Sözleşmelere göre teslim şartı ve ispat

16
Sözleşmelere göre teslim şartı ve ispat
Sözleşmelere göre teslim şartı ve ispat

Sözleşmelerde Teslim Kuralı ve İspat

Kişiler arası hukuki ilişkileri düzenleyen en temel öğe sözleşmelerdir.

Sözleşmeler kurulduktan sonra, uyuşmazlık ve ihtilaf hallerinde, problem çözümleri tamamen taraflar arasında akdedilen ve temelde yer alan bu sözleşme hükümlerine göre belirlenir ve çözümlenir.

Bu kapsamda, temelde kurulan sözleşmenin, tarafların hukuki haklarını koruyucu hükümler içermesi çok çok önemlidir.

Bir kişinin, bankada hesap açtırmak istemesi , kredi almak istemesi, aracını sigorta ettirmek istemesi veya evine internet bağlatmak istemesi gibi durumlarda, yani kullanmak ve almak istediği her türlü mal ve hizmet alımlarında, başvurduğu kişi ve kurumlarca daha önceden tek taraflı olarak hazırlanmış olan, bu sözleşme şartlarını kabul etmesi halinde istediği hizmetten yararlanabilmektedir.

Kişi ve kurumlarla imzaladığımız bu sözleşmeden sonra ise, çoğu zaman tarafımıza sözleşmesinin bir nüshası hiç verilmediği gibi bazen de imzasız matbu bir metin olarak kişiye teslim edilmektedir.

İmzalanan bu sözleşmeler özellikle, kurmak üzere olduğumuz sözleşmenin ifasına veya ihtilaf halinde çözüme ilişkin şartların belirlenmesinin yanı sıra, karşı akidimiz olan kişi yada kurumu her türlü sorumluluktan kurtaran, ona sözleşmeyi istediği şartlarda devam ettirme ve hatta sona erdirme hakkı veren, ispat külfetini tamamen bize yükleyen ve sözleşmede ileride yapılacak her türlü değişikliği dahi baştan kabul ettiğimizi beyan eden hükümler dahi içerebilmektedir.

Biz ise bu hükümlerin hangi hukuki anlama geldiğini ancak çıkan olası bir ihtilaf halinde yaşadığımız problemlerle birlikte anlayabilmekteyiz.

İspat yükü (HMK Madde 190)

(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.

6100 sayılı Kanunda Yer Alan Madde Gerekçesi

İspat yüküne ilişkin kural daha önce Türk Medenî Kanununda düzenlenmiş olmasına rağmen ispat yükü kurallarının maddî hukuk temelli olmakla birlikte bir usul hukuku müessesesi olması sebebiyle, bu Kanun içerisinde yeniden düzenlenmiştir.

Ayrıca bu durum, ispat hukukuna ilişkin tüm genel hükümlerin birlikte düzenlenmesinin de bir sonucudur. İspat yükü kuralı, Türk Medenî Kanunundaki düzenleniş tarzına göre daha açık ve üzerinde uzlaşılan bir şekilde ifade edilmiştir. Birinci fıkrada, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır.

Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır.

İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddî hukuk kuralındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir.

Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belirlenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hallerde, genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat-yükü belirlenecektir.

İkinci fıkrada, karinelerin varlığı halinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Karine söz konusu olduğunda, karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur, ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır. Bu durumu vurgulamak için, fıkrada açık düzenleme yapılmıştır.

Kesin kanunî karineler dışında, karşı taraf karinenin aksini ispat edebilir. Fıkrada, özellikle aksini ispat kavramına yer verilmiştir.

Zira, aksini ispat ve karşı ispat farklı kavramlardır. Karine söz konusu olduğunda, karşı ispat faaliyetinden değil, karine ile kabul edilen durumun aksini ispat etmek gerekir.

Adalet Komisyonu Değişiklik Gerekçesi

Tasarının 194 üncü maddesinin görüşülmesi esnasında verilen önerge ile Medeni Kanunun 6. maddesinde ispat yüküne ilişkin genel düzenlemenin varlığı sebebiyle, maddenin Tasarı metninden çıkarılması önerilmiş, görüşmeler neticesinde çifte yürürlüğün kanunu uygulayacaklar açısından bir sorun teşkil etmeyeceği kanaatine varıldığından önerge reddedilmiş ve madde teselsül nedeniyle 196. madde olarak aynen kabul edilmiştir.

