Soybağının reddi
Soybağının kurulması, düzgün bir şekilde tespiti ve tescili her zaman önemli konulardan birisi olmuştur.
Ailenin ve özellikle çocuğun korunması için soybağına ilişkin davalara kanun koyucu önem göstererek ayrıntılı bir şekilde düzenlemiştir.
Ana ile soybağı doğumla ve evlat edinme ile kurulmaktadır. Baba ile soybağı ise ana ile evlilik, tanıma, babalık hükmü ve evlat edinmeyle kurulmaktadır.
Ancak baba ile soybağı kurulacak çocuğun, başka bir erkekle soybağı bulunmamalıdır. Eğer soybağı ilişkisi varsa bu durumda soybağının ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Soybağının reddi davası da bu noktada devreye girmektedir. Kısaca soybağının reddi davası, baba ile çocuk arasındaki geçerli olan babalık karinesinin çürütülerek, ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir.
Soybağının düzeltilmesi için soybağının reddi davası açılmak zorundadır. Zira babalık karinesi kanunda aranan şartların yerine gelmesi durumunda kendiliğinden devreye girmektedir.
Soybağının reddi davasını; koca, çocuk, kayyım, kocanın altsoyu, ana ve babası, baba olduğunu iddia eden kişi ve ana açabilmektedir.
Davalı tarafta ise ihtimallere göre ana ve çocuk, ana ve koca, ana, çocuk ve koca mecburi dava arkadaşları olarak yer almaktadır.
Görevli mahkeme kural olarak aile mahkemeleridir.
Davanın yargılama usulüne ve özellikle çatışma halinde olan hükümlere bu yazıda yer verilmiştir.
Soybağı konusunda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) detaylı düzenlemeler içermektedir. Soybağına ilişkin hükümler ve soybağının reddi davası, Türk Medeni Kanunu’nun Aile Hukuku kitabının hısımlık başlıklı 2. kısmı olan soybağının kurulması bölümünde düzenlenmiştir.
Soybağının reddine ilişkin hükümler ise TMK’nın 286. ve 291. maddeleri arasında yer almaktadır.
Soybağı nasıl reddedilir?
TMK 291/f.1.’ a göre baba olduğunu iddia eden kişinin soybağının reddi davası açabilmesi; kocanın dava açma süresi geçmeden önce ölmesi, gaipliğine karar verilmesi yahut sürekli ayırt etme gücünü yitirmesi halinde mümkündür.
Soybağı kavramı
Soybağı dar ve geniş anlamda olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Dar anlamda soybağı; insanın anne ve babasıyla olan arasındaki bağdır. TMK’da soybağı kelimesi ile kastedilen dar anlamda soybağı budur.
Geniş anlamda soybağı ise birbirlerine kan bağı ile bağlı olan kişiler arasındaki ilişkidir.
Anayasamızın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41. maddesinin 1. fıkrasında “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.” düzenlemesiyle yer almaktadır. Aile toplumun en küçük birimidir ve aile yapısı, ailedeki ilişkiler ne kadar sağlıklı olursa toplum da o kadar sağlıklı olacaktır.
Sağlıksız, sevgiden uzak aile birliği içerisinde büyüyen bireyler, toplumun yetişkin bir üyesi oldukları zaman ise içerisinde büyüdükleri sağlıksız ortamı normal addedip, olması gereken geçmişte kendi yaşadıklarıymış gibi hareket edebilirler.
Keza aile içerisinde soybağı belirsiz olan çocuğun var olması evliliklerde istenilmeyecek konulardan biridir.
Bir çocuğun soybağının doğru bir şekilde tespitinde ve kaydedilmesinde bireyin, çocuğun ailesinin ve nihayetinde kamunun yararı bulunmaktadır.
Soybağının kurulması
Çocuk ile ana arasındaki soybağı genel olarak doğum ve evlat edinmeyle kurulmaktadır. Çocuğu ana doğurduğu için bu hususta ortaya çıkabilecek sorunlar çok az olabileceğinden, ana ile çocuk arasındaki soybağının kurulmasında genel olarak problem yaşanmamaktadır. Doğumla beraber ana ile çocuk arasında soybağı ilişkisi herhangi bir hükme hacet kalmaksızın kurulduğundan, çocuğun annesi ile soybağı ilişkisinde çocuğu doğuran kadının kim olduğunun tespiti ancak dava konusu edilebilir.(Yargıtay 11 HD, 889/3287, 05.03.2015)
Baba ile çocuk arasındaki soybağı ise ana ile evlilik, tanıma, babalık davası ve evlat edinmeyle kurulmaktadır (TMK m. 282). Ancak ana ile evlilik, tanıma ve babalık davası yoluyla baba ile çocuk arasındaki soybağı kurulmak isteniyorsa, öncelikle çocuğun başka bir erkekle arasında soybağı ilişkisi bulunmaması gerekir. Eğer çocuğun başka bir erkek ile arasında babalık karinesi mevcut ise bu durumda ilk olarak bu soybağının kaldırılması gerekmektedir.
Soybağının ortadan kaldırılması için ise soybağının reddi davası açılmalı ve dava neticesinde çocuk ile baba arasındaki babalık karinesi çürütülmeli; sonrasında ise baba ile çocuk arasındaki soybağının kurulması yollarından biri ile soybağı kurulmalıdır.
Babalık Karinesi
Babalık karinesi, kanundan kaynaklı adi bir karinedir. Zira soybağının reddi davası açılarak babalık karinesi çürütülebilir.
Babalık karinesi TMK’nın 285. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir: “Babalık karinesi Madde 285- Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır. Bu süre geçtikten sonra doğan çocuğun kocaya bağlanması, ananın evlilik sırasında gebe kaldığının ispatıyla mümkündür. Kocanın gaipliğine karar verilmesi hâlinde üçyüz günlük süre, ölüm tehlikesi veya son haber tarihinden işlemeye başlar. “
Kanun koyucu, doğal olarak, evlilik devam ederken dünyaya gelen çocuğun babasını koca olarak kabul etmiştir. Babalık karinesi bu durumda geçerli olacaktır.
Çocuğun evlilik devam ederken doğmuş sayılabilmesi için, evlenme olayı gerçekleştikten sonra doğumun meydana gelmiş olması yeterlidir.
Çocuk evlenmeden bir saat sonra veya birkaç dakika sonra dünyaya gelse bile, çocuğu doğuran kadının kocası baba sayılacak, diğer bir deyişle babalık karinesi geçerli olacaktır.
Evlenmenin geçerli olup olmaması ise karinenin sonuç doğurması için önemli değildir.
Mahkemece evliliğin butlanı kararı verilse ve bu karar kesinleşse bile TMK m. 157/1 gereğince çocuklar evlilik birliği içerisinde doğmuş sayılacaklardır.
Babalık karinesi kesin midir?
TMK m. 285/1’e göre babalık karinesi ifade edilmiştir; “Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır.” Babalık karinesi kesin sonuç doğuran bir karine değildir. Yani aksi ispat edilebilen bir adi karinedir.
TMK’nın 285. maddesinde ayrıca, çocuğun ana rahmine düştüğü sırada evliliğin devam ettiği varsayılarak, evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün geçtikten sonra dünyaya gelen çocuğun babasının eski koca olduğu kabul edilmiştir. Üç yüz günlük süre, genel hayat deneyimleri ve tıp bilimine göre gebeliğin devam edebileceği azami süre olup, boşanma veya iptal kararının kesinleştiği veya kocanın öldüğü tarih itibariyle işleyecektir.
Üç yüz günün hesabında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 92. maddesi kıyasen uygulanacak ve boşanma veya butlan kararının kesinleştiği gün hesaba katılmayacaktır. Evliliğin bitmesinden itibaren üç yüz günlük bu sürenin başlangıcının daha öne çekilmesi ve çeşitli durumlara göre düzenlenmesi gerekmektedir. Böylelikle eski koca soybağının reddini isteme külfetine sokulmamış olacak, hem de gerçek baba çocuğunu tanıyabilecektir.
