Nafaka Nedir?
Türk Dil Kurumu sözlüğünde nafaka: “Geçinmek için gerekli olan şeylerin bütünü, geçimlik.” ve “Birinin geçindirmekle yükümlü olduğu kimselere mahkeme kararıyla bağlanan aylık.” şeklinde tanımlanmıştır.
Nafaka, Türk Medeni Kanunumuzda düzenlenmiş olan hallerin varlığı halinde, mahkeme kararıyla: Bir eşin, diğer eşe veya bir kişinin, yardıma muhtaç olan yakınına(örneğin babasına, annesine, çocuğuna vb. gibi) ödemekle yükümlü tutulduğu ödenektir.
Kelime anlamı ile Türk Dil Kurumu sözlüğünde: “Geçinmek için gerekli olan şeylerin bütünü, geçimlik.” ve “Birinin geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimselere, mahkeme kararıyla bağlanan aylık.” şeklinde tanımlanmıştır.
Sanılanın aksine nafaka, yalnızca boşanan eşler arasında uygulanacak olan bir hukuki müessese değildir.
Kişi, yardıma muhtaç olan yakınına da “yardım nafakası” adı altında bir ödeme yükümlülüğü altında bulunabilir.
Türk Medeni Kanunumuz;
- Tedbir nafakası,
- Yoksulluk nafakası,
- İştirak nafakası,
- Yardım nafakası
olmak üzere 4 çeşit nafaka tipini düzenlemektedir. Bu nafaka türlerinden tedbir nafakası, yoksulluk ve iştirak nafakaları boşanma davaları ile ilgili olup, yardım nafakasının kural olarak boşanma davası ile bir ilgisi yoktur.
Bu kuralın istisnası reşit olmuş olan ve eğitimine devam eden ergin çocuğun yardım nafakası talebidir.
Nafaka, Türk Medeni Kanunumuzda düzenlenmiş olan bazı hallerin varlığı halinde mahkeme kararı ile bir eşin, diğer eşe veya bir kişinin, yardıma muhtaç olan yakınına ödemekle yükümlü tutulduğu ödenektir; yani nafaka yalnızca boşanan eşler arasında uygulama alanı bulan bir hukuki müessese değildir.
Nafaka ile ilgili terimler
Nafaka Yükümlüsü: Nafakayı ödemekle yükümlü bulunan kişiyi ifade eder. Nafakayı kim ödeyecektir? Nafakayı ödemekle yükümlü tutulacak eş hangisidir? gibi sorular nafaka yükümlüsünü ifade etmektedir.
Nafaka Alacaklısı: Nafaka kimin için verilecektir? Eş için mi, çocuklar için mi? Hangi Çocuklar İçin? Bu ve benzeri sorular nafaka alacaklısını belirler.
Nafaka Türü: Nafaka çocuk için ise İştirak Nafakası, Eş için ödenecek ise Yoksulluk Nafakası olarak isimlendirilecektir.
Nafaka Miktarı: Her bir nafaka türü ve her bir nafaka alacaklısı için ayrı ayrı ve net bir şekilde belirlenecektir.
Nafaka, boşanma davası sürdüğü müddetçe ve boşanma akdi mahkeme kararıyla gerçekleştiğinde maddi olarak zor duruma düşen eşe her ay düzenli olarak ödenen paraya verilen addır. Bu nedenle bazı şartlar bulunmaktadır. Bu şartlar neticesinde kişiler mahkeme yoluyla nafakalarını alabilme hakkı kazanırlar.
Nafaka Çeşitleri Nelerdir?
Nafaka almanın 3 farklı şartı bulunmaktadır. Bunlar;
Tedbir nafakası: Mahkeme süresi boyunca hakimin kararı gereği ödenir. Tedbir nafakası, boşanma davası öncesinde veya esnasında talep edilebilecek olup, ekonomik olarak daha elverişsiz durumda olan eşe diğer eşin ödeyeceği nafaka türüdür. Bu nafakaya hükmedilebilmesi için kusur şartı aranmaz. Örneğin, ne kadar tartışma konusu olsa da: Aldatan eş dahi tedbir nafakası alabilecektir.
Yoksulluk nafakası: Kadının boşanma sonrası yoksulluğa düşmesi neticesinde ödenir. Boşanma hükmüyle birlikte somut olayın gereklerine göre boşanmada daha ağır kusurlu olmayan, ekonomik olarak yoksulluğa düşecek olan ve diğer eşe nazaran ekonomik olarak daha elverişsiz durumda olan eşe, diğer eşin ödeyeceği nafaka türüdür.
İştirak nafakası (çocuk bakım nafakası): Çocuğun 18 yaşına gelene kadar geçim ve masraflarının anne veya baba tarafından karşılandığı nafaka türüdür.
Bu nafaka türleri hem dava sürecince hem de dava sonuçlandıktan sonra da alınabilir. Velayet kendisine bırakılmayan eşin, ergin olmayan müşterek çocuğun giderlerine kendi ekonomik imkanları doğrultusunda katılması amacıyla hükmedilen nafaka türüdür. İştirak nafakası, yargılama sonucunda müşterek çocukların velayet hakkını alan eşe ödenir. Velayet hakkı kendisine bırakılan eş, söz konusu iştirak nafakasını çocuğun giderlerinde kullanır ve böylece diğer eşin de müşterek çocukların giderlerine ekonomik olarak katılımı sağlanarak çocuğun üstün yararı ilkesine uygun yasal ve ekonomik bir zemin oluşturulmuş olur.
Bir çift eğer anlaşmalı boşanma davası ile veya çekişmeli boşanma davası ile evlilik birliğini sonlandırmaya karar verdiyse kadın tarafının geçimine yardımcı olmak zorundadır.
İş bulana veya eski eş evlenene kadar yoksulluk nafakası öder. Kadın eğer talepte bulunmazsa mahkeme de bu yönde karar alır.
Yardım nafakası: İhtiyaç halinde bir kişinin, yardım etmekle yükümlü olduğu yakınlarına ekonomik destek vermesi amacıyla hükme bağlanan nafaka türüdür. Kişilerin yardım etmekle yükümlü oldukları kişiler, Türk Medeni Kanunumuzun ilgili maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır: Türk Medeni Kanunumuzun 364/1. maddesi gereği herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğünü yerine getirmeyenler aleyhine yardım nafakasına hükmedilebilir.
Ergin olmuş olan çocuk için iştirak nafakasına hükmedilemeyeceğinden bahsetmiştik. Ergin çocuklar için diğer tüm şartlar(TMK 328/2. ve 364. maddesi vd. hükümlerinde yer alan şartlar) da sağlanıyorsa iştirak değil, yardım nafakası talep edilebilecektir. Bu talebi artık ergin olan çocuğun bizzat kendisi yapacaktır ve ergin çocuğun açacağı bu davanın sonucunda yardım nafakasına hükmedilmesi durumunda artık ödemeler bizzat çocuğun kendisine gerçekleştirilecektir.
Türk Medeni Kanunumuz tedbir nafakası, yoksulluk nafakası, iştirak nafakası ve yardım nafakası olmak üzere 4 çeşit nafaka tipini düzenlemektedir. Bu nafaka çeşitlerinden her biri, farklı bir hukuki statüye sahiptir; dolayısıyla her bir farklı çeşit nafaka türünde, hakkın doğması ve sona ermesi gibi hususlara ilişkin olarak farklılık arz eden ayırtılar söz konusu olagelmektedir. Bunlar arasında tedbir nafakası, yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası, boşanma davası esnasında ve sonrasında sonuçlarını doğuran ve boşanmaya ilişkin nafaka türleridir.
Yardım nafakası ise, aile hukukunun konu alanına girmekle birlikte spesifik olarak boşanma ile alakalı değildir. Yardım nafakası, yardım edilmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan altsoyu ile üstsoyu ve kardeşlerine kanunen yardımda bulunması gerekecek olan kimselerin ödemek durumunda kalacağı nafaka türüdür.
TMK m.175’e göre: “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.