Medeni yargılamanın amacı maddi gerçekliğe ulaşmak, bu bağlamda taraflar arasındaki ihtilafın onları da tatmin eder biçimde ve ihtilafın ortaya çıktığı andaki maddi hakkı tespit eder biçimde sonlandırılması olunca bu amaca sahip bir kararın bazı özellikleri üzerinde taşıması kaçınılmazdır.

Yukarıda da ifade edildiği üzere, maddi hukuk kurallarının unsurlarını karşılayacak maddi vakıaları ve bunların gerçekten meydana gelip gelmediğini tespit ederek doğru hüküm verebilmek amaçtır. Bu amaca ulaşabilmek bakımından bazı temel yargılama hukuku prensiplerini doğru inşa etmek gerekmektedir.

Davanın açılması ile usuli ilişki ortaya çıkar. Bu andan itibaren silahların eşitliği prensibi çerçevesinde her iki taraf da kanunun imkan verdiği sınırlar ve süreler dahilinde ispat faaliyetine girişirler.

Ancak bu faaliyetin her zaman beklenen neticeyi ortaya çıkarması da söz konusu olmayabilir. Başka bir ifadeyle, ispat faaliyeti ile amaçlanan hakimde kanaat uyandırma sağlanamamış ya da ispatsızlık durumu meydana gelmiş olabilir.

Bu halde hakimin, herhangi bir kanaate sahip olmaması ya da bizatihi her iki tarafın da iddiasını ispat edememiş olması, hakimin yukarıda sözü edilen davayı sonuçlandırma yükünü ortadan kaldırmayacaktır.

İşte bu halde meselenin ispat yükü kurallarına göre çözümlenmesi gerekecektir.

Dolayısıyla bir davada ispat gereği yerine gelmiş ve hakimde bir kanaat oluşmuş ise ispat yükünün kimin üzerinde kalmış olduğu hususunun bir önemi kalmayacaktır.

Gerçekten de, Fransız Hukukunda bazı yazarlara göre, şayet maddi gerçek biliniyorsa, vakıanın ispatını kimin gerçekleştirmek zorunda olduğunun bir önemi yoktur.

İspatsızlık durumunda hakim, ispat yüküne göre hüküm kurmak durumunda olacağından, hakim ispat yükü kendisine düştüğü halde bunu yerine getiremeyen taraf aleyhine olarak hüküm kuracaktır.

Davayı açan taraf kural olarak iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Uygulamada ispat sorunu sözleşme alanında sıkça rastlanılan bir durumdur. Yargı içtihatları doğrultusunda şekillenen ispat hususunda sözleşme türlerine göre durum değişiklik gösterebilmektedir.

Kiralanan Yerin Anahtarının Teslimi İşlemi

Kiralananın tahliye edildiğinin (kiracının kiralananı iade borcunu yerine getirdiğinin) kabul edilebilmesi için, fiilen boşaltılması yeterli değildir. Anahtarın da kiralayana teslim edilmesi gerekir. Kiracının bildirdiği tahliye tarihinin kiraya veren tarafından kabul edilmemesi; başka bir ifadeyle, tahliye tarihinin taraflar arasında çekişmeli olması halinde; kiralananın fiilen boşaltıldığını ve anahtarın teslim edildiğini, böylece kira ilişkisinin kendisince ileri sürülen tarihte hukuken sona erdirildiğini kanıtlama yükümlülüğü, kiracıya aittir.

Kiracı, kiralananı kendisinin ileri sürdüğü tarihte tahliye ettiğini ispatlayamazsa, kiraya verenin bildirdiği tahliye tarihine itibar olunmalıdır.

Anahtarın kiraya verene teslimi, hukuki işlemin içerisinde yer alan bir maddi vakıa olmakla birlikte, sözleşmenin feshine yönelik bir hukuki sonuç doğurduğundan, bunun ne şekilde ispat edileceği hususu, yıllık kira bedelinin tutarı esas alınmak suretiyle, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 200. ve 201. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Eş söyleyişle, yıllık kira bedelinin tutarı senetle ispat sınırının üzerindeyse ve kiraya verenin açık muvafakati yoksa, bu husus kiracı tarafından ancak yazılı delille ispatlanabilir, tanık dinlenemez.

Bununla birlikte, birden fazla kiraya verenin varlığı halinde kira sözleşmesinin bitiminde, kiracının kiralananı geri verme borcu, kiracı bakımından TBK’nın 85. maddesi uyarınca bölünemeyen bir borç teşkil eder.

Bu nedenle, TBK’nın 85/1 maddesi uyarınca; her bir kiraya veren, kiralananın geri verilmesi borcunu, kiraya verenlerin tamamına ifasını talep edebilir.

