Subjektif ehliyet nedir?

177
Subjektif Dava Ehliyeti
Subjektif Dava Ehliyeti

Subjektif ehliyet nedir?

Davada Ehliyet çeşitli şekillerde ortaya çıkabilmektedir.

Medeni hukuk alanındaki ehliyet “objektif ehliyet”, idari yargı hukuku alanındaki ehliyet “subjektif ehliyet” olarak adlandırılmaktadır. İdari yargıda dava açabilmek için her iki ehliyete de sahip olmak gerekir.

HMK Madde 50

(1) Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir.

HMK Madde 50 Gerekçesi

Bu maddenin kenar başlığı taraf ehliyeti şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Kanunda, davaya ehliyetin Türk Medenî Kanununa göre tayin olunacağı zikredilmiştir. Burada taraflara ilişkin dava şartlarını açıklamada bir belirginlik yoktur. Bu nedenle davada taraf ehliyetine ilişkin düzenlemelerin yeni baştan ve ayrı ayrı ele alınması gerekmiştir. Nitekim; gerek Alman hukukundaki düzenleme gerekse İsviçre hukukundaki düzenleme de bu doğrultudadır.

Taraf ehliyeti, medenî hukuktaki hak ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir. Medenî hukuktaki haklara ve borçlara sahip olma ehliyeti hak ehliyetini oluşturmakta, gerçek ve tüzel kişiler bakımından geçerli olmaktadır. Bu maddede, gerçek ve tüzel kişi ayrımı yapılmaksızın, medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanların davada taraf ehliyetine de sahip olacağı ifade edilmiştir.

Dava ehliyeti nedir?

Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usulü işlemleri yapabilme ehliyetidir.

Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine ( fiil ehliyetine ) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.

Taraf sıfatına gelince: Bir hakkı dava etme yetkisi ( dava hakkı ) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, ( o davada davacı sıfatının kime ait olacağı ) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir.

Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.

Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak ( dava hakkı ) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.

O halde, dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, davayı da bu kişi veya kişilerin açması gerekir. Davayı açabilmek için gerekli sıfat, dava konusu şey üzerinde hak sahibi olan kişiye aittir.

Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir.

Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir.

Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan ( husumetten ) reddedilir.

Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.

Dava ehliyeti neye göre belirlenir?

Dava ehliyeti, medenî hukuktaki fiil ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir. Burada gerçek ve tüzel kişi ayrımı yapılmaksızın, medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olanların dava ehliyetine de sahip olacağı ifade edilmiştir.

Dava ehliyetine kimler sahip?

Dava ehliyeti, kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci (vekil) aracılığı ile bir davayı (davacı veya davalı olarak) takip etme ve usul işlemleri yapabilme ehliyetidir (m. 71, I; AvK. m. 35, II).

Medenî hakları kullanma (fiil) ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler, dava ehliyetine de sahiptir (m. 51).

Dava ehliyeti dava şartıdır (m. 114, I/d). Bu husus davanın her aşamasında hâkim tarafından incelenebilir; taraflar da davanın sonuna kadar bunu ileri sürebilirler(m. 115).

Taraf ehliyeti aynı zamanda usul işleminin geçerlilik koşuludur. Bu eksik ise yapılan işlem geçerli değildir. Ancak bu geçersizlik iyileştirilebilir.

Objektif dava ehliyeti nedir?

Fiil ehliyetinin unsurlarından; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin objektif dava açma ehliyeti tamdır.

Ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlıların kural olarak dava açma ehliyetleri yoktur. Bunlar adına yasal temsilcileri tarafından dava açılır.

Pasif dava ehliyeti ne demek?

Dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Bir sübjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kişi, o hakka uymakla yükümlü (borçlu) olan kişidir (davalı sıfatı: pasif husumet ehliyeti).

Subjektif dava yığılması nedir?

Birden fazla kişinin davası birlikte açıldığı için buna sübjektif dava birleşmesi veya dava arkadaşlığı denilmektedir.

Dava arkadaşlığı mecburi ve ihtiyari dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılır.