Bilindiği üzere, soybağı bir erkeğe bağlı olan çocuk tanınamamaktadır, tanıma yapılabilmesi için öncelikle soybağı ilişkisi ortadan kaldırılmalıdır.
Evlenmenin sona ermesinden itibaren üç yüz günlük sürenin başlangıcı bu şekilde olmasına rağmen, aynı maddenin 3. fıkrasında kocanın gaipliğine karar verilmesi halinde üç yüz günlük sürenin ölüm tehlikesi veya son haber alma tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı belirtilmiştir.
Bilindiği üzere hâkim tarafından kişinin gaipliğine karar verilmiş olması, doğrudan gaip olan kişinin evliliğinin sona ermesi sonucunu doğurmamaktadır. Kocanın gaipliğine karar verilmiş olsa bile evliliği devam edecek, bu sırada dünyaya gelen çocuğun babası babalık karinesi gereği gaip olan koca olacaktır. Hayatın olağan akışına aykırı bu durumu önceden sezen kanun koyucu, TMK m. 285/3 düzenlemesini getirmiştir. Kocanın gaipliğine karar verilmiş olması halinde evliliğin feshinin istenip istenmediğine ve kesinleşmesine bakılmaksızın; uzun süredir haber alınmama halinde son haber alma veya ölüm tehlikesi içerisinde ortadan kaybolma halinde ise ölüm tehlikesi tarihinden itibaren üç yüz gün geçtikten sonra babalık karinesi uygulanmayacaktır.
TMK’nın 285. maddesinin 2. fıkrasında, evlenmenin sona ermesinden itibaren üç yüz gün geçtikten sonra dünyaya gelen çocuğun eski kocaya soybağı bağı ile bağlanması için ananın evlilik sırasında gebe kaldığının ispatlanması gerektiği düzenlenmiştir.
Diğer bir deyişle, bu durumda babalık karinesi devrede olmayacak, ancak ananın evlilik sırasında gebe kalmasının ispatlanması ile babalık karinesi devreye girecektir. Yapay döllenme durumunda da babalık karinesi geçerli olacaktır.
Yapay döllenme; erkeğe ait spermin, tıbbi yöntemlerle kadının rahmine, döl yoluna ya da yumurta kanalına aktarılarak kadının vücudunda döllenmenin gerçekleştirilmesidir. Babalık karinesinin geçerli olabilmesi için cinsel ilişkinin (doğal döllenmenin) isteyerek gerçekleşmiş olması şart değildir.
Çocuk ve Baba Arasında Soybağı Olmadığı Nasıl İspat Edilir?
Soybağının reddi davasında ispat iki ana başlık üzerinden değerlendirilmelidir.
Çocuğun Evlilk Sırasında Ana Rahmine Düşmesi
Evlenme tarihinden başlayarak 180 gün içinde doğan çocuk evlilik birliğinde doğmuş sayılır. Ayrıca evlilik birliğinin sona ermesinden sonra en fazla 300 gün içinde doğan çocuk da evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılacaktır. Davacı, kocanın gebe kalma döneminde karısı ile cinsel birlikteliğinin imkansız olduğunu kanıtlamalı veya çocuğun doğumuna koca ile gerçekleştirilen cinsel birlikteliğin sebep olmadığını kanıtlamalıdır.
Soybağının Reddi Davasında DNA Testi
Kocanın çocuğun babası olmadığının ispatı en sonunda tıp biliminden faydalanılarak ortaya çıkacaktır. Soybağının reddi davasında DNA testi %99,8 oranında doğru tespit sağlamaktadır. Böylece uyuşmazlık kesin olarak çözülmektedir. Lakin tıbbi incelemeler için sağlam ve inandırıcı deliller gerekmektedir. Bu deliller kadının kocasına karşı sadakatsiz davrandığına veya annenin başka bir erkek ile çocuğun gebe kalma döneminde cinsel ilişkiye girdiğine ilişkin olmalıdır. TMK Madde 284 uyarınca taraflar ve üçüncü kişiler, soybağının belirlenmesinde zorunlu olan ve sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere rıza göstermekle yükümlüdürler.
Çocuğun Evlenmeden Önce ve Ayrılık Safhasında Ana Rahmine Düşmesi
Kanun koyucu soybağının reddine karar verilebilmesi için, çocuğun evlilik öncesi veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmesinin kanıtlanmasını yeterli görmüştür. Burada evlenme ve doğum tarihini gösteren belge veya ayrı yaşamaya ilişkin mahkeme hükmünün sunulması yeterlidir. Ayrıca karı kocanın mahkeme hükmü olmasa dahi ayrı yaşadıkları kanıtlanırsa başkaca delile gerek olmadan soybağının reddi kararı verilir.
Babalık karinesinde iradi olma aranmadığından, kocanın sperm hücrelerinin ve kadının yumurtalıklarının kullanılarak kocanın rızası dışında gerçekleştirilen yapay döllenme durumunda da ananın kocası çocuğun babası sayılmaktadır.
Kadının kendi yumurtalığının ve kocanın kendi sperminin kullanılarak uygulanan yapay döllenmeye, homolog(türdeş) yapay döllenme adı verilmektedir.
Türk Hukuku’nda ise yapay döllenmelerden sadece homolog yapay döllenmeye cevaz verilmektedir.
Evlilik sona erdikten sonra anne iddet süresini beklemeden hemen evlenmiş olabilir.
Bilindiği üzere kadın için evlenme yasağı olan üç yüz günlük süre nisbi evlenme engelidir. Bu yüzden de iddet bekleme süresine uyulmayıp evlilik yapılırsa, ikinci evlilik geçerliliğini korur.
İddet bekleme süresi sona ermeden anne ikinci bir evlilik yapmışsa ve ilk evliliğin sona ermesinden itibaren üç yüz günlük süre dolmadan çocuk dünyaya gelmişse, bu durumda karineler çakışacaktır.
Bu ihtimali önceden fark eden kanun koyucu TMK’nın 290. maddesiyle sorunu çözüme kavuşturmuştur; “Karinelerin çakışması Madde 290- Çocuk evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğmuş ve ana da bu arada yeniden evlenmiş olursa, ikinci evlilikteki koca baba sayılır. Bu karine çürütülürse ilk evlilikteki koca baba sayılır.”
Kanun koyucu çakışan karinelerden ikinci evlilikteki kocanın babalığına öncelik vermiş, evlilik birliği içerisinde doğan çocuğun babasının koca olduğunu kabul etmiştir. Ancak kocanın babalığı karinesi çürütülürse, sona eren önceki evlilikteki kocanın baba olduğu kabul edilecektir.
Soybağının reddi davası
Soybağının reddi; baba ile çocuk arasındaki geçerli olan babalık karinesinin bozucu yenilik doğuran dava niteliğinde olan soybağının reddi davası yoluyla çürütülerek, ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir.
Soybağı reddi için belirli bir süre var mıdır?
(1) Koca, soybağının reddi davasını, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl içinde açmak zorundadır.
T.M.K. 289. maddesinde yer alan “herhalde 5 yıl içinde açmak zorundadır” ibaresi Anayasa Mahkemesi’nin 25.06.2009 tarihli kararıyla iptal edilmiştir.
Böylece soybağının reddi davalarında koca doğumun üzerinden ne kadar süre geçmiş olursa olsun, baba olmadığını veya ananın başka bir erkekten gebe kaldığını öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde dava açabilecektir.
(2) Ergin olmayan çocuğa atanacak kayyım, atama kararının kendisine tebliğinden itibaren 1 yıl içinde davayı açmalıdır. Çocuk, ergin olana kadar kendisine kayyım atanmamışsa veya kayyım atanmış olmasına rağmen dava açılmamışsa, çocuk ergin olduğu tarihten itibaren en geç bir yıl içinde ret davası açmak zorundadır.
(3) Diğer ilgililer ve çocuğun babası olduğunu iddia eden kişi ise kocanın ölümünü, ayırt etme gücünü sürekli olarak kaybettiğini veya hakkında gaiplik kararı alındığını öğrenmelerinden itibaren 1 yıl içinde ret davası açabilirler.
