başvurunun yolu açılır.
Sigorta hukuku ve Sigortacılık Kanunu kapsamında Sigorta Tahkim Kurulu kararları bir mahkeme kararı gibi bağlayıcı hükmündedir.
Ek olarak Sigorta Tahkim Kurulu’na başvuru şartları aşağıdaki gibi maddelenebilir:
- Öncelikle sigorta şirketine gerekli başvurular yapılmadan kurula başvurulamaz,
- Herhangi bir yargı makamı ya da Tüketici Hakem Heyeti tarafına intikal etmiş uyuşmazlıklar Sigorta Tahkim Kurulu tarafından kabul edilmez,
- Sigorta tahkim sistemine üye olmayan kurumlar ve sigortanın söz konusu olmadığı hususlarda başvuru kabul edilmez.
Bu koşulların sağlandığı durumlarda; Sigorta Tahkim Komisyonu merkezine, kişinin ikametinin bulunduğu bölgedeki yetkili bürolara veya rizikonun gerçekleştiği yerdeki büroya başvuruda bulunabilir.
Eksperler Değer Kaybını Nasıl Tespit Eder?
Araç değer kaybı hesaplama hususu da ortaya çıkan zararların adil şekilde temin edilerek mağduriyetin giderilmesinde önemli bir konudur.
Kazada hasar alan aracın değer kaybını nesnel olarak hesaplayabilmek için bu alanda uzman olan eksperlerden ücret karşılığı hizmet alınır.
Eksperler, aracın değer kaybını hesaplarken aşağıdaki temel verileri dayanak olarak kullanır:
- Aracın yaşı,
- Aracın modeli,
- Kaç kilometrede olduğu,
- Orijinalliğini ne oranda koruduğu,
Bu parametreler bazı istisnai durumlarda değişiklik gösterebilir.
Öte yandan aracın hasar aldığı kısımlar daha önce yaşanmış bir kazada da tramer kaydına girdiyse, ikinci hasar adına bir değer kaybı oluşmaz ve eksper burası için yapılacak masrafları kayıp bedeline dahil edemez.
Ayrıca arabada bulunan far gibi plastik kısımlar da değer kaybı kapsamına alınmamaktadır. Son olarak belirtmek gerekir ki eksperin aracı görme zorunluluğu yoktur.
Kaza raporu, tramer kayıtları, fotoğrafları ve tutanaklar üzerinden inceleme yapılarak hazırlanacak rapor vasıtasıyla aracın değer kaybı belirlenebilir.
Havacılık ve uzay sigortaları
Günümüz ulaşımının vazgeçilmezi olan hava araçları büyük yararlarına karşılık pahalı ve riskli taşıtlardır.
Havacılık Sigortası, hava araçlarını, uçuş, yerde hareket, yerde ve park sırasında meydana gelebilecek çeşitli risklere karşı güvence altına almaktadır.
Hava taşıtları gövde teminatı
Hava taşıtının işleticisi, sahibi veya kiracısının yaptıracağı poliçe ile hava taşıtının yerde dururken hareket halindeyken (taksi hali) ya da uçuş sırasındaki kazaen oluşan zarar ve kayıpların teminat altına alındığı teminat türüdür.
Hava araçları üçüncü şahıs mali sorumluluk teminatı
İşleticinin yasal olarak sorumlu olduğu ve hava taşıtının işletilmesinden doğan, üçüncü kişilerin canına ya da malına kazaen gelebilecek zararlar karşısında sigortalının hukuki sorumluluğunun teminat altına alındığı sigorta türüdür.
Hava araçları yolcu ve bagaj mali sorumluluk teminatı
Uçakta bulunan yolcuların bir kaza sonucunda uğrayacakları bedensel zararları ve ya ölümü sonucunda hava taşıtını işletene atfedilecek hukuki sorumluluğun teminat altına alındığı sigorta türüdür.