HMK 50 (Taraf Ehliyeti) Emsal Yargıtay Kararları

YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/5208 Karar : 2018/8002 Tarih : 17.09.2018

HMK 50. Madde

Taraf Ehliyeti

Davacılar, 16.09.2006 tarihli Tapu İfrazı İçin Anlaşma“ başlıklı sözleşme ile davalıların müşterek murisi … ve …‘in …‘de bulunan 106 parsel sayılı taşınmazın ifrazı ve ifraz edilecek kısımda birer katlık haklarının bulunduğu hususunu kabullendiklerini, ifraz işlemi sonrası bu yere …‘in 1 kat, davalıların murisi …‘in ise 3 kat olmak üzere 4 katlı bina inşa ettiklerini, kendilerine arsa payı karşılığı birer katın ödeneceği sırada davalıların murisi …‘in vefat ettiğini ve sonrasında da taleplerine rağmen mirasçı davalıların bugüne kadar kendilerine bedel ödemediğini beyan ederek her bir davacı için 20.000,00’er TL toplamdan 40.000,00 TL`nin davalılardan dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.

davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, davacı … için 11.118,00 TL, davacı … için 11.118,00 TL olmak üzere toplam 22.236,00 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; hüküm, davalılarca temyiz edilmiştir.

1-Dosyanın incelenmesinde davacı …‘in karar tarihinde sonra 12.05.2016 tarihinde vefat ettiği, dosya içerisinde bulunan … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2017/297 Esas 2017/345 Karar Sayılı ilamında …‘in mirasının 6 pay kabul edilerek 2 payın …‘e, 2 payın …‘e, 2 payın …‘e, 1 payın …`e aidyetine, verasetin bu şekilde sübutuna karar verildiği anlaşılmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 50. maddesinde medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanların, davada taraf ehliyetine de sahip olduğu düzenlenmiştir. Kanunun 114/1-d maddesinde ise taraf ehliyeti, dava şartları arasında sayılmıştır. Müteveffa …‘in terekesinde, mirasçıları arasında elbirliği mülkiyeti hükümleri geçerlidir. Elbirliği halinde mülkiyet hükümlerine tabi bulunan bir terekede, terekeye ilişkin tüm tasarruf işlemlerinin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 640 ve 702. maddeleri uyarınca, tüm mirasçılar tarafından birlikte yapılması zorunlu olup, tasarrufi işlem niteliğindeki davanın da tüm mirasçılar tarafından birlikte yürütülmesi gerekir. Ancak, mirasçılardan … ve …`in dosyada aynı zamanda davalı olması sebebiyle menfaat çatışması bulunduğundan, mahkemece, terekeye temsilci tayin ettirilerek taraf teşkilinin sağlanması, bundan sonra işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu sebeple karar usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bent uyarınca davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/09/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/4772 Karar : 2018/372 Tarih : 18.01.2018

HMK 50. Madde

Taraf Ehliyeti

Asıl ve birleştirilen dava, elatmanın önlenmesi ve yıkım istemlerine ilişkindir.

Mahkemece, davalıların davacıya ait taşınmazlara kötüniyetli olarak müdahale ettiklerinin keşfen saptandığı gerekçesi ile müdahalenin önlenmesi ve yıkım davasının kabulüne, davalıların temliken tescil talebine ilişkin usulen açılmış bir davanın bulunmaması nedeni ile bu hususta karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir .

Davalılardan …tarafından süresinde nispi temyiz harcını yatırmadığı gerekçesiyle mahkemece 15.09.2017 tarihli ek kararı ile bu davalının temyiz talebinden vazgeçmiş sayılmasına karar verilmiş, adı geçen davalı tarafından işbu ek karar ve gerekçeli karar için adli yardım talepli olarak temyiz talebinde bulunulmuştur.

Bilindiği üzere adli yardım, fakir bir kimsenin bir davanın gerektirdiği oldukça kabarık olan harç ve masrafları sağlayamaması durumunda, bu mali külfetlerden geçici olarak muaf tutulmasıdır.(…334 – 340. md.) 6100 sayılı HMK’nin 336. maddesine göre adli yardımın, asıl talep veya işin karara bağlanacağı mahkemeden; icra ve iflas takiplerinde ise takibin yapılacağı yerdeki icra mahkemesinden isteneceği, Kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebinin ise bölge adliye mahkemesine veya Yargıtay’a yapılacağı düzenlenmiştir.

Aynı Kanun’un adli yardım talebinin incelenmesi başlıklı 337.maddesinde mahkemenin, adli yardım talebi hakkında duruşma yapmaksızın karar verebileceği düzenlenmiş, 11.04.2013 gün ve 6459 sayılı Kanun’un 23.maddesi ile eklenen cümle ile de, talep hâlinde incelemenin duruşmalı olarak yapılacağı, adli yardım taleplerinin reddine ilişkin mahkeme kararlarında sunulan bilgi ve belgelerin kabul edilmeme sebebinin açıkça belirtileceği düzenlemesi getirilmiştir.