Kiracı kiralananı geri verme borcunu, kiraya verenlerin hepsine birden ifa etmek zorunda olup TBK’nın 169. maddesinde düzenlenen müteselsil alacaklılıktan farklı olarak kiralananın geri verilmesinde kiracı geri verme borcunu tek bir kiraya verene ifa etmekle borcundan kurtulamaz (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/5801 E. , 2021/10444 K.).

Eser Sözleşmesinde Teslimin İspatı

Genel olarak eser sözleşmelerinde yüklenicinin sadece eseri meydana getirmesi, aslî edim borcunu yerine getirdiği anlamına gelmemektedir.

Yüklenici, sözleşmeye uygun meydana getirdiği eseri teslim borcu altındadır. Yüklenici üstlendiği eseri meydana getirecek ve meydana getirdiği bu eseri, iş sahibine usul ve yasaya ve sözleşme hükümlerine uygun olarak teslim edecektir.

Eseri teslim borcu yüklenicide olduğundan eserin teslim edildiğini kanıtlama borcu da yükleniciye düşmektedir. Bir başka deyişle yüklenici, eseri, iş sahibine sözleşmeye uygun teslim ettiğini kanıtlamak zorundadır.

Davalı yüklenici savunmasını kanıtlayabilmesi için, eseri iş sahibine süresi içerisinde iş sahibinin iş yerinde teslim ettiğini kanıtlamakla yükümlüdür.

Eser sözleşmelerinde teslim, yüklenicinin tamamladığı eseri sözleşmeyi ifa etmek niyeti ile iş sahibinin fiili hakimiyetine geçirmesi olarak tanımlanmaktadır. Teslimi kanıtlama yükü somut olaydaki savunmaya göre davalı yüklenicide olmakla bu teslimin nasıl kanıtlaması gerektiği davanın çözüm noktasını oluşturmaktadır.

Eserin teslim edilip edilmediğinin ispatında taraflar ispatın hangi delillerle yapılacağı hususunda sözleşmeye hüküm koyabilirler ve teslim konusunda bir delil sözleşmesi yapabilirler. Böyle bir delil sözleşmesi yoksa yüklenicinin meydana getirdiği eseri teslim ettiği vakıasını, teslim, hukuki işlem değil, hukuki fiil olduğundan kural olarak her tür kanıtla bu arada tanıkla dahi ispat edebilir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; taraflar arasında kurulan sözleşme ilişkisinde yazılı bir sözleşme ve bu sözleşmede yer alan teslime ilişkin bir delil sözleşmesi niteliğinde teslim vakıasının ispatına ilişkin bir hüküm bulunmadığından davalı yüklenici teslim vakıasını her tür delil ile kanıtlayabilecektir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde tanık deliline dayanmış olmakla, usulüne uygun şekilde teslim vakıasına ilişkin olarak davalı tanıkları dinlenmeli, davalı taraf aşamalardaki dilekçelerinde keşif ve bilirkişi incelemesi deliline de dayandığı anlaşılmakla gerektiğinde mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi de yapılarak diğer deliller de gözetilmek suretiyle teslim yapılıp yapılmadığı hususu hiç bir duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmeli, buna göre uyuşmazlık hükme bağlanmalıdır (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2018/3774 E. , 2018/4129 K.).

Eser sözleşmelerinde teslim, yüklenicinin tamamladığı eseri sözleşmeyi ifa etmek niyeti ile iş sahibinin fiili hakimiyetine geçirmesi olarak tanımlanmaktadır.

Eserin teslim edilip edilmediğinin ispatında, tarafların hangi delillerle yapılacağı hususunda sözleşmeye hüküm koyabilirler ve teslim konusunda bir delil sözleşmesi yapabilirler.

Böyle bir delil sözleşmesi yoksa yüklenicinin meydana getirdiği eseri teslim ettiği vakıasını, teslim, hukuki işlem değil, hukuki fiil olduğundan kural olarak her tür kanıtla bu arada tanıkla dahi ispat edebilir (Emsal Dairemizin 17.02.2015 T 2014/2254 E 2015/782 K;17.12.2014 T 2014/681 E 2014/7323 K; 01.12.2015 T 2015/1884 E 2015/6112 K içtihatları).

Somut olayda mahkemece dinlenen tanıklar imalâtların davacıya teslim edildiğini açıklamışlardır. Bu nedenle mahkemenin teslimin tanıkla ispat edilemeyeceği gerekçesi ile teslimin yapılmadığına ilişkin kabulü doğru olmamıştır. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2015/5536 E. , 2016/951 K.).