Görüldüğü üzere, kanun koyucu, hâkimin yoksulluk nafakasına hükmedebilmesi için birtakım şartlar öngörmüştür.
Bunlardan ilki, eşlerden birinin boşanmaya hükmedilmesi sonucunda yoksulluğa düşecek olmasıdır. Yoksulluğun ortaya çıkıp çıkmadığının belirlenmesinde, yoksulluk nafakası istemini öne süren tarafın yaşadığı yerdeki yaşam koşulları (kira ücretleri, elektrik, su ve ısınma bedelleri gibi), onun çalışma iktidarına ve imkânına veya bir başka gelire (örneğin miras hissesine) sahip bulunup bulunmadığı göz önünde tutulmalıdır.
Bununla birlikte, talepte bulunulan tarafın, talebi öne süren tarafın ekonomik durumunu evli oldukları süreçte bulunduğu durumla aynı hale getirmesinin beklenmesi hakkaniyet esasına aykırılık teşkil eder.
Nitekim yoksulluk nafakasının amacı evliliğin sona ermesinden sonra diğer tarafın zenginleştirilmesi değil; yoksulluğa düşmesinin engellenmesidir.
Hal böyleyken, aleyhine yoksulluk nafakasına hükmedilmiş bulunan tarafın mali gücünün yüksek olması, nafakanın, diğer tarafı yoksulluktan kurtaracak miktardan daha fazla belirlenmesini gerektirmez.
Ayrıca, nafaka borçlusunun mali durumunun iyi olduğu gerekçesiyle yoksulluk nafakasının artırılmasına hükmedilmesi, hükmün, “tarafın yoksulluktan kurtarılması” amacıyla bağdaşmayacaktır.
4721 Sayılı TMK m.174 gerekçesi
Hükmün öngörmüş bulunduğu bir diğer şart, yoksulluk nafakası talep eden tarafın boşanmadaki kusurunun diğer taraftan daha ağır olmamasıdır.
Şartların oluştuğu halde, yoksulluğa düşecek olan taraf, karşı taraftan onun mali gücü ölçüsünde uygun bir nafaka verilmesini isteyebilir.
Taraflar nafaka miktarı ve süresi hususunda anlaşmakta serbesttirler.
Buna karşılık, böyle bir anlaşma hâkim tarafından onaylanmadıkça hüküm ifade etmeyecektir. Karşı tarafın mali gücünün belirlenmesinde, onun bakmakla yükümlü olduğu şahıslar, iş hacmi ve ödemelerinin göz önüne alınması gerekir.
Yoksa bir kişinin sırf büyük yahut iyi bir evde oturuyor olması, onun mali gücünün yüksek olduğunu göstermez. Şartları oluştuğunda, yoksulluk nafakası süresiz olarak istenebilir. Bu nafaka yükümlülüğü kural olarak, taraflardan birinin ölümü ile sonlanır.
Yalnız, bir kimseyi sırf bir başkası ile evlendiği gerekçesiyle, evlendiği kişiye ömür boyu bakmakla yükümlü kılmak hakkaniyete uygun değildir.
Bu sebeple kanun koyucu, TMK m.176/3’de yoksulluk nafakasının sona ereceği diğer halleri de belirterek bu yükümlülüğü yumuşatmıştır.
Buna göre, irat şeklinde ödenmesine hükmolunan nafakanın veya maddi tazminatın alacaklısı, bir başkasıyla evlendiği ya da resmi bir birlikteliği olmamasına rağmen fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğun sona ermesi ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde nafaka yahut tazminat alacağının sona ereceğini düzenlemiştir.
Alacağın sona ermesi, alacaklı tarafın bir başkasıyla evlenmesi yahut ölümü ile gerçekleşirse alacak hakkı kendiliğinden ortadan kalkar.
Buna karşılık, alacaklının resmi bir birlikteliği olmamasına rağmen fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğun sona ermesi veya haysiyetsiz hayat sürmesi halinde nafaka yahut maddi tazminat alacağı ancak mahkeme kararı ile sona erer.
Bazı hallerde, nafaka yükümlüsünün yahut nafaka alacaklısının mali durumlarının değişmesi mümkündür.
Bunun gibi, nafakanın miktarının artırılması yahut azaltılması hakkaniyet bakımından gerekli olabilir.
Nafaka alacaklısının mali durumunun iyileştiği halde, TMK m.176/3 uyarınca nafaka alacağının sona ereceğini belirtmiştik.
Buna karşılık, nafaka alacaklısının mali durumunun daha da kötüleştiği hallerde nafakanın artırılması veya nafaka yükümlüsünün mali durumunun kötüleştiği hallerde nafakanın azaltılması söz konusu olabilir.
Bu hallerde, mali gücü azalan nafaka alacaklısı, mahkemeden alacak miktarının artırılmasını talep edebileceği gibi, nafaka yükümlüsünün mali gücünde azalma olması halinde de nafaka yükümlüsü bu miktarın azaltılmasını talep edebilir.
Yalnız mahkemenin nafaka miktarını artırıp azaltabilmesi, bunun “irat biçiminde” ödeniyor olması koşuluna bağlıdır. A contratio yorumla söylenebilir ki, nafakanın sermaye biçiminde ödenmiş olduğu hallerde, bunun artırılması yahut azaltılması mümkün değildir.
Bunun dışında, TMK m.176/5’ e göre, tarafların talep etmesi halinde hakim, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın, tarafların gelecek yıllardaki sosyal ve ekonomik durumlarına göre de ne miktarda ödeneceğine karar verebilir.
Bu halde, taraflardan biri, daha sonradan hakkaniyet yahut mali durumdaki değişmeler nedeniyle nafakanın artırılması yahut azaltılması isteminde bulunamaz.
Son olarak, evliliğin sona ermesinden doğan bütün dava hakları (yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat talepleri), boşanmanın kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Nafaka talebi hususunda yetkili mahkeme, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemeleridir.
Kimler Nafaka Alır?
- İş sözleşmesi sonlandırılanlar,
- İşten çıkartılan kişiler / işten kovulan kişiler,
- Evlilik boyunca boşanma sonrasında ev içinde emek harcayan ev hanımları,
- Asgari ücretle çalışan kişiler,
- Düşük gelire sahip olduğunu kanıtlayanlar veya geliri olmayan kişiler,
- Düzenli bir geliri olmayan,
- Geçici işlerde çalışan kişiler,
- Mevsimlik çalışanlar.
Nafaka türleri yukarıda belirttiğimiz şartlara göre kişilere ödenmektedir.
Bu belirtilen şartların yerine gelmesi ile kişi bu hakkı kazanır.
Ayrıca boşanma hükmü kesinleştikten sonra tedbir nafakası alınamaz. Çünkü boşanma öncesinde alındığından dolayı kişi sadece yoksulluk nafakası veya iştirak nafakasını boşanmadan sonra alabilmektedir.
Kimler Nafaka Alamaz?
Boşanma sonrasında yoksulluk nafakası şartları bulunmaktadır.
- Bu şartlar kimlerin yoksulluk nafakası alamayacağını belirlemek içindir.
- Resmi bir şekilde evli olmayan iki farklı cinsin bir evde evli gibi yaşaması,
- Maddi açıdan zorluk çekmeyecek kadar gelire sahip kişiler,
- Çalıştığı işten geliri olan, dul aylığı, emekli maaşı veya yaşlılık maaşı gibi gelirleri olan,
- Geçimini sağlayacak ölçüde sosyal yardım alan, kira gibi geliri olan, yurtdışından farklı bir gelire sahip kişiler,
- Herhangi bir nedenle işsizlik maaşı alan kişiler Bir meslek sahibi olup kendi isteğiyle mesleğinden vazgeçenler,
- Meslek sahibi olup mesleğini yapmayan ve kazanç elde edecekken bu kazançtan vazgeçen kişiler,
- Bir mevduat hesabında belirli miktar parası bulunup bu paranın faiz geliri olan kişiler,
- Eşi ile aynı gelire sahip veya eşinden fazla geliri olan kişiler.