Yine, 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonunda adli yardım talebi hakkında verilen kararlara karşı itiraz yasa yoluna gidilebileceği; buna göre adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı, tebliğinden itibaren bir hafta içinde kararı veren mahkemeye dilekçe vermek suretiyle itiraz edilebileceği, kararına itiraz edilen mahkemenin, itirazı incelemesi için dosyayı o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise aynı işlere bakmakla görevli en yakın mahkemeye göndereceği, itiraz incelemesi neticesinde verilen kararın kesin olacağı düzenlenmiştir.

Ayrıca, 6100 sayılı HMK’nin 337/son maddesinde adli yardımın daha önce yapılan yargılama giderlerini kapsamayacağı da hüküm altına alınmıştır.

Hemen belirtilmelidir ki, adli yardım ancak derdest olan bir davada asıl talep veya işin karara bağlanacağı mahkemeden; Kanun yollarına başvuru sırasında ise bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay’dan istenebilecektir. Bir diğer deyişle esas hakkında verilen karar kesinleştikten sonra artık kesinleşen dosyada adli yardım talep edebilmek imkânı bulunmamaktadır. (Y.HGK’nin 14.06.2013 gün ve 2013/19-1017 E, 2013/832 K. sayılı ilamı)

Somut olayda, talepte bulunan davalının yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığı ve adli yardım talebinin yerinde olduğu anlaşılmış olmakla (HMK’nin m.336/2) adli yardım talebinin kabulüne ve mahkemece verilen 15.09.2017 tarihli ek kararın kaldırılmasına karar verildi. İşin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; asıl ve birleştirilen dosyalarda davacının kayden maliki olduğu dava konusu 757 ada 1 ve 2 parseller ile 758 ada 1 parsel sayılı taşınmazlara davalılarca yapılan müdahalenin keşfen saptanması nedeniyle elatmanın önlenmesi ve yıkım taleplerinin kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından, davalıların aşağıdaki bentler dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine;

Ne var ki, davaların birleştirilmesi halinde birleştiren davalar ayrı dava olma özelliğini koruduklarından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 297/2. maddesi de gözetilerek her bir dava hakkında ayrı ayrı hüküm oluşturmak gerektiğinin düşünülmemesi doğru olmadığı gibi, yıkımına karar verilen kısımların 30.05.2013 tarihli fen ve harita mühendisi bilirkişiler raporunda ayrı ayrı gösterildiği üzere, dava konusu diğer parsellerde de kaldığı gözetilmeksizin sadece 757 ada 1 parselle ilgili olarak hüküm kurulması da doğru değildir. Yine birleştirilen davalarda davalıların her birinin kullandığı yerlerin değerleri üzerinden ayrı ayrı harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken taşınmazların toplam değerleri üzerinden harç ve vekalet ücretine karar verilmesi de isabetsizdir.

Öte yandan, dava devam ederken taraflardan birinin ölmesi halinde ölen kişinin taraf ehliyeti son bulur.(HMK m.50) Bu durumda, davanın ölen tarafın mirasçıları tarafından ya da onlara karşı yürütülmesi, bu nedenle davadan usulen haberdar edilmeleri ve hükmün de mirasçılar hakkında verilmesi gerekir.Bu husus dava şartı olduğundan (HMK m. 114/1-d) mahkemece re’sen gözetilmesi zorunludur.

Somut olaya gelince, birleştirilen dava davalılarından … 24.09.2013 tarihinde öldüğünden, mirasçıları davaya dahil edilmiş ve davaya mirasçılar aleyhine devam edilmiştir.

Ne var ki, mahkemece hüküm, yargılama sırasında ölen davalı …’in mirasçıları hakkında değil ölü kişi hakkında verilmiştir.

Hal böyle olunca, hükmün ölü kişi …’in mirasçıları hakkında verilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilerek TMK.’nin 28.maddesi uyarınca ölüm ile kişilik ve HMK’nin 50. maddesi gereğince de taraf ehliyeti son bulduğu halde ölü kişi hakkında karar verilmesi de isabetsizdir.

Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/16648 Karar : 2017/5031 Tarih : 6.06.2017

HMK 50. Madde

Taraf Ehliyeti

Kadastro sırasında … İlçesi, … köyü 130 ada 19 parsel 1.843,54 m2, 130 ada 20 parsel 1.499,94 m2, 162 ada 7 parsel 2.174,03 m2, 162 ada 13 parsel 1.006,00 m2, 180 ada 2 parsel 1.218,05 m2, 250 ada 2 parsel 6.293,66 m2 yüzölçümleri ile fındık bahçesi vasıflarıyla, 156 ada 1 parsel 2.639,06 m2 yüzölçümü ile iki katlı kargir ev, iki katlı ahşap ev, samanlık ve tarlası vasfıyla … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/23 esas sayılı dosyasında davalı olduklarından bahsedilerek malik haneleri açık olarak tespit görmüşlerdir.