Taraflar arasında sözlü olarak kurulan akdi ilişki 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğinde olup, uyuşmazlığın bu hükümlere göre çözümlenmesi gerektiği açıktır.

Genel olarak eser sözleşmelerinde yüklenici, sözleşmeye uygun meydana getirdiği eseri teslim borcu altındadır. Eserin teslim edilip edilmediğinin ispatında taraflar ispatın hangi delillerle yapılacağı hususunda sözleşmeye hüküm koyabilirler ve teslim konusunda bir delil sözleşmesi yapabilirler.

Böyle bir delil sözleşmesi yoksa yüklenicinin meydana getirdiği eseri teslim ettiği vakıasını, teslim, hukuki işlem değil, hukuki fiil olduğundan kural olarak her tür kanıtla bu arada tanıkla dahi ispat edebilir.

Somut olayda davacı delilleri arasında faturalar ve sevk irsaliyelerine de dayanmış olup, mahkemece davalı şirket yetkilisinin imzasını taşıyan sevk irsaliyesindeki malların teslim edildiği kabul edilmiş ise de; diğer sevk irsaliyelerindeki teslim alan şahısların davalı şirketin çalışanı olup olmadığı araştırılmamış, eser sözleşmesinde işin yapılıp teslim edildiğinin maddi vakıa olması sebebiyle tanık beyanı ile kanıtlanması mümkün olmasına rağmen sevk irsaliyelerinde ismi yazılı şahıslar tanık olarak da dinlenmemiştir.

Yapılması gereken iş davalının kabul ettikleri dışında kalan sevk irsaliyelerinin altında iş sahibi adına teslim alan kimselerin davalı şirket çalışanı olup olmadığının incelenip imzaların inkâr edilmesi halinde SGK kayıtları ve diğer deliller ile bu husus araştırılarak ve kabul edilen sevk irsaliyelerindeki teslim eden ve alan kısmında imzaları bulunan şahıslar tanık olarak dinlendikten sonra davalı şirketi temsile yetkili kişiler olduğunun anlaşılması halinde teslimin kanıtlandığının kabulü ile mahallinde uzman teknik bilirkişi marifetiyle keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak montajın yapılıp yapılmadığının incelenmesi, işin yapıldığının anlaşılması halinde bedelinin yapıldığı tarihteki mahalli piyasa fiyatlarıyla belirlenmek üzere gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınıp irsaliyesinde davalı yetkilisinin imzasını taşıyan 3347 numaralı faturanın da davacı alacağına eklenmek suretiyle sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmadığı gibi davacının icra inkâr tazminatı talebi de bulunduğu halde gerekçesini de göstermek suretiyle bu konuda olumlu yada olumsuz hüküm kurulmaması da doğru olmamış bu nedenle kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2018/4925 E. , 2019/2949 K.).

Alım Satım Sözleşmesinde Teslimin İspatı

Yanlar arasındaki satım akdi bir hukuki işlem olması nedeniyle davacının teslim olgusunu HUMK’nun 288 ve 289. maddeleri (HMK md. 200) uyarınca kesin delillerle kanıtlaması gerekirken, mahkemece fatura konusu malların satışı ve traktörün tamiri için yapılan değişimin hukuki fiil olarak kabul edilerek, üstelik davalı tarafın muvafakati da bulunmadığı halde takdiri bir delil olan tanık dinlenilmesi yoluna başvurulamaz. (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2014/38757 E. , 2015/31533 K.). Karara göre alım satım sözleşmesinde teslim işlemi, bir hukuki işlem mahiyetinde olup HMK 200 gereği kesin delillerle ispatlanmalıdır, tanık delili yoluyla ispatlanamaz.

Eser Sözleşmesinde Ayıp İhbarının İspatı

Taraflar arasında eser sözleşmesi bulunduğu hususu ihtilafsız olup, ihtilaf; teslimi yapılmış bulunan makinelerin ayıplı olup olmadığı ve süresinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı konularındadır. Akdi ilişkinin kurulduğu tarihte yürürlükte olan mülga 818 sayılı BK 359. maddesi uyarınca iş sahibi, eserin tesliminden itibaren varsa açık ayıpları makul sürede yükleniciye derhal ihbar etmekle yükümlüdür.