Uçuş riskleri itibariyle ferdi kaza sigortası
Uçak yolcuları ve uçuş ekibinin, uçuş sırasında bir kaza nedeniyle, ölüm/sürekli sakatlık gibi bedensel zararlarını teminat altına alan sigorta türüdür.
İnsansız hava aracı (İHA) sigortası
İHA işletilmesinden doğan, üçüncü kişilerin canına ya da malına kazaen gelebilecek zararlar karşısında sigortalıya düşecek hukuki sorumluluğun teminat altına alındığı sigorta türüdür.
Yer hizmetleri riskleri
Havalimanı ve PAT sahası kapsamında sigortalıların ihtiyaç duyacağı üçüncü şahıs mali sorumluluk riskleri bu teminat altında değerlendirilmektedir.
Deniz sigortası davaları
Deniz Yoluyla Taşımalarda Yük Sigortalarına Uygulanacak Hukuk
İrade serbestisinin bir görünümü olan hukuk seçimi, “sözleşmenin nispiliği” ilkesine dayanmaktadır.
Tarafların karşılıklı irade beyanları temelindeki geçerli bir hukuk seçimi yalnızca sözleşmenin taraflarını bağlamaktadır.
Bununla birlikte, hukuk seçimi içeren bir sözleşmeye dayalı olarak talepte bulunan üçüncü kişilerin durumu somut olayın şartlarına göre tartışma yaratabilmektedir.
Bu özel durumlardan bir tanesi, deniz yoluyla taşımalarda yük sigortalarından doğan taleplere ilişkindir.
Ülkeler arası mal satımında, malın deniz yoluyla taşınması ve bu taşıma sırasında yükün/malın sigortalanması ticari hayatın işleyişi çerçevesinde kaçınılmazdır. Malın yüklendiği yer ile boşaltılacağı yerin farklı ülkelerde bulunması nedeniyle kanunlar ihtilafı alanına giren bu tür sigorta sözleşmelerinde sigorta ettiren ile sigortacı arasında kararlaştırılan hukuk seçiminin, anılan sözleşmeye dayalı olarak sigortacıdan talepte bulunan malın sahibi sigortalıyı bağlayıp bağlamayacağı ya da hangi şartlarla bağlayabileceği, yabancılık unsurlu bu tür sigorta sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda önemli bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türk hukukunda “tam üçüncü kişi yararına sözleşme” olarak nitelendirilen bu sigorta ilişkilerinde üçüncü kişinin hukuk seçimi ile bağlı olması borçlar hukuku ile kanunlar ihtilafı hukuku bağlamında farklı yaklaşımlar doğurabilecek niteliktedir.
Diğer taraftan, sigorta sözleşmelerinin bir “yığın sözleşmesi” olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bir tarafın, diğer tarafça hazırlanan standart sözleşmeye “katılması” veya genel işlem şartlarında olduğu gibi ilgili şartları sözleşmenin karşı tarafı ile müzakere etmeksizin kabul etmesi ve hukuk seçiminin de bu şartlar içinde yer alması durumunda, hukuk seçiminin geçerliliği bakımından bazı sorunlar ile karşılaşılabilmektedir.
Yabancılık unsuru taşıyan özel hukuk işlem ve ilişkilerinde uygulama alanı bulan 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (MÖHUK) sözleşmelere uygulanacak hukuka ilişkin kanunlar ihtilafı kuralları arasında sigorta sözleşmelerine özgü bir düzenleme yer almamaktadır.
Sigorta sözleşmelerinde milletlerarası yetkiyi düzenleyen 46. maddenin kabulü karşısında, kendine özgü birçok sorunu içinde barındıran sigorta sözleşmelerinin kanunlar ihtilafı hukuku bakımından da ayrıca değerlendirilmesi ve diğer sözleşme tiplerinden bağımsız bir düzenlemeye tabi kılınmasının gerekli olduğu düşünülebilir.
Bununla birlikte, sigorta sözleşmelerini, sözleşmelere uygulanacak hukuku belirleyen genel hükümden (MÖHUK m. 24) ayırmama düşüncesinin altında bazı nedenler yatmaktadır.