Yukarıda belirtilen maddeler neticesinde herhangi birinin olması, kişinin yoksulluk nafakası almasının önüne geçecektir.
Nafaka Nasıl Hesaplanır?
Nafaka hesaplaması yapılırken kişinin maaşı, yaptığı iş veya sahibi olduğu şirket, yaşadığı yer, itibarı ve talep edenin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak uygun ve hakkaniyetli bir miktara hakim hüküm kılacaktır.
Ayrıca burada alınan kararda esas konu nafaka ödeyen kişinin de zora düşmemesidir.
Çünkü asgari ücretle çalışan birinin ödediği tutar ile azami ücret kazanan kişinin ödeyeceği tutar farklı olmaktadır.
Bunun için herhangi hesaplama aracı bulunmamaktadır.
Çünkü mahkemede hakim kararı esastır.
Tanıkların dinlenmesi sürecinden kişilerin gelirlerine, durumlarına ve taleplerine göre değişiklik göstermektedir.
Nafaka Nasıl Talep Edilir?
Nafaka, boşanma davası ile birlikte talep edilebileceği gibi; boşanma davasının sona ermesi ve kesinleşmesi akabinde 1 yıllık süre içerisinde ayrıca açılacak olan bir nafaka artırım davası ile birlikte de talep edilebilmektedir.
Nafakaya ilişkin olarak ileri sürülen davalarda kural olarak taleple bağlılık kuralının dikkate alınması ve gözden kaçırılmaması gerekir. Ancak tedbir nafakası ve iştirak nafakasının hakimin takdir yetkisinin mevcudiyeti ile kamu düzenine ilişkin statüleri nedeniyle hakim tarafından resen karara bağlandığı da görülebilmektedir.
Yine de riske girmemek ve olası hak kayıplarını önlemek adına aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi elzemdir:
Aksini gerektiren özel bir durum yoksa, boşanma davası ile birlikte dava dilekçesinde yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası talebinde bulunulmalı; ek olarak ara karar ile dava müddetince tedbir nafakasına hükmedilmesi talep edilmelidir.
Tedbir nafakası, boşanma davasının her aşamasında ileri sürülebileceği gibi, taraflarca ileri sürülmemiş olması halinde hakim tarafından resen tedbir nafakasına hükmedilebilir.
Boşanma davası kesinleştikten sonra yoksulluk nafakası ve/veya iştirak nafakası talebiyle ayrıca bir dava açılabilir, ancak bu davanın boşanma kararının kesinleşmesi akabinde bir(1) yıl içerisinde açılması gerekmektedir.
Talep halinde hakim tarafından irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceği hususu ayrıca karara bağlanabilir.
Nafaka Nasıl Artırılır?
Halihazırda hükmedilmiş olan nafaka miktarının, artış oranı(hakim tarafından belirli bir artış oranı öngörülmüşse) uyarınca artırılmış olmasına rağmen yetersiz kaldığı durumlarda nafakanın artırılması talebinde bulunulabilir.
Nafakanın artırılabilmesi için devam etmekte olan boşanma davasında nafakanın artırılmasına ilişkin talepte bulunulabileceği gibi, boşanma davasının kesinleşmiş olması halinde ayrıca bir nafaka artırım davası açılabilir.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da şudur:
Boşanmanın kesinleşmesi akabinde, daha önce talep edilmemiş olan nafakanın talep edilmesi için 1 yıllık hak düşürücü süre söz konusu olmaktadır. Ancak nafaka talep edilmiş ve boşanma davası ile birlikte karara bağlanmışsa, yalnızca nafakanın artırılmasına ilişkin olarak açılacak olan dava, nafaka sona erene kadar açılabilecektir.
a) Boşanma Davası Devam Ederken Ara Kararla Hükmedilen Nafakanın Artırılması
Boşanma davası devam ettiği sürece tedbir nafakasının artırılması, boşanma davasına bakmakta olan hakimden talep edilebilir. Çekişmeli boşanma davaları, özellikle çok tanıklı dosyalarda ilk derece aşamasında 1.5 – 2 sene kadar sürebilmektedir.
Dolayısıyla tarafların enflasyon ve gelir durumu, dava boyunca değişiklilik gösterebilmektedir. Örneğin 2023 yılında açılmış olan bir davada aylık 15.000 Türk Lirası geliri olan nafaka yükümlüsünün gelirinin, 2024 yılında 25.000 Türk Lirasına yükselmesi halinde, nafaka yükümlüsünün geliri oranında evlilik ve çocuk giderlerine katılması gerekeceğinden dolayı nafakanın da artırılması gerekecektir. Bu durumda nafaka artırımına ilişkin olarak talep dilekçesi verilebileceği gibi, duruşmada sözlü olarak da talepte bulunulabilir.
Ancak duruşma öncesinde talep dilekçesi verilip, eğer varsa dilekçe ekinde nafaka artırım talebini destekleyen delillerin sunulmasına rağmen mahkeme tarafından talebe ilişkin olarak olumlu veya olumsuz herhangi bir ara karar kurulmaması halinde duruşma esnasında sözlü olarak hatırlatılması tavsiye edilmektedir.
b) Boşanma Davası Bittikten Sonra Nafaka Artırım Davası
Boşanma davası bittikten ve kesinleştikten sonra nafaka artırım davası, boşanmada talep edilmeyip sonradan talep edilen nafaka davası ile sıklıkla karıştırılmaktadır. Boşanma davasının kesinleşmesi akabinde nafaka davası açılabilmesi için 1(bir) yıllık hak düşürücü süre söz konusu olmaktadır. Ancak nafaka artırım davasının açılabilmesi açısından bu neviden herhangi bir sınırlama söz konusu değildir; nafaka yükümlülüğü devam ettiği sürece açılabilir.
Nafaka Artırım Davası
Nafaka artırım davası, boşanma davasının kesinleşmesi akabinde nafaka miktarının güncel duruma, tarafların gelir durumlarına veya değişen ekonomik koşullara uygun hale getirilmesi için açılacak olan davadır.
Nafaka artırım davası açılmaksızın tarafların kendi aralarında anlaşmaları sonucunda nafakanın uygulamada artırılması mümkün ise de, bu neviden sözlü bir anlaşmanın herhangi bir şekilde icra edilebilmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla hukuki olarak icra edilebilir nitelikte bir karar alınabilmesi için mahkemeden nafakanın artırılmasına karar verilmesi talep edilebilmektedir.
a) Nafaka Artırım Davası Şartları
Türk Medeni Kanunumuzun 176. maddesinin 4. ve 5. fıkraları ile 331. maddesi, nafaka artırım davasının hukuki dayanaklarını meydana getirmektedir. Türk Medeni Kanunumuzun 176. Maddesinin 4. ve 5. Fıkralarına Göre: “Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”
Kanun metninden açıkça anlaşılabileceği üzere, istem halinde hakim tarafından nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceği yani nasıl artış göstereceği de hükme bağlanabilir.
Ancak bu hususun ayrıca ve spesifik olarak talep edilmesi gerektiği hususu unutulmamalıdır.
Türk Medeni Kanunumuzun 331. Maddesine Göre: “Durumun değişmesi hâlinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.”
Nafaka miktarının artırılması için, tarafların mali durumlarının değişmesi ve hakkaniyetin, yani somut olay adaletinin nafakanın artırılmasını gerektirmesi şartları aranmaktadır.
Bu şartları somutlaştırmamız gerekirse:
- Nafaka yükümlülüğünün sona ermemiş olması
- Nafaka alacaklısının giderlerinin artması veya iştirak nafakası söz konusu ise çocuğun ihtiyaçlarının artması,
- Güncel nafaka miktarı ile nafaka alacaklısının elde ettiği alım gücünün, enflasyona karşı erimesi ve güç kaybetmesi,
- Nafaka yükümlüsünün gelir durumunun ve refah düzeyinin artması
- Yoksulluk nafakası alacaklısının evlenmesi,
- İştirak nafakası bağlanan müşterek çocuğun 18 yaşına gelmesi.