Soybağının reddi davası için öngörülen hak düşürücü sürelerin geçmesi, kural olarak dava hakkının sona ermesine yol açacaksa da gecikme haklı bir nedene dayanıyorsa bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren işlemeye başlar. Haklı sebep, davacının kusuru olmaksızın, onu zamanında dava açmaktan alıkoyan sebeplerdir.
Soybağının düzeltilmesi için soybağının reddi davası açılmak zorundadır. Başka bir hukuki çare bulunmamakta olup örneğin nüfus kaydının düzeltilmesi yoluyla bu durum değiştirilemeyecektir. Zira babalık karinesi kanundan kaynaklanmakta, kanunda aranan şartların yerine gelmesi durumunda karine kendiliğinden devreye girmektedir.
Ayrıca soybağının reddi davası açılmaksızın, bir başka davada çocuk ile soybağı ilişkisi bulunan kocanın arasındaki soybağının ortadan kaldırılması istenemeyecektir.
Soybağının reddi ile birlikte babalık karinesinden yararlanarak çocuğun hali hazırda babası olarak gözüken kişinin arasındaki soybağı ilişkisi ortadan kaldırılmaktadır.
Soybağının reddi geçmişe doğru etkilidir, doğum anına kadar geriye yürür.
Kararın kesinleşmesi ile birlikte çocuk baba yönünden nesepsiz hale gelmekte ancak anası ile arasındaki soybağı ilişkisi devam etmektedir.
Ret kararı geçmişe etkili sonuç doğurduğu için çocuğun doğumundan itibaren kocanın çocuğa yapmış olduğu her türlü masraf ve giderler geri istenebilecektir.
Çocuğa yapılan bakım masrafları, ana ve gerçek babadan Türk Borçlar Kanunu’nun sebepsiz zenginleşme veya vekaletsiz iş görme hükümlerine göre talep edilebilecektir.
Görevli ve Yetkili Mahkeme
Soybağının reddi davasında görevli mahkeme, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4. maddesi gereği aile mahkemeleridir.
Görev; Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereği dava şartı olduğundan, aile mahkemesi kurulu olan yerlerde aile mahkemesinde soybağının reddi davasını açılmayıp, farklı bir mahkemede dava açılması davanın usulden reddini gerektirecektir.
Aile mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde asliye hukuk mahkemeleri aile mahkemesi sıfatıyla bu davalara bakacaktır.
Soybağının reddi davalarında yetkili mahkeme ise TMK’nın 283. maddesinde düzenlenmiştir. “Madde 283- Soybağına ilişkin davalar, taraflardan birinin dava veya doğum sırasındaki yerleşim yeri mahkemesinde açılır. “
Soybağının reddi davası, madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere, davaya taraf olanların, dava açılış tarihindeki veya çocuğun doğumu sırasındaki yerleşim yerlerinde açılabilmektedir.
Aynı anda birden çok yetkili mahkeme bulunabilmektedir. Bunlardan birinde dava açılması yeterli olacaktır.
Soybağının reddi davasının taraflarından birinin Türkiye’de yerleşim yeri yoksa yetkili mahkeme 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. 5718 sayılı Kanun’un 41. maddesi şu şekildedir: “Türklerin kişi hâllerine ilişkin davalar MADDE 41 – (1) Türk vatandaşlarının kişi hâllerine ilişkin davaları, yabancı ülke mahkemelerinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde Türkiye’de yer itibariyle yetkili mahkemede, bulunmaması hâlinde ilgilinin sâkin olduğu yer, Türkiye’de sâkin değilse Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, o da bulunmadığı takdirde Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinde görülür.”
Soybağının reddi davasında davayı açmaya hakkı olanlar, TMK m. 286 ve 291’de şu şekilde belirtmiştir: “I. Dava hakkı Madde 286- Koca, soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebilir. Bu dava ana ve çocuğa karşı açılır. Çocuk da dava hakkına sahiptir. Bu dava ana ve kocaya karşı açılır. A. Diğer ilgililerin dava hakkı Madde 291- Dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi hâllerinde kocanın altsoyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişi, doğumu ve kocanın ölümünü, sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybettiğini veya hakkında gaiplik kararı alındığını öğrenmelerinden başlayarak bir yıl içinde soybağının reddi davasını açabilir. Ergin olmayan çocuğa atanacak kayyım, atama kararının kendisine tebliğinden başlayarak bir yıl, (…) içinde soybağının reddi davasını açar. Kocanın açacağı soybağının reddi davasına ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır.”
Kanun soybağının reddi davasını açmaya hakkı olan kişileri sınırlı sayıda olacak şekilde tek tek belirttikten sonra, bu hakkın kullanılmasını hak düşürücü süre ile sınırlamıştır. Hak düşürücü süreleri hâkim, davanın her aşamasında re’sen göz önüne alabileceği gibi, ilgililer de davanın her aşamasında bu sürelerin geçtiği itirazını yapabileceklerdir. Bu süreler geçtikten sonra açılan davalar, reddedilecektir. TMK’nın 289. maddesinde hak düşürücü süreler başlığı altında bu husus düzenlenmiştir: “III. Hak düşürücü süreler Madde 289- Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, (…) 41 içinde açmak zorundadır. Çocuk, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde dava açmak zorundadır. “
Soybağının reddi davasını açmaya hakkı olan kişilerin, bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde ellerinde olmayan sebeplerden ötürü dava açamamaları halinde, bu bir yıllık süre sebebin ortadan kalktığı tarih itibariyle işlemeye başlayacaktır. Bu husus TMK’nın 289. maddesinin 3. fıkrasında şu şekilde düzenlenmiştir: “III. Hak düşürücü süreler Madde 289 /3- Gecikme haklı bir sebebe dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar.” Haklı sebep, kişilerin kusuruna dayanmayan ve gerçekleşmesi ellerinde olmayan sebep olarak tanımlanabilir. Davada haklı sebebin varlığı hâkimin takdirindendir. Her somut olaya göre değerlendirme yapılması daha doğru olacaktır. Ancak öğretide haklı sebep açıklanırken belli başlı örnekler verilmektedir. Haklı sebeplere örnek olarak; dava açma hakkı olan kişinin komada bulunması, savaş veya bulaşıcı hastalık dolayısıyla karantinada olması veya çok ağır derecede hasta olması gibi durumlar verilmektedir.
TMK madde 284’ten açıkça anlaşılacağı üzere, soybağının reddi davasını açma hakkı ilk olarak kocaya verilmiştir.
Hakkında babalık karinesi geçerli olan koca, bu karineyi çürütmek için soybağının reddi davasını açabilecektir. Kocanın bu hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğu için, bu hakkından feragat etmesi geçersizdir.
Koca ayırt etme gücüne sahip olup kısıtlı olsa bile, dava açma hakkını kullanırken yasal temsilcisinin iznini almak zorunda değildir. Eski 743 sayılı Medeni Kanun kocanın açık veya örtülü biçimde çocuğu benimsemesi halinde, soybağının reddini isteyemeyeceğini açıkça düzenlemişti. Ancak TMK’da bu şekilde kısıtlayıcı bir hüküm bulunmadığından, koca çocuğu benimsemiş olsa bile, şayet dava açma süresi geçmemişse, soybağının reddini isteyebileceği dile getirilmektedir. Ancak bir başka görüş ise her ne kadar kanunda açık bir düzenleme olmasa da, çocuğu açık veya örtülü biçimde sahiplenen kocanın, hak düşürücü süre dolmadan soybağının reddini talep etmesi dürüstlük kuralına aykırı olacağından bahisle, artık dava açma hakkına sahip olamayacağını dile getirmektedir.
Maddenin ilk halinde ‘’ve her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde’’ ibaresi bulunmaktaydı. Anayasa Mahkemesi 25.06.2009 tarihli, 2008/30 Esas, 2009/96 Karar sayılı kararıyla bu ibareyi, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının özüne zarar verecek derecede nitelik taşıdığından ve kocanın temel hak ve hürriyetlerini hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde zedelediğinden iptal etmiştir. Kanaatimizce de Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı yerinde olup, kocanın öğrenme anına bakılmadan mutlak bir sürenin geçmesiyle dava açma hakkını yitirmesi doğru değildi ve nihayetinde toplum zararına olabilecek bir düzenlemeydi.