Hayat, sağlık, mal ve sorumluluk sigortaları gibi farklı sigorta türleri bakımından korunan menfaatler arasındaki dengenin kurulmasındaki zorluklar ve MÖHUK’ta yer alan bağlama kurallarının düzenlenmesinde yararlanılan Avrupa Birliği (AB) hukuku mevzuatının izlediği yöntemin Türk hukukunda benimsenemeyeceği gibi bazı çekinceler sigorta sözleşmelerine uygulanacak hukukun MÖHUK m. 24’ten ayrı bir kanunlar ihtilafı kuralı çerçevesinde düzenlenmesine engel teşkil etmektedir.
Gerçekten de Roma Konvansiyonu’nda yer alan kanunlar ihtilafı kurallarının yerini alan ve sözleşmelere uygulanacak kanunlar ihtilafı kurallarının yeknesaklaştırılması amacı ile kabul edilen Akdi Borç İlişkilerine Uygulanacak Hukuk Hakkındaki Roma I Tüzüğü 7. maddesinde sigorta sözleşmelerine uygulanacak hukuka ilişkin ayrıntılı ve sigorta hukuku bakımından bir hayli karmaşık ve teknik bir düzenleme içermektedir.
Roma I Tüzüğü’nün 7. maddesinde, belirli bir prim karşılığı sigortacının yükümlendiği riski başka bir sigortacıya (reasürör) devrettiği reasürans sözleşmeleri kapsam dışı bırakılarak, sigorta sözleşmesinin konusunu oluşturan riskin büyüklüğü ve bulunduğu ülke bakımından ayrıma gidilmiştir.
Buna göre, AB ülkelerinin sınırları içinde veya dışında gerçekleşecek büyük rizikoları içeren sigorta sözleşmeleri –ki bu sözleşmeler Hayat Dışı Sigortacılık Faaliyetlerine Başlatılma ve Yürütme ile İlgili Kanun, Tüzük ve İdari Düzenlemelerin Koordinasyonuna İlişkin Kuralları içeren 24 Temmuz 1973 tarihli 73/239/EEC sayılı Yönerge’nin6 5/d maddesinin uygulama alanına giren sözleşmelerdir– için 3. maddede yer alan hukuk seçimine ilişkin genel kurala atıf yapıldıktan sonra, bu tür sigorta sözleşmelerinde hukuk seçiminin yer almaması halinde, sigortacının mutad meskeninin bulunduğu ülke hukukunun uygulama alanı bulacağı düzenlenmiştir.
Ayrıca, büyük rizikolara ilişkin sigorta sözleşmelerinde kaçış klozuna da yer verilmiş, sözleşme ile başka bir ülke hukukunun daha sıkı ilişkili olması halinde bu ülke hukukunun uygulanacağı hüküm altına alınmıştır (Roma Tüzüğü m. 7/2).
Reasürans sözleşmeleri dışında kalan ve m. 7/2’nin uygulama alanına girmeyen sigorta sözleşmelerine uygulanacak hukuk hakkında ise sınırlı bir hukuk seçimine yer verilmiştir (Roma Tüzüğü m. 7/3)7.
Roma I Tüzüğü m. 7/3’te düzenlenen sınırlı hukuk seçimi aynı maddede yer alan başka bir düzenleme ile esnetilmiştir.
Buna göre, m. 7/3’te 5 farklı bent halinde yer alan hukuk seçimi imkanı, sigorta sözleşmesinin kurulduğu sırada riskin bulunduğu (m. 7/3-a), sigortalının mutad meskeninin bulunduğu (m. 7/3-b), sigortalının ticari, sınai veya mesleki bir faaliyet sürdürmesi ve sözleşmenin bu faaliyetlere ilişkin farklı üye ülke sınırlarında bulunan iki veya daha fazla riski güvence altına aldığı sigorta sözleşmelerinde bu üye ülke hukuklarından birinin veya sigortalının mutad meskeninin bulunduğu ülke hukukunun (m. 7/3-e) cevaz vermesi halinde esnetilebilecektir.