Yardım nafakası bağlanan kişinin ihtiyaç durumunun ortadan kalkması veya nafaka yükümlüsünün vefat etmesi gibi nafaka yükümlülüğünün sona ermesine sebebiyet verecek hallerde daha önce açılmış olan nafaka artırım davasının konusuz kalması söz konusu olacaktır.
b) Nafaka Artırım Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Nafakanın artırılması için açılacak olan davalarda görevli mahkeme Aile Mahkemesidir.
Aile Mahkemesinin bulunmadığı yerlerde Asliye Hukuk Mahkemeleri, Aile Mahkemesi sıfatıyla bu davalara bakabilir.
Nafaka artırım davalarında yetkili mahkeme ise, Türk Medeni Kanunumuzun 177. maddesi gereğince nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesidir.
Yargılama sürecinin gereksiz yere uzamaması adına görevli ve yetkili mahkemelerin dikkatle ele alınması ve dava açılırken ilk iş bu hususların belirlenmesi tavsiye edilmektedir.
Türk Medeni Kanunumuzun 177. Maddesine Göre: “Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.”
c) Nafaka Artırım Davasında Vekalet Ücreti
Nafaka artırım davalarında vekalet ücreti, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi(AAÜT)’nin 9. maddesi uyarınca hükmolunan nafakanın bir yıllık toplam tutarı üzerinden AAÜT’nin üçüncü kısmına uygun bir şekilde nispi olarak belirlenir.
d) Nafaka Artırım Davasında Temyiz ve İstinaf Sınırlarının Belirlenmesi
Nafaka artırım davalarında temyiz ve istinaf sınırlarının belirlenmesi, yıllık toplam nafaka miktarının belirlenmesi yoluyla gerçekleştirilir. Eğer yıllık toplam nafaka miktarı istinaf veya temyiz sınırının altında kalıyorsa, bu kanun yollarına başvurulması değer nedeniyle mümkün olamamaktadır.
Nafaka Ödenmezse Ne Olur?
Nafakanın ödenmemesi halinde nafaka yükümlüsü aleyhine icra takibi başlatılabilir.
Bu noktada tedbir nafakası ile diğer nafaka türleri arasında bir ayrım yapmak gerekir: Tedbir nafakası, ilamsız icra takibi yoluyla takibe konulabilmektedir.
Ancak iştirak nafakası, yoksulluk nafakası ve yardım nafakası için ilamlı icra yoluna gidilmesi gerekecektir.
İcra takibi sonucunda nafaka alacağının tahsil edilememesi durumunda: Ödenmeyen 3 aylık nafaka tutarı nedeniyle, nafaka alacaklısının şikayeti üzerine, nafaka yükümlüsünün 90(doksan) gün süreyle tazyik hapsine tabi tutulmasına karar verilebilir.
Güncel nafaka alacakları, hacizde birinci sırada işlem görecek olan alacaklardandır.
Boşandıktan kaç yıl sonra nafaka davası açılabilir?
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 178. maddesine göre Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Zamanaşımı
Madde 178 – Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Yargı Kararları:
1-) YHGK, T: 05.05.2010, E: 2010/8-231, K: 2010/255:
“… Taraflar 06.03.1987 tarihinde evlenmiş, 24.09.2002 tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar verilmiş, hüküm 30.06.2004 tarihinde kesinleşmiştir. … görülmekte olan dava ise bir yıllık zamanaşımı süresi geçirildikten sonra 06.11.2006 tarihinde açılmıştır. Davalı vekili süresinde sunduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Davanın zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa ilişkin kabul kararının verilmesi doğru görülmemiştir. … Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. … Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen uyuşmazlık; 2000 yılında ortak hayatın devam ettiği dönemde alınan ve davalı (kadın) adına tapuya tescili yapılan taşınmazın alımında yapıldığı ileri sürülen katkı payına ilişkin alacağın dava zamanaşımı süresinin ne olması gerektiği, burada varılacak sonuca göre, davanın yasal süresinde açılıp açılmadığı, noktalarında toplanmaktadır. … Yukarıda da değinildiği üzere, koca mensup olduğu sosyal çevre bakımından, zorunlu ihtiyaçlarla birlikte, normal yaşayış düzeyini sağlamakla yükümlü olduğuna göre, kadının gelirinden bunları karşılamak üzere sarfı gereken giderlere Medeni Kanunu’nun 190. maddesi uyarınca münasip katılma payı dışında kalan kısmının kocanın mal varlığını arttırmada kullanıldığının kabulü gerekir. … … B.K.’nun 125.maddesindeki “ bu kanunda başka suretle bir hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir” hükmündeki (her dava) sözcüklerini “bütün alacaklar” şeklinde anlamak gerekir … BK’nun 125’inci maddesi, sözleşme veya kanuni borç ilişkisi nitelendirmesine dayanan bir ayırıma gitmemiş, sadece kanunda başka bir düzenleme yoksa diyerek tüm borç kaynaklarından doğan alacaklar için, özel düzenlemeler saklı kalmak kaydıyla genel bir zamanaşımı süresi öngörmüştür … Yasa koyucu, bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, B.K.’nun “Müruru zamanın cereyanına mani olan ve müruru zamanı tatil eden sebepler” başlığı altında 132. maddenin 1. fıkrasının 3. bendinde aynen; “Nikâh devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin, diğeri zimmetinde olan alacakları hakkında” demek suretiyle, evlilik süresince zamanaşımının işlemeyeceğini, işlemeye başlamış ise, duracağını yasal teminat altına almıştır. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Taraflar 06.03.1987 tarihinde evlenmiş, 24.09.2002 tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar verilmiş, hüküm ise 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiştir. Davalı (kadın) adına tapuda tescili yapılan ve ortak hayatın devam ettiği dönemde (02.03.2000 tarihinde), satın alınan taşınmaza katkı sağlandığı ileri sürüldüğüne göre, iddia olunan hak, katkı payı alacağıdır. Yukarıda belirtildiği üzere, bu alacak, eşler arasında B.K.’nun genel hükümlerine tabi akdi ilişkiye dayanır. Bu akdi ilişki nedeniyle, B.K.’nun 125. maddesine göre, aksine düzenleme bulunmayan hallerde, her dava (bütün alacaklar) on (10) senelik dava zamanaşımı süresine tabidir. Söz konusu katkı payı alacağı bakımından, katkı sağlandığı ileri sürülen taşınmazın satın alındığı 02.03.2000 tarihi ile boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihi arasında, yani evlilik süresince, B.K.’nun 132. maddenin 1.fıkrası 3.bendine göre, zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır. Dolayısıyla, boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihinden itibaren on (10) senelik zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağına göre, eldeki davanın ise 06.11.2006 tarihinde açıldığı gözetildiğinde, katkı payına ilişkin alacak davasının yasal süresinde açıldığının kabulü gerekir. O halde, Özel Dairenin davacının katkı payı alacağına ilişkin davasının bir (1) senelik zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece “davanın B.K.’nun 125. maddesinde öngörülen on (10) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu” şeklindeki gerekçe ile direnilmesi yerindedir. …”
2-) Y. 8. HD, T: 29.05.2014, E: 2013/12755, K: 2014/10964:
“… Taraflar 24.12.1999 tarihinde evlenmiş, 05.04.2005 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne dair hükmün 29.06.2007 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. … Eşler arasındaki mal rejimi TMK’nun 225/2. maddesine göre boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir. Dava, katılma alacağına ilişkindir. TMK’nun 5. maddesine göre, Borçlar Kanunu’nun genel nitelikli hükümleri uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 646. maddesi (818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 544. maddesi) de Borçlar Kanunu’nu MK’nun mütemmimi kabul etmiştir. Edinilmiş mallara katılma rejimine tabi davalar bakımından zamanaşımı süresinin H.G.K.’nun 17.04.2013 tarih ve 2013/8-375 Esas, 2013/520 Karar sayılı kararıyla da belirtildiği gibi TMK’nun 5. maddesi yollamasıyla Türk Borçlar Kanunu’nun 146 (Borçlar Kanunu 125). maddesine tabi olduğu belirlendiğine göre, somut olayda uygulanması gereken zamanaşımı süresi 10 yıldır. …”
3-) Y. 8. HD, T: 29.03.2010, E: 2010/948, K: 2010/1424:
“… Davacı A.O. vekili evlilik birliği içinde edinilerek davalı kadın adına kaydedilen Ankara Çankaya’daki iki ev nedeni ile davalı aleyhine açtığı katkı payı alacağı davasında, mahkemece talep ettiği miktarla sınırlı olarak lehine hükmün kurulduğunu, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulduğunu açıklayarak daha önce açılıp kabul edilen miktar dışında kalan 231.137 TL katkı payı alacağının 29.11.2004 tarihinden itibaren faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, dava tarihinden itibaren 1 yıllık zamanaşımının geçtiğini, önceki asıl dava kesinleşmeden ek davanın açılamayacağını, faizin ise ancak dava tarihinden itibaren uygulanabileceğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece mal rejiminden kaynaklanan davaların bir yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerektiği, bir yıllık sürenin taraflar arasındaki evliliğin sona erdiği 27.05.2005 tarihinde başladığı, bu davanın ise bir yıllık sürenin geçmesinden sonra 09/11/2009 tarihinde açıldığı gerekçesiyle zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmesi üzerine, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Taraflar 15.11.1990 tarihinde evlenmiş, 8.11.2004 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün kesinleşmesi üzerine 27.11.2005 tarihinde boşanmışlardır. Dava konusu 2787 ada 15 parseldeki 5 numaralı daire 23.8.1996, 26568 ada 3 parseldeki 4 numaralı dubleks ev ise 30.12.1999 tarihinde satın alınarak davalı kadının adına tapuya tescil edilmiştir. Her iki taşınmaz da taraflar arasında mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde edinilmiştir. Evlilik birliği içerisinde davacı tarafından satın alınıp davalı adına tescil edilen her iki taşınmaz için açılan katkı payı alacağına ilişkin önceki davada Ankara 10. Aile Mahkemesinin 2006/431 Esas, 2008/1013 sayılı kararıyla Çankaya İlçesi Ayrancı Mahallesi 2687 Ada, 15 Parsel üzerinde bulunan 5 nolu bağımsız bölümde davacının katkı payının 100.935 TL, Çankaya İlçesi 26568 Ada 3 Parsel üzerinde bulunan 4 nolu bağımsız bölümde de 170.202 TL olarak hesaplandığı, her bir taşınmaz için istenilen 20.000’er TL katkı payı alacağının kabul edildiği, bu kararın davalı tarafça temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2009/286 Esas 2009/4607 Karar sayılı ilamı ile onandığı, davalı tarafın bu defa saklı tuttuğu fazlaya dair haklarını 5 nolu bağımsız bölüm için 80.925 TL, 4 nolu bağımsız bölüm için de 150.202 TL olmak üzere toplam 231.137 TL olarak katkı payı alacağı kapsamında istediği anlaşılmaktadır. Ne sebepten doğmuş olursa olsun “her türlü alacak” kural olarak zamanaşımına tabi olup mal rejimine yönelik katkı payı alacağı için de belirli bir süre sessiz kalınırsa bu hareketsizlik o alacağın artık dava edilmesine engel oluşturur. Başka bir anlatımla zamanaşımı söz konusu olur. 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihinden sonra evlilik birliği içinde edinilen mallarla ilgili açılan değer artış payı ve katılma alacağına ilişkin talepler bakımından TMK’nun 178. maddesinde yazılı 1 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması doğru ise de 1.1.2002 tarihinden önce 743 sayılı TMK’nun yürürlükte olduğu dönemde evlilik birliği içinde edinilen mallarla ilgili eşlerden birinin açtığı katkı payı alacağına ilişkin 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulanma Şekli Hakkındaki Kanun’un 1 ve 10. maddeleri de dikkate alındığında 1 yıllık zamanaşımı süresi uygulanamaz. Eldeki dava, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen iki parça taşınmazla ilgili katkı payı alacağına ilişkindir. Borçlar Kanunu 135. maddesindeki “bu konuda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava on senelik müruru zamana tabidir” hükmündeki (her dava) sözcüklerinin “bütün alacaklar” tarzında anlamak gerekir. Türk Medeni Kanunu’nun genel nitelikteki hükümler kenar başlığını taşıyan 5. maddesi uyarınca Borçlar Kanunu’nun zamanaşımına ilişkin bölümleri uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerinde uygulanır. Açıklanan nedenle davanın niteliği itibarıyla olayda 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Mahkemece boşanma kararının kesinleştiği tarihten eldeki davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği dikkate alınarak esasıyla ilgili deliller toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bir yıllık zamanaşımının geçtiği gerekçesi ile yazılı şekilde hükmün kurulması usul ve yasaya aykırıdır. …” Not: Karar metninde yer alan “135. madde” ifadesi “125. madde” olarak anlaşılmalıdır.
4-) Y. 8. HD, T: 09.06.2009, E: 2009/982, K: 2009/2991:
“… Taraflar 15.06.1995 tarihinde evlenmiş, 29.05.2006 tarihinde kesinleşen hükümle boşanmışlar, görülmekte olan dava bir yıllık süre geçtikten sonra 20.03.2008 tarihinde açılmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ‘Aile Hukuku’ adlı ikinci kitabının ‘Evlilik Hukuku’ başlıklı birinci kısım ikinci bölümünde bulunan 178. maddesinde; ‘Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar’ hükmü yer almaktadır. Maddenin gerekçesinde, ‘ … eşlerin yıllar sonra maddi ya da manevî tazminat ya da ilk kez istenilen yoksulluk nafakası dolayısıyla karşı karşıya gelmeleri önlenmek istenmiştir …’ denilmiştir. TMK’nın aynı kısım aynı bölümünde, boşanma, tazminat, nafaka ile birlikte mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme de yer almaktadır. Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalar, boşanma davasının eki niteliğinde değil ise de, evlilik birliği sona ermeden açılamaz; diğer bir anlatımla, boşanmaya bağlı olup, boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra bu hakların ileri sürülmesi mümkün olabilir, aksi hâlde tasfiye yapılamaz (TMK m. 225/2, 227). TMK’nın ‘Aile Hukuku’ ile ilgili ikinci kitabındaki düzenlemeler, TMK’nın 178. maddesi metni ve bu maddenin gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde; kanun koyucunun boşanan eşlerin karşılıklı olarak birbirlerine karşı maddi ve manevî her türlü dava haklarını 1 yıllık süre içerisinde kullanmalarını amaçladığı, bu süreyi sadece maddi-manevî tazminat ve yoksulluk nafakası ile sınırlı tutmadığı, boşanmanın sonucuna bağlı bulunan ve ancak boşanma kararının kesinleşmesi ile gündeme getirilebilecek olan mal rejimine ilişkin davaların da TMK’nın 178. maddesi hükmü kapsamında düşünülmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Aksini düşünmek kanun koyucunun amacı ve toplumsal gerçeklerle bağdaşmaz. Zira, eşlerin belki başkalarıyla yaptıkları ikinci ve daha sonraki evliliklerini takiben yıllar önce boşandıkları eşin mal rejiminden kaynaklanan istekleri ve dava tehdidi altında yaşamalarının hem kendileri, hem toplum düzeni bakımından olağan ve katlanılması gereken bir durum olduğunu söylemek doğru ve mümkün değildir. Eşlerin birbirlerine karşı manevî bağları boşanma ile tamamen kopmuş olup, eğer bir haksızlığa uğradıkları, karşı taraftan maddi ve manevî alacak ve istekleri bulunduğu düşüncesinde iseler, boşanma kararının kesinleşmesinin hemen akabinde dava açarak birbirlerinden alacaklarını istemelerine bir engel bulunmadığı gibi, dava açmak için uzun yıllar beklemelerini gerektirecek makul ve mantıklı bir neden olabileceği de söylenemez. Kaldı ki, eşler evlilik içinde edinilen ya da katkı yapılan varlıklarını, alacak ve borçlarından doğan dava haklarını boşanma gündeme geldiğinde duraksamadan bilebilecek durumdadırlar. Bundan ayrı, boşanan eşlerin uzun yıllar önce evlilikleri sırasında edinmiş oldukları mal varlıklarının, alacak ve borçlarının miktar ve değerleri ile katkı paylarının belirlenmesi ve kanıtlanmasındaki güçlük de dikkate alındığında, TMK’nın 178. maddesinde belirtilen evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden sonra doğan ve ancak boşanma kararının kesinleşmesi halinde açılabilecek olan mal rejiminden kaynaklanan davalarda, Borçlar Kanunu’nun başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava için 10 yıllık zamanaşımı süresini öngören 125. maddesinin uygulanması doğru olmaz. Kaldı ki, yukarıda açıklandığı gibi 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 178. maddesi ile bu konuda getirilen yeni ve ayrı bir hükümle zamanaşımı süresi 1 yıl olarak belirlenmiştir. Mahkemece TMK’nın 178. maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması açıklanan nedenlerle usul ve kanuna uygundur.”