Davacı 22.03.2005 tarihli dilekçesinde sınırlarını bildirdiği taşınmazların tapuda kayıtlı olmadığını, irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının yararlarına oluştuğunu iddia ederek, Medeni Kanunun 713. maddesi hükmüne göre 1/2`şer hisse ile kendisi ve davalı kardeşi adına tescillerini istemiştir.

Dava konusu taşınmazlar hakkında kadastro tutanağı düzenlenmesi üzerine dava dosyası, … Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararıyla … Kadastro Mahkemesine bu mahkemenin de kapanması neticesinde … Kadastro Mahkemesine devredilmiştir.

Mahkemece 156 ada 1 parsel, 162 ada 7-13 parsel, 130 ada 19-20 parsel sayılı taşınmazlar yönünden açılan davanın reddi ile, hisseleri oranında dahili davalılar adına; 250 ada 2 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddi ile 07/11/2014 tarihli fen bilirkişisi raporunun da (A) ile gösterilen 1089,40 m2’lik kısmın orman vasfı ile Hazine adına, (B) ile gösterilen 5.204,26 m2`lik kısmın ise hisseleri oranında dahili davalılar adına; 180 ada 2 parsel sayılı taşınmaz yönünden açılan davanın kabulü ile 1/2 payının davacı … adına geri kalan kısmın hisseleri oranında dahili davalılar adlarına tapuya tesciline karar verilmiş hüküm davacı vekili ve dahili davalı … Yönetimi temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, Medeni Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazların tescili istemine ilişkindir.

Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 3402 sayılı yasaya göre orman kadastro yapılmıştır.

İncelenen dosya kapsamına göre, dava davacı gerçek kişi tarafından, davalı … Köy Tüzel Kişiliğine karşı husumet yöneltilerek açılan tapusuz taşınmazın tescili istemine ilişkin olup yörede yapılan kadastro çalışmaları neticesinde taşınmaz hakkında malik hanesi açık bırakılmak suretiyle kadastro tutanağı düzenlenmesi nedeniyle dosya görevli Kadastro Mahkemesine devredilmiştir. 6100 sayılı HMK`nın 50. maddesinde medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanın davada taraf ehliyetine de sahip olacağı, 51. maddesinde dava ehliyetinin medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirleneceği, 114/d maddesinde ise taraf ve dava ehliyetinin dava şartlarından olduğu ve 115. madde uyarınca da mahkemenin dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştıracağı belirtilmektedir.

4721 sayılı TMK`nın 47, 48, 49 ve 50. maddelerinde de tüzel kişiliğin kazanılması, hak ehliyeti ile fiil ehliyeti ve bunun kullanılmasına ilişkin hükümler yer almaktadır.

442 sayılı Köy Kanununun 37/7 maddesi uyarınca da köy tüzel kişiliği adına dava açmak ve açılan davayı takip yetkisi köy muhtarına aittir. Köy muhtarının hukuki bir engelinin çıkması durumunda bu yetki aynı Kanunun 33/b maddesine göre köy derneğinin seçeceği temsilciye tanınmıştır.

Ancak, On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 6360 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince;

1)Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Ordu, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür.

2)Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun Büyükşehir Belediyelerinin sınırları il mülki sınırlarıdır.

3)Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır.

Aynı Kanunun Geçici 1. maddesinin onüçüncü fıkrasında; “1. maddeye göre tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerin mahkemelerde süren davalarında katıldıkları ilçe belediyesi taraf olur” hükmü yer almaktadır.

Bu hüküm Kanunun “Yürürlük” başlıklı 36. maddesi uyarınca ilk mahalli idareler genel seçiminin yapıldığı 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

Somut olaya gelince; davalı köyün 6360 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen hükümleri gereğince tüzel kişiliği kaldırılarak mahalle olarak … ilçesinin belediyesine katılması nedeniyle görülmekte olan davada taraf sıfatı kalmamıştır. Hal böyle olunca, mahkemece; 6360 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin onüçüncü fıkrası gereğince, davalı köyün bağlı bulunduğu İlçe Belediye Başkanlığı yanı sıra Büyükşehir Belediye Başkanlığının davaya katılımları sağlanarak taraf teşkili oluşturulmalı, delilleri toplanmalı, ondan sonra davanın esası hakkında bir karar verilmelidir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekili ve dahili davalı … Yönetimi temsilcisinin temyiz istemlerinin kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 06/06/2017 günü oy birliği ile karar verildi.