Roma I Tüzüğü m. 7/3’ün uygulama alanına giren sigorta sözleşmelerinde hukuk seçiminin yapılmamış olması halinde objektif bağlama kuralı, sözleşme kurulduğu sırada rizikonun bulunduğu üye ülke hukukudur.
Görüldüğü üzere, Roma I Tüzüğü m. 7, seçilebilecek ülke hukuklarının belirlenmesinde gerek sigorta türleri, gerekse teminat altına alınan rizikonun büyüklüğü ve gerçekleştiği ülke bakımından farklı düzenlemeler yapma yoluna gitmiştir.
Zorunlu sigortalara uygulanacak hukuk da hükmün devamında ayrıca düzenlenmiştir. Kanımızca, Roma I Tüzüğü m. 7’nin bu yapısı, milletlerarası yetki konusunda sigorta sözleşmelerinden doğan yetkiyi düzenlemek bakımından tereddüt yaşamayan Türk kanun koyucusunun, sigorta sözleşmelerinin bütün türlerini kapsayacak tek bir kanunlar ihtilafı kuralının kabulü konusundaki çekincelerini haklı çıkarmaktadır.
Diğer taraftan, Türk hukukunun “büyük rizikoları” tanımlamak ve sigorta türlerini sınıflandırmak konusunda tereddüt ettiğini söylemek de gereklidir.
Sigorta hukukunun düzenlenmesinde riziko sınıflandırmasının yapılmamış olması kanunlar ihtilafı kurallarına da yansımıştır.
Örneğin, çalışma konumuzu oluşturan deniz yoluyla taşımalarda yük sigortalarının (bundan sonra kısaca “deniz yük sigortaları” olarak anılacaktır) çoğunlukla büyük riziko tanımı içinde yer aldığı bir gerçektir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda12 (TTK) düzenlenen sigorta sözleşmesine ilişkin hükümlerin çoğu emredicidir; buna mukabil deniz yük sigortaları tacirler arası işlem niteliği taşımaktadır.
Bu nedenle büyük rizikolara ilişkin bu tür sigorta sözleşmelerinin emredici kurallar ile düzenlenme gereksinimi bulunmamaktadır.
Zira, bu tür sigortalarda sözleşmenin zayıf tarafını koruma kaygısı yoktur; bu nedenle denizcilik sigortalarının TTK’da ayrıca düzenlenmesine ihtiyaç olduğu, böylece TTK m. 1401 vd. ve zarar sigortalarına ilişkin hükümlerde yer alan emredici kurallardan ayrı tutulabileceği ifade edilmektedir.
Ancak, halihazırda TTK’nın deniz yük sigortaları bakımından da uygulama alanı bulan birçok hükmü, aykırılık halinde sözleşmenin tümünü veya aykırı olan sözleşme koşulunu geçersiz kılmaktadır.
Şunu da ifade etmek gerekir ki, TTK’daki emredici hükümlerin tamamının kanunlar ihtilafı anlamında kamu düzeni kavramı içinde kabul edilmesi ve yetkili yabancı hukukun uygulanmasını engellemesi söz konusu değildir.
TTK’nın emredici hükümlerinin MÖHUK m. 5 anlamında Türk kamu düzeni müdahalesi ile karşılaşıp karşılaşmayacağı veya MÖHUK m. 6 anlamında Türk hukukunun doğrudan uygulanan kuralları arasında yer alıp almayacağı, ilgili hükmün koruduğu menfaat ve somut olay açısından yorumu neticesinde karar verilmesi gereken bir husustur.
Ne var ki, bu tür bir inceleme çalışma konumuzu aşmaktadır. Ancak, sigorta sözleşmelerinin düzenlenmesinde özellikle zayıf tarafın korunmasına ve sigorta şirketlerinin faaliyetlerinin düzenlenmesine ilişkin hükümlerin doğrudan uygulanan kural niteliğinde olabileceği değerlendirilebilir.