Soybağının reddi davasını açma hakkına sahip olan bir diğer kişi ise çocuktur. Çocuğa da kendisi ile arasında soybağı ilişkisi bulunan kişinin babası olmadığını öne sürebilmesi için dava açma hakkı tanınmıştır.
Eski Medeni Kanun’da çocuğun dava hakkı açık bir şekilde düzenlenmemişti.
Diğer taraftan kocanın çocuğu benimsemiş olması, çocuğun dava hakkını etkilemeyecektir.
Ayrıca çocuğun ölümü halinde ise altsoyunun dava hakkı olmadığı belirtilmektedir. Çocuğun soybağının reddi davasını açması için ergin olduğu tarihten itibaren başlayarak en geç bir yıllık bir hak düşürücü süresi vardır.
Çocuğun dava açabilmesi için ergin olmasına gerek yoktur, ergin olana kadar her zaman soybağının reddi davasını açabilecektir. Ergin olma deyiminin içerisine mahkeme kararıyla veya evlenme ile ergin olma da girmektedir.
Peki çocuk ergin olduğu tarihten itibaren bir yıl içerisinde ve de öncesinde kendisiyle arasında soybağı ilişkisi bulunan kişinin, babası olmadığını öğrenmemesi halinde ne olacaktır? Şayet çocuk ergin olduğu tarihten itibaren beş yıl geçtikten sonra bu durumu öğrenmişse ne olacaktır? Her ne kadar madde metni çocuğun dava açma hakkını ergin olmasından itibaren bir yıllık hak düşürücü süre ile kısıtlamışsa da, kanaatimizce çocuğun öğrenme anı dikkate alınarak bu süre hesaplanmalıdır. Belki bu hususu TMK m. 289/3 gereğince gecikmede haklı sebebin olması hükmüne dayandırabiliriz. Ancak asıl yapılması gereken madde metninin, çocuğa tanınan dava hakkında bir yıllık hak düşürücü sürenin başlama anı olarak, çocuğun öğrenme anının esas alınacak şekilde kanun koyucu tarafından revize edilmesidir. Yapılacak bu revize ile yaşanması muhtemel olan hak kayıplarına engel olunacak, soybağının reddi gibi önemli sonuçları olan bir davada mahkemeye başvuru hakkı genişletilecektir.
Ergin olmayan çocuğa kayyım tayini yapılmışsa bu durumda kayyım da soybağının reddi davasını açabilir ki bu husus TMK m. 291’de açıkça düzenlenmiştir.
Kayyım, atanma kararının kendisine tebliğ edildiği tarihten başlayarak bir yıl içerisinde çocuk adına işbu davayı açabilecektir. Ergin olmayan çocuğa kayyım ataması yapılmamışsa veya atanan kayyım süresi içerisinde davayı açmamışsa, çocuğun ergin olmasından itibaren bir yıllık süre içerisinde açacağı dava hakkı olumsuz etkilenmemekte, çocuk hak düşürücü süre içerisinde olmak kaydıyla dava açabilmektedir.
Soybağının reddi davası açma hakkı, belirli şartların yerine gelmesi halinde diğer kişilere de tanınmıştır. TMK m. 291’de diğer ilgililerin dava hakkı düzenlenmiş ve hak düşürücü sürelere bağlanmıştır.
Diğer ilgililer ile kocanın altsoyu, anası, babası ve baba olduğunu iddia eden kişi kastedilmektedir. Kocanın dava açma hakkı için öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre dolmadan, koca sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybederse, ölürse veya gaipliğine karar verilirse diğer ilgililere dava açma hakkı doğmaktadır.
Görüleceği üzere diğer ilgililerin soybağının reddi davasını açma hakları ikincil niteliktedir. Koca maddede sayılan bu durumlardan birine düşmeden önce dava açmayacağını açıkça bildirmiş veya örtülü olarak çocuğu sahiplenmişse, artık baba olduğunu iddia eden kişinin haricinde diğer ilgililerin dava açmaya hakkı olmadığı dile getirilmektedir.
Altsoy ile ana ve babanın dava hakkı miras yoluyla kazanılmış bir hak olmayıp doğrudan doğruya kanun ile onların kişiliklerine tanınmıştır.
Ayrıca kocanın yakınlarının dava hakları birbirinden bağımsız olup, her biri tek başına dava açabilecek, birisinin açtığı davanın reddedilmesi diğerinin dava açma hakkını engellemeyecektir.
Diğer ilgililerin dava açma hakkı da bir yıllık hak düşürücü süre ile sınırlandırılmıştır. Buradaki bir yıllık süre ise koca ile soybağı ilişkisi içerisinde bulunan çocuğun doğumunu ve kocanın ölümünü veya gaiplik kararı alındığını yahut sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun kaldığını birlikte öğrendikleri günden itibaren işlemeye başlamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, diğer ilgililere tanınan dava açma hakkının sınırlandırıldığı hak düşürücü sürenin, kocaya tanınan hak düşürücü süreden arta kalan süre olmadığıdır. Burada tekrardan bir yıllık bir hak düşürücü süre işlemeye başlamaktadır. Soybağının reddi davasını açma hakkı, sınırlı olarak, baba olduğunu iddia eden kişiye de tanınmıştır.
Eski Medeni Kanun’da baba olduğunu iddia eden kişiye dava açma hakkı tanınmazken, 4721 sayılı TMK ile soybağının reddi davasını açabilecekler arasına baba olduğunu iddia eden kişi de eklenmiştir.
Baba olduğunu iddia eden kişi ancak, hukuki babanın dava açma süresi dolmadan önce ölmesi, sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi veya gaipliğine karar verilmesi hallerinin olduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde soybağının reddi davasını açabilecektir.
Baba olduğunu iddia eden kişi soybağının reddi davasını açıp, çocuk ile koca arasındaki soybağının kaldırılması kararı alsa ve karar kesinleşse bile, kendiliğinden çocuk ile biyolojik babası arasında soybağı ilişkisi kurulmuş olmayacaktır.
Ayrıca tanıma beyanı veya babalık hükmü gerekmektedir (TMK m. 282).
Babalık davasının aksine soybağının reddi davasını açmaya ananın hakkı olmadığı kabul edilmektedir. Bunun gerekçesi olarak, ananın evlilik birliğinde sadakatsiz davrandığı ve hukuka aykırı davranışının korunmaması gerektiği sebepleri ileri sürülmektedir. Soybağının reddi davasında tanımanın iptalinin aksine Cumhuriyet savcısının dava açma hakkı yoktur. 743 sayılı eski Medeni Kanununun 245. maddesinin 2. fıkrasında ise Cumhuriyet savcılarına sınırlı da olsa soybağının reddi davası açma hakkı tanınmıştı. TMK m. 286’da dava hakkı başlığı altında soybağının reddi davasını açmaya hakkı olanlar sayılmış, akabinde kime karşı dava açılacağı da belirtilmiştir.
Soybağının reddi davasını koca açmışsa, davalı tarafta ana ve çocuk birlikte gösterilmek zorundadır. Burada davalı taraf olan ana ile çocuk arasında şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı bulunmaktadır.
Keza soybağının reddi davasını kocanın altsoyu, anası, babası açmışsa davalı olarak TMK m. 291/3 gereği ana ve çocuk gösterilecektir.
Kocanın veya diğer ilgililerin açtığı davada, çocuğa vesayet makamı tarafından kayyım atanması gerekmektedir. Küçüğün temsili için kayyım tayin ettirilmesi mahkemenin görevi olup, davacının böyle bir yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Ana veya çocuktan biri ölmüşse dava, ölenin mirasçılarına da yöneltilecektir.
Ana ve çocuğun ikisi de vefat etmişse, bu durumda da davanın mirasçılara yöneltilmesi gerekir.
Soybağının reddi davasını çocuk açmışsa, bu durumda davalı tarafta ana ve koca şekli bakımdan mecburi dava arkadaşı olacaktır.
Davayı çocuk adına kayyım açmış olması halinde de davalı tarafta ana ve koca yer alacaktır. Ana veya koca yahut her ikisi birden vefat etmişse, bu durumda davalı tarafta ölenin veya ölenlerin mirasçıları yer alacaktır.