5-) Y. 2. HD, T: 05.02.2007, E: 2006/9383, K: 2007/1228:
“… Dava, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine yönelik olup 25.08.2005 tarihinde açılmıştır. Boşanma davası 16.09.2002 tarihinde açılmış, tarafların boşanmalara ilişkin karar 02.06.2004 günü kesinleşmiştir. Davalı vekili 24.10.2005 havale tarihli dilekçesinde Türk Medeni Kanununun 178. maddesinde yazılı bir yıllık süre geçtiğinden bahisle zamanaşımı definde bulunmuş, mahkemece dava tarihi ile boşanma hükmünün kesinleştiği tarih arasında bir yıldan fazla zaman geçtiği gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Katılma alacağının zamanaşımı konusunda 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda bir hüküm mevcut değildir. Borçlar Kanununun 125. maddesi uyarınca; kural olarak alacak davaları on senelik zamanaşımına tabidir. Borçlar Kanununun 125. maddesindeki “bu konuda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava on senelik müruru zamana tabidir” hükmündeki (her dava) sözcüklerini “bütün alacaklar” tarzında anlamak gerekir. Zamanaşımının başlangıcı da mal rejiminin sona erdiği tarihtir (MK.m.225). Türk Medeni Kanununun genel nitelikli hükümler kenar başlığını taşıyan 5. maddesi uyarınca Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır. Olayda, 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Bu nedenle davalının zamanaşımı itirazının reddi ile işin esası hakkında gösterilecek deliller toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır…”
6-) Y. 3. HD, T: 30.09.2004, E: 2004/10451, K: 2004/10197:
“… Mahkemece boşanma kararının kesinleşme tarihinden itibaren 1 yıldan fazla süre geçtiğinden, davanın zamanaşımı nedeni ile reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmiştir. TMK’nun 178. maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddeye göre, evliliğin boşanma sebebi ile sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Ancak dava konusu uyuşmazlık, önceki davada kabul edilen nafakanın eksiltilmesi talebine ilişkin olup, MK’nun 178. maddesinde ifadesini bulan boşanmadan doğan bir dava hakkı niteliğinde değildir. Nafakanın arttırılması ve eksiltilmesine ilişkin talepler ise, TMK’nun 4. maddesinde öngörülen “hakkaniyet” ölçüleri dâhilinde incelenmelidir. O halde mahkemece, işin esasına girilerek davaya bakılması gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı olduğu şekilde zamanaşımı nedeni ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. …”
TMK 178. Madde Gerekçesi:
Madde boşanma sebebiyle açılacak davaların, evliliğin boşanma nedeniyle son bulmasından itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tâbi olduğunu hükme bağlamaktadır. Bu hüküm sayesinde evliliğin boşanma nedeniyle son bulmasına rağmen eşlerin yıllar sonra maddî ya da manevî tazminat ya da ilk kez istenilen yoksulluk nafakası dolayısıyla karşı karşıya gelmeleri önlenmek istenmiştir. Bütün alacak istemleri gibi boşanmadan doğan tazminat ve yoksulluk nafakası istemlerinin de bir zamanaşımı süresinin olması gerekir. Bu süre, evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasına ilişkin hükmün kesinleşmesinden itibaren işlemeye başlayacaktır.
Not: Kaynak İsviçre Medenî Kanunu: Hükmün, kaynak İsviçre Medenî Kanunu’nda bir karşılığı bulunmamaktadır.
Birikmiş Nafaka Nasıl Alınır?
Boşanma gerçekleştikten hemen sonra nafaka ödeyecek taraf bunu ödemekle yükümlü duruma gelecektir. Kazanılan bu hak neticesinde kişi her ay düzenli olarak ödemelidir.
Alınmaya hak kazanılan tarihten itibaren aylık olarak ödenmesi gereken tutarda aksaklık veya ödememe gibi bir durum olduğunda hakkı olan taraf icra mahkemesine başvuru yapabilmektedir.
Yapılan başvuru sonunda nafaka ödemeye yükümlü kimsenin maaşından belirlenen ücret kadar kesinti olur.
Hem aylık nafaka ödemesi kesilmektedir hem de geçmiş dönemlere ait kesintiler uygulanacaktır.
Nafaka Ödememenin Cezası Nedir?
Bu süreçte ödenmesi gereken bu hakkın ödenmemesi 3 aylık tazyik davasına dönmektedir. Bunun amacı ödemeyi yapmayan kişiye 3 aylık hapis cezası yansıtılmaktadır.
Kişi hapis cezası yatarak borcunu ödemiş sayılmaz. Bu nedenle hapisten çıkmak için ödemediği tutarı ödemek koşulu ile serbest kalmaktadır.
Nafaka Yükseltme (Artırma) Davası
Zaman içerisinde değişen ekonomik şartlar ve kişilerin ihtiyaçları nedeniyle, kimi zaman ödenen tutarın yenilenmesi gerekmektedir.
Bu durumda yeniden mahkeme yolu açılacaktır. Haklı gerekçeler sunarak mahkemeye başvuruda bulunan kişiler nafaka yükseltme davası açabilmektedirler.
Hakim nafakayı neye göre belirler?
Hakim, nafakaya karar verirken tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, gelirlerini, giderlerini, yaşam seviyelerini, bakmakla yükümlü oldukları kişiler olup olmadığını dikkate alır. Bunun sonucunda nafakaya karar verir.
Nafaka davasında hakim ne sorar?
Hakim tanığa nafaka alacaklısının yaşam koşulları hakkında soru yöneltebilecektir.
Aynı şekilde nafaka borçlusu davalının da mali durumunun değişip değişmediği tanık beyanlarıyla tespit olunabilir.
Nafakanın, hem nafaka borçlusunun geliriyle hem de nafaka alacaklılarının giderleriyle orantılı olması sağlanacaktır.
Nafaka kaç yıl ödenir 2024?
İştirak nafakası müşterek çocuklar 18 yaşına gelinceye kadar ödenir. Yoksulluk nafakası ise süresiz nafaka türlerindendir.
Ömür boyu nafaka nedir?
Mahkeme kararıyla nafakanın kaldırılmasına karar verilmedikçe, yahut nafaka lehtarının evlenmesi veya ölümü gibi nafakayı kendiliğinden sonlandırana erdiren bir durumun oluşmadıkça, nafaka yükümlülüğü devam eder. Bu sebeple yoksulluk nafakası kamuoyunca süresiz nafaka olarak bilinmektedir.
Evlilik dışı doğan çocuğa nafaka verilir mi?
Boşanma davası devam ederken velayeti alacak olan ebeveyn tarafından talep edilmese dahi hakim, karşı tarafın mali gücü oranında iştirak nafakasına hükmedilebilir.