Eser sözleşmelerinde ayıp ihbarı bir şekle tabi değildir. Dairemizin istikrar kazanan uygulamalarına göre ayıp ihbarının yapılıp yapılmadığı hususunun ispatı için tanık dinlenmesi (hukuki işlem benzeri hukuki fiil olduğu için) mümkündür. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2014/303 E. , 2014/6830 K.).

Mal Tesliminde İspat Yükü

Davacı, satım sözleşmesine konu malların davalıya teslim edilmesine rağmen ödeme yapılmadığını iddia etmiş, davalı ile satım ilişkisinin kurulmadığını, fatura konusu malların kendisine teslim edilmediğini savunmuştur. Uyuşmazlık, davacı tarafça faturası düzenlenen malların davalıya teslim edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır. Fatura tek başına alacağın varlığına delil olmaz ve yine davalının da söz konusu faturaların altında yer alan teslim alan kısmında imzası bulunmamaktadır. Bu durumda dava konusu ürünlerin teslimi hukuki bir işlem olup, ancak TMK 6. ve HMK. 190 ve 200 maddeleri gereği yazılı delillerle ispat edilebilir.

Dosyaya ibraz edilen faturalar malın teslim edildiğini göstermez. Davacı yasal delillerle teslim olgusunu ispat etmelidir.

Dava dosyasında yer alan servis fişlerinden LED TV’ye ilişkin olan servis fişi incelendiğinde; davalının imzasının yer almadığı anlaşılmaktadır. Yine dava konusu yapılan buzdolabı, saç düzleştirici ve elektrik süpürgesi bakımından teslim belgesi ve birbirini doğrulan servis fişleri de bulunmamaktadır. Mahkemece, dava konusu yapılan ürünlerin davalıya tesliminin yasal delillerle ispatlanamadığı değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle davanın kabulüne ilişkin karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi – Karar:2021/12178).

Ticari Deftere Kaydedilen Faturalar Malın Teslimini İspatlar

Cari hesap ilişkisi çerçevesinde davacı tarafından düzenlenen faturaların davalı ticari defterlerinde kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda davalı, defterlerindeki kayıtlı fatura içeriğindeki malları almadığını ispatla yükümlüdür. Mahkemece yanılgılı değerlendirme ile ispat külfeti davacıya yüklenerek icapsız yemin verdirilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2014/16233 E. , 2015/3523 K.).

Davalı tarafından düzenlenen faturanın ticari defterlerine kaydedilmesi faturada belirtilen malın alındığına karine teşkil eder. Mal alınmadığının ispat yükü bu durumda davalıya aittir, davalı ancak bu hususu yazılı delillerle ispat edebilir. Mahkemece yanılgılı gerekçe ile ispat yükünün davacıya yükletilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2017/511 E. , 2018/6434 K.).

Davanın temeli olan…1.İcra Müdürlüğü’nün 2014/3831 esas sayılı dosyasında takip konusu yapılan 4 adet faturanın davalı şirket defterlerinde kayıtlı olduğu, bu durumda davalının defterlerinin aleyhe delil teşkil edeceği ve davacının mal teslimini bu şekilde kanıtlamış bulunduğu anlaşıldığından bu husus gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, fatura konusu malın teslim edildiğinin ispat edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2016/13252 E. , 2017/7401 K.).

İrsaliyeli Faturaya Göre Teslimin İspatı İçin Araştırma

Mahkemece toplanan delillere göre; lehe delil vasfını haiz olmayan davacı defter kayıtlarına göre davacının takibe konu fatura bedelince davalıdan alacaklı olduğu, davalı defter kayıtlarına göre davalının davacıya borcunun olmadığı, takibe konu faturanın davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı, davacının fatura konusu malları davalıya teslim ettiğini ispat etmesi gerektiği, ancak buna ilişkin sevk irsaliyesi veya davalının imzasını taşıyan herhangi bir belge sunmadığı, sadece faturanın davalıya tebliğ edilmiş olmasının davacının iddiasının ispatı için yeterli olmadığı, davacı tarafın teklifi üzerine davalı şirket yetkilisinin fatura konusu malları teslim almadığına ilişkin usulüne uygun yemin ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içeriğinde bulunan irsaliye fotokopisinde teslim alan imzası bulunduğuna göre bu imzayı atan kişinin davalı ya da çalışanı olup olmadığı yönünde mahkemece araştırma ve inceleme yapılarak, gerektiğinde tarafların bu yönde isticvabı yoluna ve imza incelemesine gidilip deliller eksiksiz olarak toplandıktan sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2014/2918 E. , 2014/5698 K.).