Soybağının reddi davasını baba olduğunu iddia eden kişi açmışsa, bu durumda davanın, ana, çocuk ve kocaya karşı açılacağı belirtilmektedir.
İspat
Soybağının reddi davasında ispat bakımından, çocuğun evlilik sırasında ana rahmine düşmesi yahut evlenmeden önce veya ayrılık safhasında ana rahmine düşmesi olmak üzere iki ana başlıkta açıklamalar yapılmaktadır.
Nitekim TMK’nın 287. ve 288. maddeleri bu şekilde düzenlenmiştir.
Evlilik Birliği İçerisinde Ana Rahmine Düşme Halinde İspat
Türk Medeni Kanunu’nun 288. maddesindeki düzenleme şu şekildedir: “1. Evlilik içinde ana rahmine düşme Madde 287- Çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacı, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorundadır. Evlenmeden başlayarak en az yüz seksen gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla üç yüz gün içinde doğan çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılır.”
Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden itibaren üç yüz gün içerisinde doğan çocuğun babası koca sayılmaktadır (TMK m.285).
Babalık karinesi olarak adlandırılan adi karine gereği, kocanın baba olmadığını iddia eden davacı bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Şayet iddiasını ispatlayıp, babalık karinesini çürütemezse açtığı dava reddedilecektir. Maddenin ikinci fıkrasında evlenmeden başlayarak yüz seksen gün geçtikten sonra veya evlilik birliğinin sona ermesinden itibaren en fazla üç yüz gün içinde doğan çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılacağı düzenlenmiştir.
Buradaki evlenmeden itibaren yüz seksen günlük süre tıp bilimine göre çocuğun ana rahminde kalabileceği en az süredir.
Evliliğin bitiminden itibaren üç yüz günlük süre ise gebeliğin devam edebileceği azami süredir. Evlilik birliği içerisinde çocuğun ana rahmine düşmesi veya evlilik birliği içerisinde ana rahmine düşmüş sayılması hallerinden birinin varlığı halinde babalık karinesi devrededir.
Babalık karinesi güçlü bir karine olduğundan ötürü, davacının bu durumlarda iddiasını ispatlamaya yönelik ciddi açıklamalar ve kanıtlar ileri sürmesi gerekmektedir.
Soybağının reddi davasında davacı, babalık karinesini çürütebilmek için iki şekilde hareket edebilir.
Davacı, kocanın ananın gebe kalma döneminde karısı ile cinsel birlikteliğinin imkânsız olmasını kanıtlayacak ya da çocuğun doğumuna koca ile gerçekleştirilen cinsel birlikteliğin sebep olmadığını kanıtlayacaktır.
Cinsel Birlikteliğin İmkânsız Olması
Davacı, doğumdan önceki üç yüz gün ile yüz seksen gün arasında kalan ve döllenme olarak adlandırılan yüz yirmi bir günlük kritik evrede, babalık karinesinden faydalanarak çocukla soybağı kurulan kocanın ana ile cinsel ilişkiye girebilmesinin mümkün olmadığını dile getirerek babalık karinesi çürütebilir.
Teknolojinin gelişmesi ve tıp biliminin ilerlemesi sayesinde, bebeğin fiziksel gelişimine ve ananın regl dönemine dayanan verilerle bu kritik evre on-on iki gün arasına kadar indirilmiştir.
Örneğin davacı on-on iki günlük bu kritik döllenme evresinde, yurtdışında bulunan ve ülkeye gelmeyen, gelse bile ana ile görüşemeyen kocanın durumu ortaya koyarak babalık karinesini çürütebilecektir.
Başka bir örnek vermek gerekirse kritik döllenme evresinden önce trafik kazası geçirerek kasıklarından itibaren engelli kalan kocanın, kaza tarihini ve kasıklarının felçli olması sebebiyle cinsel ilişkiye giremeyeceğini kanıtlanması halinde babalık karinesi çürütülmüş olacaktır.
Fiziki imkansızlıkların yanında doktrinde içsel imkansızlıkların varlığı halinde de babalık karinesinin çürütülebileceği dile getirilmektedir. İçsel imkansızlığa örnek olarak da eşlerin arasında cinsel ilişki kurulabilmesini imkânsız kılacak boyutta düşmanlığın bulunması verilmektedir.
Ne var ki biz bu görüşe mutlak manada katılmamaktayız. Zira eşlerin arasında bulunan dargınlıklar, husumetler onların cinsel ilişkiye girmelerini tam anlamıyla veya en azından fiziki imkansızlıklar gibi ağır derecede engelleyici bir durum değildir.
Eşler bir an için küslükleri unutup yakınlaşabilirler yahut bir tarafın isteği olmadan cinsel saldırı suçunu teşkil edebilecek mahiyette fiil kullanarak zorla ilişkiye girilmiş olabilir. Verilen bu örnekler düşük ihtimallerdir fakat imkânsız değildir.
TMK’nın getirdiği güçlü bir babalık karinesini çürütmek için kanaatimizce daha sağlam sebeplerin ileri sürülmesi yerinde olacaktır.
Ancak bahsetmekte olduğumuz görüşümüzden, bu gibi hallerin hâkim nazarında göz önüne alınmamasını kastetmiyoruz.
Hâkim bu gibi içsel imkansızlıkların varlığı halinde, dava dosyasının tamamını göz önünde de tutarak gerekli bilimsel incelemelerin yapılmasını isteyebilecektir.
İlliyet Bağının Yokluğu
Evlilik birliği içerisinde veya evlilik birliği içerisinde ana rahmine düşmüş sayılma hallerinde, kocanın baba olmadığını ispatlamak isteyen davacı, fiili veya içsel sebepler nedeniyle cinsel birlikteliğin imkansızlığını ispatlayamaması halinde, kocayla ananın cinsel ilişkisi ve çocuğun doğumu arasındaki nedensellik bağının yokluğunu ispatlayarak koca ile çocuk arasındaki soybağını ortadan kaldırttırabilir.
Burada ispatlanacak olan husus çocuğun doğumuna, ana ile kocanın cinsel birlikteliğinin sebep olmadığıdır. Bunun ispatlanması ise çeşitli sebeplerin ortaya konulması ile mümkündür.
Örneğin kocanın üreme yeteneğinden yoksun olduğunun veya iktidarsız olduğunun yetkili merciiler tarafından düzenlenmiş resmi sağlık raporu ile kanıtlanması gibi. Burada dikkat edilmesi gereken husus, çocuğun ana rahmine düştüğü sırada, ananın başka bir erkekle cinsel ilişkiye girdiğinin kanıtlanması, soybağının reddedilmesine olanak vermez. Nedensellik bağının yokluğunu yani kocanın çocuğun babası olmadığının ispatı, en nihayetinde tıp biliminden yararlanılarak tespit edilecektir. Fakat tıbbi incelemelerin yapılabilmesi için kadının kocasına karşı sadakatsiz davrandığına veya ananın başka bir erkek ile çocuğun gebe kalma döneminde cinsel ilişkiye girdiğine ilişkin sağlam, inandırıcı delillerin getirilmesi gerekir. Sadece koca şüphe ediyor diyerek, hâkim tıbbi inceleme ve müdahalelere karar veremeyecektir.
Evlilik Öncesi veya Ayrı Yaşama Sırasında Ana Rahmine Düşme Halinde İspat
Soybağının reddini talep eden davacı, çocuğun ana rahmine düşmesinin evlilik öncesinde veya ayrı yaşama sırasında gerçekleştiğini ispatlaması halinde başka herhangi bir olguyu kanıtlaması gerekmeyecektir.
Zira TMK m. 288’te şu şekilde düzenlenmiştir: “2. Evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşme Madde 288- Çocuk, evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüşse, davacının başka bir kanıt getirmesi gerekmez. Ancak, gebe kalma döneminde kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu konusunda inandırıcı kanıtlar varsa, kocanın babalığına ilişkin karine geçerliliğini korur. “
Açıkça belirtildiği üzere, kanun koyucu soybağının reddine karar verilebilmesi için, çocuğun evlilik öncesi veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmesinin kanıtlanmasını yeterli görmüştür.