Kanımızca, TTK’daki hükümlerin doğrudan uygulanan kural olarak nitelendirilmesinde ve büyük riziko kavramına dahil olan deniz yük sigortalarına uygulanacak kuralların belirlenmesinde, TTK’da yer alan hükümlerin amacı ve koruduğu menfaat dikkate alınarak daha ihtiyatlı yaklaşmak gerekmektedir. Aksi takdirde, tümüyle ticari bir yararın güvence altına alındığı, eşitler arası bir sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklarda kanunlar ihtilafı kuralları ile yetkilendirilen hukukun uygulanmasının önüne geçilmesi mümkün olabilecektir.
Tüm bu değerlendirmeler, sigorta sözleşmelerini MÖHUK m. 24 ile düzenlenen genel hükme tabi kılmanın, gelişen sigorta hukuku uygulamasının ihtiyaçlarını izlemek ve bu yönde bir değerlendirme yapmak bakımından da daha uygun olacağına işaret etmektedir.
İfade etmek gerekir ki, özellikle deniz yük sigortaları uluslararası ticaretin işleyişinde önemli bir yer tutan büyük meblağlı sözleşmelerden biridir. Bu tür sözleşmelere özgü her sorunun kanunlar ihtilafı kuralları düzeyinde çözülmesini beklemek pek mümkün değildir Deniz taşımacılığı, global ticaretin en önemli faktörlerinden biridir.
Gemisi olanlardan yük sahiplerine kadar deniz ticaretine yapanlar, çeşitli risklerle karşı karşıyadır. Bu risklerin en aza indirmek ve olası kayıpların tazminatı için deniz ticaret sigortası oldukça önemlidir.
Deniz sigortası hukuku ise, bu sigortaların düzenlenmesi, uygulanması ve olası uyuşmazlıkların çözümünde etkili hukuk dalıdır.
Deniz Ticaret Sigortasının Kapsamı ve Türleri
Deniz ticaret sigortası, temelde gemi sigortası, yük sigortası ve sorumluluk sigortası olmak üzere üçe ayrılır:
Gemi Sigortası (Hull Insurance): Geminin fiziki zararlarını kapsamına alır. Gemi kazaları, yangın gibi gemiye hasar veren olaylar bu sigortanın kapsamındadır.
Yük Sigortası (Cargo Insurance): Deniz taşımacılığı ile taşınan yüklerin hasar alması durumunda tazmin edilir. Hasar, kayıp, çalınma gibi olaylarda bu sigorta kapsamındır.
Sorumluluk Sigortası (Liability Insurance): Gemi sahiplerinin üçüncü kişilere karşı olan yasal yükümlülüklerini kapsar.
Diğer gemilere veya çevreye verilen hasarlar, bu sigorta ile teminat altına alınır.
Deniz Sigortası Uyuşmazlıkları ve Çözüm Yolları
Deniz sigortası sözleşmelerinde, taraflar arasında çeşitli uyuşmazlıklar olabilir. Örneğin, sigorta kapsamına giren bir zararın tespiti sırasında uyuşmazlıklar yaşanabilir. Bu durumlarda, taraflar çoğunlukla mahkemeler ya da tahkim yoluyla çözüm arar.
Tahkim, deniz ticareti hukuku kapsamında sıklıkla kullanılan bir uyuşmazlık çözüm yoludur.
Deniz Ticaretinde Karşılaşılan Hukuki Sorunlar ve Çözümleri
Deniz ticareti, karışık bir yapıya sahiptir. Ulusal ve uluslararası çeşitli düzenlemeleri içerir. Bu karışık yapı deniz ticaretinde çeşitli hukuki problemlerin ortaya çıkmasına yol açabilir. Gemilerin ve yüklerin uluslararası sularda yer alması, bu problemlerin çözümünü zora sokabilir.