Evlilik Dışı Doğan Çocuklar İçin İştirak Nafakası Talep Edilebilir Mi? Evlilik dışı doğan çocuğun nafaka alması mümkündür.
Erkek hangi hallerde nafaka ödemez?
Kadının kusurlu davranışları: Kadının, boşanmaya sebep olan kusurlu davranışları varsa, erkek nafaka ödeme yükümlülüğünden muaf tutulabilir.
Kadının çalışma gücü: Kadının çalışma gücüne sahip olması ve iş bulabilmesi durumunda, erkek nafaka ödeme yükümlülüğünden muaf tutulabilir.
Boşanırken kadın neler talep edebilir?
Boşanma davasında kadının velayet hakkı, maddi ve manevi tazminat hakkı, ücretsiz avukat talep hakkı, kadının ziynet eşyası hakkı, ortak konutun hakkı, şahsi eşya talep hakkı, mal paylaşımı bağlı olarak alacak hakkı gibi çeşitli hakları bulunmaktadır.
Nafaka yükseltmek için ne yapmalı?
Hakim nafaka kararını verdikten sonra nafaka artırımına dair bir hüküm kurmuşsa nafaka artışı kendiliğinden gerçekleşir.
Bu durumda tarafın artırım için bir talepte bulunmasına gerek olmayacaktır. Ancak mahkeme tarafından bir karar verilmemişse nafaka artırımı için dava açılması gerekecektir.
Boşanma Davasında Nafaka Talebinde Bulunulması
Nafakaya ihtiyacı olan ya da olacağını düşünen taraf, boşanma davasından sonra ayrıca bir nafaka davası açmak yerine halihazırda açılacak olan boşanma davasında nafaka talebinde bulunabilir.
Nafaka, boşanma davasının ferilerinden biridir ve boşanma davası ile birlikte talep edilmesinde herhangi bir sakınca yoktur, hatta boşanma davası ile birlikte talep edilmesi, usul ekonomisi açısından da tercih edilmesi gereken bir durumdur.
Nafaka, hem anlaşmalı boşanma davasında hem de çekişmeli boşanma davasında talep edilebilir. Anlaşmalı boşanma davasında nafakaya hükmedilmesi, iştirak nafakasına ilişkin istisnai bir takım durumlar haricinde taraf iradelerine bağlıdır.
Ancak çekişmeli boşanma davasında nafakaya ilişkin olarak ileri sürülen tüm hususlar ispat edilmeli ya da en azından hakim nezdinde nafakaya hükmedilmesi gerektiğine ilişkin kanaat oluşturulmalıdır.
a) Anlaşmalı Boşanma Davasında Nafaka
Anlaşmalı boşanma davası: Tarafların boşanma, boşanmanın ferileri(nafaka, tazminat, velayet), ziynet eşyaları ve mal paylaşımı gibi hususların tamamı üzerinde anlaşmaya varmaları durumunda, beraberce imzalayacakları anlaşmalı boşanma protokolünün boşanmaya dair dava dilekçesi ekinde mahkemeye sunulması ile gerçekleştirilir ve herhangi bir hukuki engel bulunmaması halinde tek duruşmada sonlanır.
Anlaşmalı boşanma protokolünde nafaka istenmemiş olması halinde, sonradan maddi ve manevi tazminat ya da yoksulluk nafakası talep edilmesi mümkün olamamaktadır.
Çünkü boşanmada maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakasının şartları arasında kusur şartı da yer almaktadır ve anlaşmalı boşanma neticesinde, çekişmeli boşanma davasında olduğu gibi kusur tespiti yapılamamaktadır. Bu nedenle anlaşmalı boşanma davasında talep edilmeyen yoksulluk nafakasının, sonradan talep edilmesi de mümkün olamamaktadır.
Ancak ergin olmayan çocuk için bağlanacak olan iştirak nafakası, kamu düzenine ilişkindir.
Bundan dolayı anlaşmalı boşanma protokolünde iştirak nafakasına ilişkin hiçbir husus belirtilmemiş olsa dahi, ayrıca boşanma kararı sonrasında açılacak olan nafaka davası ile iştirak nafakası istenebilecektir.
Bu noktada “çocuğun üstün yararı ilkesi” dikkate alınır. İştirak nafakasından taraflar vazgeçse dahi dava konusu edilebilecek yahut sonrasında anlaşılan miktarın artırımı için dava açılabilecektir.
Nitekim iştirak nafakası çocuk lehine hükmolunan bir nafaka olduğundan tarafların feragati geçerli olmayacaktır.
Hatta günümüzde anlaşmalı boşanma davasını inceleyen aile mahkemesi hakimleri tarafından iştirak nafakası çocuğun giderlerine ilişkin olduğundan dolayı ve bu durumun da kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle taraflarca iştirak nafakası talebinde bulunulmamış olsa dahi cüzi bir miktar iştirak nafakasına resen(kendiliğinden) hükmolunduğu görülebilmektedir.
b) Çekişmeli Boşanma Davasında Nafaka
Çekişmeli boşanma davasında, anlaşmalı boşanma davalarından farklı olarak tarafların iradeleri ve talepleri tek başına hüküm kurmaya yeterli olmaz.
Taraflar arasında doğruluğu çekişmeli olan tüm hususlar, hukuka uygun deliller ile ispatlanmalı ve hakimde talep konusuna ilişkin olarak karar vermeye elverişli oranda vicdani kanaat oluşturulmalıdır.
Böylece çekişmeli boşanma davasında: Dava süresince tedbir nafakası, dava sonrasında da yoksulluk ve iştirak nafakasına hükmedilebilir.
Çekişmeli boşanma davası süresince sonradan yoksulluk ve/veya iştirak nafakası olarak devam etmek üzere tedbir nafakasına hükmedilebilir. Bunun için de aynı velayet hususunda olduğu gibi aile mahkemesi hakimleri tarafından genellikle SED Raporunun(Sosyal ve ekonomik durum inceleme raporu) düzenlenmesi ve mahkemeye sunulması beklenir.
Ancak uygulamada aciliyet arz eden durumların varlığı halinde hakim tarafından bu rapor beklenilmeksizin tedbir nafakasına hükmedildiği de görülmektedir.
Tedbir nafakasına ilişkin olarak verilen karara itiraz edilmesi mümkündür.
Buna ilişkin olarak mutlaka beyanları doğrular nitelikte deliller öne sürülmesi gerekmektedir. Örneğin tedbir nafakası ödemekte olan eş, ekonomik durumunun bu nafakayı karşılamaya müsait olmadığını ya da tedbir nafakası ödeyebilecek durumu olsa dahi ara kararda belirtilen miktarı ödemeye elverişli olmadığını ispat edecek nitelikte deliller sunmalıdır. Buna ilişkin olarak kira sözleşmesi, kira, aidat ve fatura ödeme dekontları, kredi ödeme dekontları vb. deliller sunulabilecektir.
Boşanmaya ilişkin mahkeme tarafından verilecek nihai karar ile birlikte verilen yoksulluk veya iştirak nafakasına ilişkin hükme yönelik olarak ise istinaf yoluna gidilmesi gerekmektedir.
Boşanma davası süresince geçerli olmak üzere hükme bağlanan tedbir nafakası, ilamsız icra takibi yoluyla takip edilir.
Ancak iştirak ve yoksulluk nafakaları artık ilam hükmünde olduğu için ilamlı icra yoluna başvurulması gerekecektir.
Nafaka Davası
Nafaka davası, çekişmeli veya anlaşmalı boşanma esnasında nafaka talebinde bulunmamış olan tarafın, boşanma davasının tamamlanması ve kesinleşmesi akabinde nafaka talebinde bulunmak istemesi halinde söz konusu olur.
Boşanma ile birlikte nafaka talep edilmemiş olması, sonradan nafakanın talep edilemeyeceği anlamına gelmez. Ancak bu durum kural olmakla birlikte, zamanaşımı ile kusur tespiti gibi hususlardan kaynaklı olarak çeşitli istisnaları da mevcuttur.