Çocuk evlenmeden başlayarak yüz seksen gün geçmeden önce dünyaya gelmişse, bu durumda ana rahmine TMK m. 287 gereği evlilik öncesi düşmüş sayılacaktır. Örneğin bu durumun kanıtlanması ve karşı ispat yapılamaması halinde soybağının reddine karar verilebilecektir.
Maddede çocuğun ana rahmine düşmesinin ayrı yaşama sırasında gerçekleşmesi hali de ele alınmıştır.
Ayrı yaşama ifadesinin içerisine hâkim hükmü ile boşanmanın alternatifi olan ayrılık kararı (TMK m. 170) gireceği gibi evlilik birliğinin korunması amacıyla (TMK m. 197) tedbir mahiyetinde olan ayrılık kararı da girecektir.
Aynı şekilde hâkim kararı olmaksızın eşlerin fiilen ayrı yaşamaları durumu da madde kapsamında değerlendirilecektir. TMK’nın 288. maddesinin ikinci fıkrasında çocuğun ana rahmine evlilik öncesi veya ayrı yaşama sırasında düşmüş olsa bile, gebe kalma döneminde ananın kocasıyla cinsel ilişkide bulunduğu noktasında inandırıcı kanıtlar mevcut ise babalık karinesinin geçerliliğinin korunacağı düzenlenmiştir.
Öğretide bu duruma babalık karinesinin yeniden canlanması adı verilmektedir. Babalık karinesinin yeniden canlanması için, fıkradan da anlaşılacağı üzere, kadının gebe kalma döneminde kocası ile cinsel ilişkide bulunduğunun kesin bir şekilde ispatlanması aranmamaktadır.
Cinsel ilişkide bulunulduğu konusunda inandırıcı kanıtların getirilmiş olması yeterlidir.
Baba ile çocuk arasında soybağının olmadığı nasıl ispat edilir?
Baba ile çocuk arasında soybağının olmadığının ispatı; çocuğun evlilik içinde ana rahmine düşmüş olması veya çocuğun evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüş olması durumlarına göre farklılık göstermektedir.
Çocuğun evlilik içinde ana rahmine düşmüş olması durumda, koca döllenme döneminde karısı ile cinsel ilişki kurmasının olanaksız olduğunu ya da çocuğun karısı ile kurduğu cinsel ilişkinin ürünü olmadığını ispatlamalıdır.
Günümüzde kan muayenesi, gen analizlerine ilişkin tıbbi yöntemlerle de ispat mümkündür. Bununla birlikte, soybağına ilişkin davalarda hakim, maddi olguları re’sen araştırır ve kanıtları serbestçe takdir eder.
Bu tür davalarda, davalının davayı kabulü tek başına sonuç doğurmaz.
Ayrıca, T.M.K. 284/B2′ ye göre taraflar ve üçüncü kişiler soybağının belirlenmesinde zorunlu olan ve sağlıkları yönünden bir tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere rıza göstermekle yükümlüdürler.
Çocuğun evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmesi durumunda, sadece evlenme ve doğum tarihlerini kanıtlayan belgelerin veya ayrı yaşamaya yönelik mahkeme kararının ibraz edilmesi yeterlidir.
Lakin, tarafların ayrı yaşama sırasında cinsel ilişkide bulunduğu hususunda inandırıcı delillerin var ise soybağının varlığı kan muayenesi, gen analizi v.b. araştırmayı gerektirecektir.
Ayrıca karı kocanın herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın fiilen ayrı yaşadıkları süre için de bu hükmün uygulanacağı kabul edilmektedir.
Nitekim Yargıtay da çocuğun ana rahmine düştüğü dönemde eşlerin ayrı yaşadıklarının tanık beyanları ile ispatlanması durumunda davacının başka bir delil getirmesine gerek olmaksızın soybağının reddine karar verilebileceğine hükmetmiştir. (Y2HD., 2006/2900 Es. 2006/9378 K. 13.06.2006 T.)
Yargılama Usulü
TMK’nın 284.maddesinde soybağına ilişkin davalarda yargılama usulünün nasıl olacağı şu şekilde düzenlenmiştir: “II. Yargılama usulü Madde 284- Soybağına ilişkin davalarda, aşağıdaki kurallar saklı kalmak kaydıyla Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uygulanır: 1. Hâkim maddî olguları re’sen araştırır ve kanıtları serbestçe takdir eder. 2. Taraflar ve üçüncü kişiler, soybağının belirlenmesinde zorunlu olan ve sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere rıza göstermekle yükümlüdürler. Davalı, hâkimin öngördüğü araştırma ve incelemeye rıza göstermezse, hâkim, durum ve koşullara göre bundan beklenen sonucu, onun aleyhine doğmuş sayabilir. “
Soybağına ilişkin davalarda Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun uygulanacağı açıkça madde metninde belirtilmiştir.
Haliyle soybağının reddi davasında da HMK hükümleri uygulanacak ancak maddede düzenlenen iki kural saklı tutulacaktır.
Diğer bir deyişle, TMK’nın 284. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 2 numaralı bentlerindeki kurallar HMK hükümlerinden önce uygulanacaktır.
Soybağına ilişkin davalarda, re’sen araştırma ilkesi uygulanmaktadır.
Re’sen araştırma ilkesi, hâkimin davanın taraflarının getirdiği vakıa ve delillerle yetinmeksizin kendi araştırmalarını yapmasını ifade eder. 94 Bu husus TMK m. 284’ün 1. fıkrasının 1 numaralı bendinde hâkimin, maddi olguları re’sen araştıracağı ve kanıtları serbestçe takdir edeceği şeklinde ortaya konulmuştur.
Soybağının reddi davasında da hakim, tarafların getirmiş olduğu delil ve kanıtlarla bağlı olmayıp, maddi olguları kendiliğinden araştıracak ve bunlara ilişkin kanıtları takdir yetkisini kullanarak serbestçe değerlendirecektir.
Örneğin kocanın açmış olduğu soybağının reddi davasında, ananın davayı kabul edip zina eylemi gerçekleştirdiğini ve çocuğun zina teşkil eden cinsel ilişkinin meyvesi olduğunu itiraf etmesi halinde bile hakim ananın bu ikrarı ile bağlı olmayacak, kanıtları serbestçe takdir edecektir.
Özelde soybağının reddi davasında ve genelde soybağına ilişkin davalarda, re’sen araştırma ilkesinin uygulanmasının bir takım usuli sonuçları bulunmaktadır.
İlk olarak ikinci tanık listesi(HMK m. 240/2) verme yasağı uygulanamayacak, hakimin re’sen başvurduğu deliller için ödenmesi gereken giderler taraflarca karşılanmazsa devlet hazinesi devreye girecek(HMK m. 325), taraflarca yapılan delil sözleşmesi hakimi bağlamayacak, tarafların yaptığı ikrar ve kabuller göz önüne alınamayacak, taraflar isticvap edilemeyecek, yemin deliline dayanılamayacak, aleyhe bozma yasağı uygulanamayacak ve son olarak iddia ve savunmayı değiştirme ve genişletme yasağı uygulanamayacaktır.
Tıbbi İncelemelere Rıza Verilmemesi
Bu husus TMK ve HMK’ da farklı şekilde düzenlemiştir.
Koca ve ananın, ananın gebe kalma dönemindeki cinsel ilişkisi ile çocuğun doğumu arasında nedensellik bağının olmamasının, en nihayetinde tıbbi incelemelerle kesin olarak kanıtlanacağını belirtmiştik. Ancak tıbbi incelemelere rıza göstermeyen kişiler olduğunda zorla inceleme yaptırılıp yaptırılamayacağı öğretide tartışmalıdır.
Türk Medeni Kanunu soybağının belirlenmesinde tıbbi araştırma ve incelemelere rıza verilmemesini, belirli şartların varlığı durumunda, rıza vermeyen tarafın aleyhine olacak şekilde sonuç doğuracağını kabul etmiştir.
Maddede sayılan şartlar ise şunlardır.