Deniz ticaretinde sıkça karşılaşılan bazı hukuki sorunlar ve bunlara yönelik çözümler şunlardır.
1. Navlun Sözleşmeleri ve Uyuşmazlıklar
Navlun sözleşmeleri, yüklerin bir yerden bir yere taşınması için ödenen bedelin belirlendiği sözleşmelerdir. Fakat, bu tür sözleşmelerde taraflar arasında bazen anlaşmazlıklar çıkabilir. Yükün zamanında teslim edilmemesi ya da zarar görmesi gibi hallerde, yük sahibi ile yükü taşıyan arasında uyuşmazlıklar olabilir. Çözüm: Bu sorunların çözümünde, navlun sözleşmesinin ayrıntıları ve uluslararası deniz ticareti kuralları göz önüne alınmalıdır. Taraflar arasında yaşanan anlaşmazlıklar çoğunlukla tahkim ile çözülür. Tahkim, deniz ticaretinde sıklıkla kullanılan hızlı bir çözümdür.
2. Kargo Hasarları ve Sigorta Talepleri
Deniz taşımacılığı ile yüklerin zarar görmesi, hem yük sahipleri hem de taşıyanlar açısından önemli bir sorundur. Zararın sebebi, sigorta kapsamını ve tazminat talebinin nasıl olacağı gibi konular, bu süreçte hukuki problemler doğurur. Çözüm: Kargo zararlarına dair uyuşmazlıkların çözümünde, sigorta poliçesinin kapsamı ve hasarın oluşma nedeni belirlenir. Hasarın sigortanın karşıladığı tespit edilirse, sigorta şirketi tazminat öder. Bu süreçte bir deniz ticareti avukatının yardımı, hakların korunması ve sürecin en iyi şekilde yürütülmesi açısından önemlidir.
3. Deniz Kazaları ve Sorumluluk Davaları
Deniz kazaları, ciddi hukuki yükümlülükler doğurabilir. Çarpışmalar, karaya oturmalar ya da çevre kirliliği gibi durumlar, gemi sahipleri ve sigorta şirketleri için önemli maliyetler ve yasal yükümlülükler getirebilir. Çözüm: Deniz kazaları sonrasında açılan sorumluluk davalarında, deniz ticareti hukuku ve ilgili uluslararası düzenlemeler devrededir. Sorumluluğun belirlenmesi ve tazminat taleplerinin incelenmesi, ayrıntılı hukuki bir süreçtir.
4. Çevre Kirliliği ve Deniz Hukuku
Deniz ticaretinde, gemi kaynaklı çevre kirliliği, uluslararası hukukta önemli yaptırımlara yol açabilir. Özellikle petrol sızıntıları gibi olaylar, çevreye zarar verir ve gemi sahiplerine büyük maliyetler getirir.
Deniz (Yük) Taşıma Sigorta Sözleşmelerine Uygulanacak Hukuk ve TTK’da Yer Alan Hükümlerin Seçilen Hukuka Müdahalesi
Deniz (yük) taşıma sigortaları uluslararası ticaret hukuku uygulamasının temel sözleşme türlerinden birisidir. Bu tür sigorta sözleşmeleri sigorta hukuku kapsamında büyük riziko içeren sigortalar olarak tanımlanmaktadır.
Yabancılık unsuru taşıyan deniz taşıma sigortalarına uygulanacak hukukun tespitinde Türk hukukunun kanunlar ihtilafı kurallarına başvurmak gerekmektedir.
Bu kapsamda, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’da ((MÖHUK; RG: 12.12.2007/26728), genel olarak sözleşmelere uygulanacak hukuku belirleyen hüküm (MÖHUK m. 24) dışında, iş-tüketici ve diğer bazı sözleşme türlerinin aksine sigorta sözleşmelerine özgülenmiş bir kanunlar ihtilafı kuralı yer almamaktadır.