- Tıbbi inceleme, soybağının belirlenmesinde zorunlu olmalıdır. Diğer bir deyişle bu sonuca başka bir yoldan ulaşılamaması gerekmektedir.
- Yapılacak olan bu zorunlu tıbbi inceleme, üzerinde inceleme yapılacak olan kişinin sağlığını tehlikeye atmamalıdır. Aranan iki şartın varlığı halinde hâkim, tıbbi incelemeye rıza göstermeyen taraf aleyhine soybağının reddi davasını sonuçlandırılabilecektir.
Şartların yerine gelmesi durumunda dahi rıza göstermemenin aleyhe sonuç doğurması hâkimin takdirinde olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
HMK’nın 292. maddesinde ise TMK m. 284’ten farklı bir düzenleme yer almaktadır. “Soybağı tespiti için inceleme MADDE 292- (1) Uyuşmazlığın çözümü bakımından zorunlu ve bilimsel verilere uygun olmak, ayrıca sağlık yönünden bir tehlike oluşturmamak şartıyla, herkes, soybağının tespiti amacıyla vücudundan kan veya doku alınmasına katlanmak zorundadır. Haklı bir sebep olmaksızın bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde, hâkim incelemenin zor kullanılarak yapılmasına karar verir. (2) Üçüncü kişi tanıklıktan çekinme hakkı bulunduğunu ileri sürerek bu yükümlülükten kaçınamaz.”
HMK’ya göre soybağının tespiti amacıyla vücuttan kan veya doku alınmasına rıza göstermeyen kişi hakkında, maddede sayılan şartların yerine gelmiş olması koşuluyla, hâkim zor kullanılarak inceleme yaptırılabilecektir.
Maddede sayılan şartlar ise şu şekildedir:
- Alınacak olan kan veya dokunun uyuşmazlığın çözümü bakımından zorunlu olması gerekir. Görüleceği üzere bu şart TMK m. 284’te de aranmaktadır.
- Kan veya doku alınırken bilimsel verilere uygun olarak işlem yapılması gerekir. Başka bir deyişle, tıp bilimi tarafından belirlenen kıstaslara uygun olarak örnekler alınmalıdır. Bu şart TMK m.284’te açıkça sayılmamış olmakla beraber, kanaatimizce bu husus bir eksiklik değildir. Zira yargı merciin yaptıracağı bu işlem doğaldır ki bilimsel veriler kullanılarak olacaktır, örneğin merdiven altı denilebilecek yerlerde, mahalle teknikleriyle yapılmayacaktır.
- Kan veya doku örneğinin alınması kişinin sağlığı bakımından tehlike oluşturmamalıdır.
- Zor kullanarak inceleme yaptırılabilmesi için ancak hâkim kararı olmalıdır. Kısaca izah etmeye çalıştığımız şekliyle kanunlarımızdaki düzenlemeler çelişki halindedir. Zira TMK m. 284’te incelemelere rıza göstermeyen kişilere karşı şartların varlığı halinde bile sadece rıza vermemenin aleyhe sonuç doğurması kabul edilerek, zor kullanılamazken; HMK m. 292 gereğince kan veya doku örneği alınmasına rıza göstermeyen kişilere karşı, şartların yerine gelmesi halinde hâkim kararıyla zor kullanılarak inceleme yaptırılabilecektir.
Öğretideki bir görüşe göre, HMK m. 292 hükmünün TMK m. 284’den daha sonra yürürlüğe girmesi ve özel hüküm olması sebebiyle HMK m. 292’nin uygulanması gerekmektedir.
Diğer bir görüş ise TMK m. 284’ün ilk fıkrasında ‘’aşağıdaki kurallar saklı kalmak kaydıyla Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uygulanır.’’ dediği için ve TMK hükmünün maddi hukuk kuralı olmasından ötürü, TMK m. 284 hükmünün HMK m. 292’e nazaran öncelikle uygulanması gerektiğini savunulmaktadır.
Bu görüşe ise HMK’nın HUMK’na yapılan atıflara ilişkin 447/2 hükmü gerekçe gösterilerek karşı çıkılmaktadır. Ayrıca öğretide çocuğun soybağının tespiti toplum bakımından önemli bir konu olduğu ve bu hususun tespitinde kamu yararı mevcut olduğu için (TMK m.24), tıbbi incelemeye rıza göstermeyen kişilerin haklarına müdahale edilebileceği ve zor kullanılarak tıbbi incelemeler yapılabileceği dile getirilmektedir.
Öncelikle ifade etmeliyiz ki soybağının doğru bir şekilde tespitinde bireylerin ve kamunun yararı olduğu açıktır.
Hal böyle iken kişilerin hâkimin öngördüğü incelemelere rıza göstermemesi halinde, gerçek durum göz ardı edilerek, rıza vermeyen aleyhine karar verilebileceği kabul edilmesi ve buna göre hüküm tesis edilmesi bireyin ve kamunun menfaatine aykırı olacaktır.
Ayrıca HMK m. 292 hükmü sonraki tarihli genel bir hükümdür. TMK m. 284 ise önceki tarihli özel bir hükümdür.
Yargılama kuralları bakımından genel kanun Hukuk Muhakemeleri Kanunu olup, TMK m. 284 hükmü özel yargılama kuralı öngörmüştür. Kanunların uygulanmasındaki lex specialis ilkesine göre özel nitelikteki önceki tarihli TMK m. 284 hükmü uygulanacak, lex posterior ilkesine göre ise sonraki tarihli genel kanun hükmü olan HMK m. 292 uygulanacaktır.
Buradaki gibi aynı düzeyde yer alan eski tarihli özel kanun ile sonraki tarihli genel kanun arasındaki çatışma hallerinde hangi ilkeye öncelik verileceği tartışmalıdır.
Ayrıca kanun koyucu HMK m. 292’nin gerekçesinde soybağına ilişkin davaların kamu düzeninden olduğunu, davanın tarafları yanında üçüncü kişilerin de şartların yerine gelmesi durumunda yapılacak olan incelemelere katlanmak zorunda olduğunu dile getirilmiştir. Kanaatimizce soybağına ilişkin davaların önemi, önceki tarihli özel kanun sonraki tarihli genel kanun arasındaki çatışma durumunda hangi ilkenin uygulanması gerektiğinin tartışmalı olması ve kanun koyucunun amacının da bir bütün halinde göz önüne alındığında HMK m. 292 uygulanması gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da HMK m. 292’nin uygulanması gerektiği görüşündedir. Hukuk Genel Kurulu görüşünü, HMK m. 292’nin TMK m. 284’e göre, sonradan yürürlüğe girdiği ve özel nitelikte hüküm içerdiği gerekçesiyle açıklamaktadır.
Soybağının reddi kararının sonuçları nelerdir?
Soybağının reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi ile birlikte koca ile çocuk arasında doğumla beraber kurulan soybağı ilişkisini geçmişe etkili olarak ortadan kaldırır. Kararın kesinleşmesi ile birlikte çocuk baba yönünden nesepsiz hale gelir; çocuk ile anası arasındaki soybağı ilişkisi devam eder.
Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 23. Maddesi uyarınca mahkeme kararı ile soybağı reddedilen çocuk, anasının bekarlık hanesine, anasının soyadı ve onun bildireceği baba adı ile tescil edilir.
Ret kararı, soybağı ilişkisini çocuğun doğduğu andan, hatta ana rahmine düştüğü andan itibaren ortadan kaldırdığından, kocanın çocuk için yaptığı bakım giderlerini ana veya gerçek babadan sebepsiz zenginleşme ya da vekaletsiz iş görme hükümlerine göre istemesi mümkündür.
Soybağının reddi kararıyla çocuk kendiliğinden genetik babasına bağlanmış olmaz.
Dava esnasında uygulanan tıbbi tahlillerle genetik baba tespit edilse dahi sonuç değişmez.
Çocuğun genetik babaya bağlanabilmesi için onun tarafından tanınması ya da ayrı bir dava ile babalığa hükmedilmesi gerekir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu soybağına ilişkin olarak detaylı düzenlemeler içermektedir. Soybağının reddi konusu da TMK’nın 286. ve 287. maddelerinde düzenlenmiştir.
Soybağı kavramının birçok anlamı bulunmakla beraber, TMK soybağı ifadesiyle dar anlamda soybağını kastetmektedir. Dar anlamda soybağı ise çocuğun anne ve babasıyla olan arasındaki bağdır.
Soybağının doğru bir şekilde tespiti ve tescili birey bakımından oldukça önemli olduğu kadar toplumun da menfaatinedir. Nihayetinde toplum ailelerden oluşmakta, aileler ne kadar sağlıklı olursa toplum da o kadar sağlıklı olmaktadır.
Çocuk ile anası arasında soybağı doğumla birlikte kendiliğinden kurulmaktadır. Keza evlat edinmeyle de ana ile çocuk arasındaki soybağı kurulabilmektedir.
Ana ile çocuk arasındaki soybağının belirlenmesi ve kayda geçirilmesi sırasında genellikle sorun yaşanmamaktadır. Ancak olsa olsa ana ile çocuk arasındaki soybağına ilişkin olarak çocuğu kimin doğurduğu konusu dava edilebilir. Bu dava da niteliği itibariyle tespit davasıdır.
Çocuk ile babası arasındaki soybağı ise ana ile evlilik, tanıma, babalık hükmü ve evlat edinmeyle kurulmaktadır. Annede olduğu gibi bir doğurma olgusu olmadığı için genellikle baba ile çocuk arasında soybağı bakımdan problemler yaşanmaktadır.
Baba ile çocuk arasındaki soybağının kurulmasında kanun koyucu babalık karinesini getirerek, hayatın olağan akışında evlilik birliği, içerisinde dünyaya gelen çocuğun babasının koca olduğu varsayımına dayanmıştır.
Babalık karinesi ile evlilik devam ederken veya evlenmenin sona ermesinden itibaren üç yüz gün geçmeden doğan çocuğun babası koca sayılmaktadır. Keza kanun evlilikten itibaren yüz seksen gün içerisinde dünyaya gelen veya evliliğin sona ermesinden itibaren üç yüz gün içinde dünyaya gelen çocuğu evlilik birliği içerisinde ana rahmine düşmüş kabul etmektedir.
Diğer yandan karinelerin çakışması başlığı altında düzenlenen maddede, evlilik sona erdikten itibaren üç yüz gün içerisinde anne yeni bir evlilik yapmış ise bu üç yüz günlük sürede doğan çocuğun babası olarak, ikinci evlilikteki koca kabul edilmektedir.
Bu karine çürütülecek olursa, ilk evlilikteki koca baba sayılacaktır. “…Yerel mahkemece, test yaptırmaktan kaçınan davalı hakkında TMK’nın 284/2. maddesi uyarınca incelemeden beklenen sonucun onun aleyhine doğmuş olduğu kabul edilerek karar verildiği belirtilmiş ise de az yukarıda açıklandığı üzere TMK’ya göre sonraki kanun durumunda olan HMK’nda soybağının tespiti için yapılacak inceleme hakkında özel bir düzenleme yapılmış ve bu tür davalarda işin önemine binaen kan veya doku alınmasına katlanma zorunluluğu getirilmiştir. Hâl böyle olunca, kamu düzenine ilişkin olan babalık iddiası hakkında doğru sonucun elde edilebilmesi için sonraki kanun olan ve özel düzenleme içeren HMK’nın 292. maddesi hükmünün uygulanması ve alınacak rapor doğrultusunda bir karar verilmesi gerekmektedir. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır…’’ (Yargıtay HGK 1927/1471, 18.10.2018.)
Kendisine soybağıyla bağlı bulunan çocuğun babasının kendisi olmadığını düşünen koca, ancak soybağının reddi davasını açarak soybağı ilişkisinin ortadan kaldırılmasını isteyebilir.
Keza çocuk da soybağının reddini isteyebilecektir. Soybağı ilişkisinin ortadan kaldırılmasını isteyen koca veya çocuk, bu sonuca ancak soybağının reddi davasını açarak ulaşabilir. Başka bir hukuki çare ile bu sonuca ulaşılamamaktadır.
Çocuk ergin olduğu tarihten itibaren bir yıl içerisinde, koca ise doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kalma sırasında başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiğinden itibaren bir yıl içerisinde dava açabilecektir.
Buradaki bir yıllık süre hak düşürücü niteliktedir. Soybağının reddi davasında görevli mahkeme aile mahkemesi olup, yetkili mahkeme ise taraflardan birinin dava veya doğum sırasındaki yerleşim yeri mahkemesidir.
Soybağının reddi davasını açma hakkı belirli şartların varlığı halinde diğer ilgililere de tanınmıştır.
Kocanın dava açma süresinin geçmesinden önce ölmesi, sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun kalması veya gaipliğine karar verilmesi hallerinden, kocanın altsoyu, anası, babası ve baba olduğunu iddia eden kişi bu hallerden birinin varlığını öğrenmelerinden itibaren bir yıl içerisinde dava açabileceklerdir.
Keza soybağının reddi davası açma hakkı ergin olmayan çocuğa atanan kayyıma da atamanın kendisine tebliğinden itibaren bir yıl içerisinde olmak kaydıyla tanınmıştır.
Davayı koca açmışsa davalı tarafta ana ve çocuk, çocuk açmışsa davalı tarafta ana ve koca şekli bakımdan mecburi dava arkadaşı olacaktır.
Diğer ilgililerin de açtığı davada, davalı olarak ana ve çocuk gösterilecek, davayı baba olduğunu iddia eden kişi açmışsa davalı tarafta ana, çocuk ve koca yer alacaktır. Soybağı ilişkisi kaldırılmak istenen çocuk eğer evlilik birliği içerisinde ana rahmine düşmüş veya evlilik birliği içerisinde düşmüş sayılan hallerden biri mevcut ise davacı taraf, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorundadır.
Bu ispatı ise ana ile cinsel birlikteliğinin fiziksel veya zihinsel imkansızlığını kanıtlayarak ya da illiyet bağının yokluğunu ortaya koyarak gerçekleştirebilir.
Şayet çocuk ana rahmine evlilik birliği dışında veya fiilen ayrı yaşama sırasında düşmüşse, bu durumların kanıtlanması soybağının reddine karar verilebilmesi için yeterli olacaktır.
Ancak bu durumda davalı taraf, ananın gebe kalma döneminde kocayla cinsel ilişkiye girdiğini gösteren inandırıcı kanıtlar sunarsa kocanın babalığına ilişkin karine geçerli olacaktır.
Soybağına ilişin davalarda ve de soybağının reddi davasında re ’sen araştırma ilkesi geçerlidir.
Hâkim maddi olguları re’sen araştıracak ve kanıtları serbestçe takdir edecektir.
TMK m.284’te kişilerin soybağının belirlenmesinde gerekli olan ve sağlıklarına zarar vermeyen araştırma ve incelemeye rıza vermekle yükümlü oldukları düzenlenmiştir.
Ancak rıza verilmemesi halinde, hâkim bu araştırma ve incelemeden beklenen sonucu rıza vermeyen aleyhine doğmuş sayabilecektir.
HMK 292’ise soybağının tespiti amacıyla herkes, uyuşmazlığın çözümü için zorunlu, bilimsel verilere uygun ve sağlık yönünden bir tehlike oluşturmayan kan ve doku örneği alınmasına katlanmakla yükümlüdür.
Haklı sebep olmaksızın bu zorunluluğa uyulmaması halinde hâkim kararıyla zor kullanılabilecektir.
Görüldüğü üzere incelemelere rıza verilmemesi durumunda, HMK m. 292 zor kullanmaya cevaz verirken, TMK m. 284 sadece aleyhe hüküm kurulabilmesini öngörmüştür.
HMK hükmü ile TMK hükmü çatışma halindedir.
Doktrinde HMK hükmüne öncelik veren yazarlar olduğu gibi TMK hükmünün uygulanması gerektiğini düşünen yazarlar da bulunmaktadır.
Yargıtay ise rıza göstermeyen kişi hakkında HMK m. 292 gereğince zor kullanılarak kan veya doku örneği alınmasına hükmetmektedir.