Bu nedenle, diğer tüm sigorta sözleşmelerinde olduğu gibi, deniz taşıma sigorta sözleşmelerine uygulanacak hukuku belirlerken MÖHUK m. 24 esas alınacaktır. MÖHUK m. 24/f. 1 sübjektif bağlama kuralını (birincil bağlama noktası olarak tarafların sözleşmeye uygulanmak üzere seçtiği hukuka ilişkin düzenlemeleri), MÖHUK m. 24/f. 4 ise, objektif bağlama kuralını (tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları halinde uygulanacak hukuku) düzenlemektedir.
Uluslararası deniz (yük) taşıma sigortalarının, niteliği gereği tarafların açık hukuk seçiminde bulundukları bir sözleşme türü olduğu, uygulamada hukuk seçiminin ve hatta uyuşmazlık çözüm yönteminin ve yerinin belirlenmediği sözleşmelere rastlamanın pek mümkün olmadığı da bir gerçektir.
Bu noktada, yük taşıma sözleşmelerine uygulanacak hukukun MÖHUK m. 29 ile düzenlendiğini ancak bu hükmün taşıma rizikosunu teminat altına alan sigorta sözleşmeleri bakımından uygulama alanı bulamayacağının da altını çizmek gerekmektedir. Türk Hukukunun “büyük rizikoları” tanımlamak ve sigorta türlerini sınıflandırmak konusunda tereddüt ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Sigorta hukukunun düzenlenmesinde riziko sınıflandırmasının yapılmamış olması kanunlar ihtilafı alanında da etki doğurmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK; RG: 14.02.2011/27846) düzenlenen sigorta sözleşmelerine ilişkin hükümlerin çoğu emredicidir. Zira, sigorta sözleşmeleri sigorta ettiren/sigortalı veya lehdar açısından zayıf tarafın korunduğu sözleşme türleri arasında yer almaktadır.
Bu durum MÖHUK’un milletlerarası yetkiyi düzenleyen hükümlerine de yansımış; MÖHUK m. 46’da yabancılık unsuru taşıyan sigorta sözleşmelerinde uygulanmak üzere özel bir yetki kuralı düzenlenmiştir.
Öyle ki, bu yetki kuralı kapsamında yetkili bir Türk mahkemesinin tespit edilebildiği hallerde, sigorta sözleşmelerinde yer alan ve yabancı mahkemeleri yetkilendiren anlaşmalar ile MÖHUK m. 46’nın gösterdiği Türk mahkemelerinin yetkisi bertaraf edilememektedir.
Ancak, sigorta sözleşmeleri için genel olarak geçerli olan bu durum, deniz taşıma sigortaları bakımından uygulanabilir değildir.
Zira, deniz yoluyla yük taşınmasına ilişkin sigorta sözleşmeleri tacirler arası işlem niteliği taşımaktadır. Bu nedenle büyük rizikolara ilişkin bu tür sigorta sözleşmelerinin emredici kurallar ile düzenlenmesi gereği söz konusu değildir.
Deniz taşıma sigortalarında korunması gerekli bir zayıf taraf bulunmadığı için uygulanacak hukukun belirlenmesinde ve özellikle MÖHUK m. 24/f. 1 kapsamında sözleşmede yer alan hukuk seçimine ilişkin maddelerin uygulanmasında MÖHUK m. 5 kapsamında kamu düzeni müdahalesi ve MÖHUK m. 6 çerçevesinde Türk hukukunun doğrudan uygulanan kurallarının söz sahibi olması istisnaen mümkün olacaktır.
MÖHUK m. 5 uyarınca, “Yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hâllerde, Türk hukuku uygulanır.”
MÖHUK m. 6 ise, “yetkili yabancı hukukun uygulandığı durumlarda, düzenleme amacı ve uygulama alanı bakımından Türk hukukunun doğrudan uygulanan kurallarının kapsamına giren hâllerde o kural[ın] uygulanacağını” düzenlemektedir.
Diğer taraftan, halihazırda TTK’nın deniz taşıma sigortaları bakımından da uygulama alanı bulan birçok hükmü, bu hükümlere aykırılık halinde sözleşmenin tümünü veya aykırı olan sözleşme koşulunu geçersiz kılmaktadır.
Ancak, belirtmek gerekir ki, TTK’da emredici şekilde düzenlenen hükümlerin tamamının kanunlar ihtilafı anlamında da bu vasfı taşıması beklenemeyeceği gibi yetkili hukukun yabancı bir hukuk olması halinde, bu hukukun ilgili hükümlerinin salt TTK’nın emredici kurallarına aykırı olması, söz konusu yabancı hukukun uygulanmasına da engel teşkil etmeyecektir.
Örneğin TTK m. 1404 uyarınca, “Sigorta ettirenin veya sigortalının, kanunun emredici hükümlerine, ahlâka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı bir fiilinden doğabilecek bir zararını teminat altına almak amacıyla sigorta yapılamaz.”
Bu hüküm genel olarak sigorta edilebilir menfaatin korunması bakımından bir sınır çizmektedir. Kanaatimizce bu hüküm tüm ilgili tüm TTK hükümlerini emredici kılmadığı gibi, bu hükümlere aykırılığın kamu düzenine aykırı olacağı genellemesi de yapılamaz.
Dolayısıyla, MÖHUK m. 5 kapsamında uluslararası kamu düzeninin yorumlanması ve ve yetkili yabancı hukukun uygulanması ile bir sonuca varmak gerekecektir. Buna mukabil, örneğin sigortacının aydınlatma yükümlülüğünü düzenleyen TTK m. 1423 hükmünün içeriğinin, tarafların seçtiği yabancı hukukta farklı düzenlenmiş olması mümkündür.
Türk hukuku uyarınca aydınlatma yükümlülüğü kapsamında değerlendirilen bir konunun ilgili sürede sigorta ettiren/sigortalıya açıklanmamış olması halinde, aydınlatma yükümlülüğüne aykırı sözleşme hükmünün geçerliliğini etkileyen bir durum ile karşılaşılabilir.
Bu noktada, yetkili yabancı hukukun uygulanması sonucunda ortaya çıkan sonucun Türk uluslararası kamu düzenine aykırı olup olmadığının tespitinde, taşıma sigortasının taraflarının tacir olduğu unutulmamalıdır.
Bu anlamda taraflarca seçilen yabancı hukukun uygulanmasının önüne geçilebilmesi için MÖHUK m. 5 kapsamında “açıkça” aykırılığın, “katlanılmaz sonucun” varlığı aranmalıdır. Uluslararası deniz taşıma sigortalarında genel olarak ya milletlerarası ticari tahkimin yahut daha çok İngiliz mahkemeleri olmak üzere yabancı mahkemelerin yetkilendirilmesi nedeniyle, uyuşmazlıkların esasına girilen pek az yargı kararına rastlanmaktadır.
Bununla birlikte konuya yaklaşımın ortaya konulabilmesi bakımından İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ( Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatıyla ), 22/05/2018 tarih ve 2017/434 E. – 2018/214 K. sayılı kararının aşağıdaki bölümü önemlidir: “Konişmento şartlarının yazılı ve matbu olarak hazırlanmış olması geçerliliğini etkilememektedir.
Esasen deniz ticaretindeki uluslararası taşımaların tamamı standart hükümler taşıyan konişmentolarla yapılmakta olup, davacı sigorta şirketinin sigortalısı da bunu bilerek ürününü taşıtmayı kabul etmiştir.
Dava dışı sigortalı bir tacirdir. Taciri bağlayan tüm koşullar ona halef olan davacı sigorta şirketini de bağlar.”
Buna göre, deniz (yük) taşıma sigortalarında, seçilen yabancı hukuk hükümlerinin etkinliği bakımından tarafların ve sözleşmenin niteliğinin dikkate alındığını söylemek yanlış olmayacaktır. (Devamı 2. Sayfada)