Anlaşmalı boşanma davasında yoksulluk nafakası talebinde bulunulmaması veya bu haktan açıkça feragat edilmiş olması halinde sonradan süresi içerisinde nafaka davası açılarak yoksulluk nafakası talebinde bulunulması mümkün değildir.
Çünkü haktan açıkça feragat edilmişse zaten mevcut olan bir hak yoktur; feragat edilmemiş, ancak herhangi bir talepte bulunulmamış ve bu nedenle yoksulluk nafakasına hükmedilmemiş ise de, yoksulluk nafakasının şartlarından birinin kusur durumunun tespiti olmasından dolayı sonradan yoksulluk nafakasına hükmedilemez.
Çünkü anlaşmalı boşanma davasında herhangi bir kusur tespitinde bulunulmamış olur. Ancak iştirak nafakası çocuğun üstün yararına ve kamu düzenine ilişkin bir husus olduğu için ve kusur şartı aranmadığı için, velayet hakkı kendisinde bulunan taraf diğer tarafa karşı her zaman iştirak nafakası talebiyle dava açabilir.
a) Taraflar
Nafaka davasının tarafları, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmüş olan veya çocuğun giderlerini karşılama noktasında yardıma ihtiyaç duyan kadın veya erkek ile onun eski eşidir. Aynı zamanda ülkemizde daha nadiren görülmekte olsa da, yardım nafakasına ilişkin bir davanın söz konusu olması durumunda nafaka yükümlüsünün babası, annesi, kardeşi veya çocukları da davacı olabilir. Ancak bu makalemizde boşanma davalarına ilişkin nafaka talepleri üzerinde durduğumuz için bu hususa ilişkin olarak detaylandırma yapmıyoruz.
b) İspat ve Deliller
Nafaka davasında davacı, Yoksulluk nafakası talep ediyorsa: Boşanma davasında boşanmaya sebebiyet veren olaylardan dolayı tam kusurlu veya diğer eşe nazaran daha ağır kusurlu olmadığını gösteren kesinleşmiş mahkeme kararını sunmalı, Boşanma nedeniyle yoksulluğa düşeceğini ispat eden banka kayıtları ve hesap dökümleri, tanık beyanları, sigorta kayıtları, tapu kayıtları, kolluk araştırması ve sosyal ve ekonomik durum(SED) araştırması, bilirkişi raporu gibi her türlü delili sunmalı ve yoksulluğa düşme olgusunu ispat etmelidir.
İştirak nafakası talep ediyorsa: Çocuğun giderleri fatura, fiş, makbuz, dekont, banka hesap dökümleri, e-posta ve mesajlaşmalara dair yazışma kayıtları gibi her türlü hukuka uygun delil yardımı ile ispatlanmalı, Çocuğun velayeti kendisine bırakılmayan diğer ebeveynin çocuğun giderlerine katılabilecek ekonomik durumda olduğu ortaya konulmalı, gerekirse yukarıda saymış olduğumuz delillere ek olarak kolluk ve diğer kamu personelleri görevlendirilmek suretiyle sosyal ve ekonomik durum araştırması yapılmalıdır.
c) Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süreler
Türk Medeni Kanunumuzun 178. maddesinde açıkça düzenlenmiş olduğu üzere, boşanma davasının karara bağlanması ve bu kararın kesinleşmesinden itibaren bir yıl geçmesinin ardından, nafakaya ilişkin talep hakları zamanaşımına uğrayacaktır.
Türk Medeni Kanunumuzun “Zamanaşımı” Başlıklı 178. Maddesine Göre: “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” Bu süre, hak düşürücü süre değil, zamanaşımı süresidir. Dolayısıyla mahkeme tarafından resen dikkate alınmaz, karşı tarafça zamanaşımı def’inde bulunulmadıkça zamanaşımı nedeniyle reddedilmez, ancak davalı tarafından zamanaşımı iddiasında bulunulması halinde dava zamanaşımı nedeniyle reddedilir.
d) Görevli ve Yetkili Mahkeme
Nafaka davalarında görevli mahkeme, Aile Mahkemesi’dir. Aile Mahkemesi’nin bulunmadığı yerlerde ise görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi’dir; Asliye Hukuk Mahkemesi bu davalara Aile Mahkemesi sıfatıyla bakar. Nafaka davalarında yetkili mahkemeye ilişkin olarak ise Türk Medeni Kanunumuzun 177. maddesinde özel bir düzenleme mevcuttur.
Türk Medeni Kanunumuzun 177. Maddesine Göre: “Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.”
Yukarıda alıntılamış olduğumuz bu özel yetki hükmü, Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 6. maddesinde düzenlenmiş olan genel yetki kuralını ortadan kaldırmamaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 6. Maddesine Göre: “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Dolayısıyla boşanma davasından sonra açılacak olan nafaka davalarında yetkili mahkemeleri aşağıdaki şekilde belirtmemiz mümkündür: Davalının, dava açılış tarihindeki yerleşim yeri mahkemesi ya da Davacının yerleşim yeri mahkemesidir.
Nafakanın Artırımı Davası
Nafaka artırım davası, halihazırda mahkeme tarafından hükme bağlanmış olan nafakanın bedelinin, güncel koşullar karşısında yetersiz kalması halinde, nafaka alacaklısı tarafından nafaka yükümlülüğü devam ettiği süre boyunca açılabilecek olan dava türüdür.
Halihazırda devam etmekte olan bir boşanma davasında ara karar ile hükme bağlanmış olan tedbir nafakasının artırılması için ayrıca nafaka artırım davası açılmasına gerek yoktur.
Boşanma davası devam ederken tedbir nafakasının yetersiz kaldığına ilişkin deliller de eklenmek suretiyle, nafaka bedelinin güncellenmesine istinaden mahkemeye talep dilekçesi sunulabilir.
Boşanma davasının kesinleşmiş olması halinde ise yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi ayrıca bir nafaka artırım davası açılması gerekecektir.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da şudur: Boşanmanın kesinleşmesi akabinde, daha önce talep edilmemiş olan nafakanın talep edilmesi için 1 yıllık hak düşürücü süre söz konusu olmaktadır. Ancak nafaka talep edilmiş ve boşanma davası ile birlikte karara bağlanmışsa, yalnızca nafakanın artırılmasına ilişkin olarak açılacak olan dava, nafaka borçlusunun nafaka yükümlülüğü sona erene kadar açılabilecektir.
Nafakanın Ödenmemesi Halinde Nafaka Alacaklısının Hakları
Nafaka alacaklısı, nafaka yükümlüsüne karşı icra takibi başlatabilir, haciz, satış ve maaş haczi gibi icrai işlemlerin gerçekleştirilmesi talebinde bulunabilir.
Bunun yanında icra yoluyla dahi nafaka alacaklısının alacağını elde edememesi halinde alacaklı, İcra İflas Kanunumuzun 344. maddesinde belirtilmiş olduğu üzere tazyik hapsine karar verilebilecektir.
İcra ve İflas Kanunumuzun 344. Maddesine Göre: “Nafakaya ilişkin kararların gereğini yerine getirmeyen borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın gereği yerine getirilirse, borçlu tahliye edilir. Borçlunun, nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle dava açmış olması halinde, ileri sürdüğü sebepler göz önünde bulundurularak, tazyik hapsinin uygulanması bu davanın sonuna bırakılabilir.” Nafaka yükümlüsünün tazyik hapsine tabi tutulması, yalnızca ödenmeyen en son üç aylık nafaka borcuna ilişkin olarak söz konusu olabilir ve 90(doksan) güne kadar tazyik hapsine hükmedilebilir.
Tazyik hapsi ile karşı karşıya kalan nafaka yükümlüsü, borcunu ödemekle yükümlülükten kurtulur.
Nafaka Artırımına İlişkin Yargıtay Kararları
Nafaka artırım davasında temyiz sınırının saptanmasına ilişkin karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2014/25733 E., 2015/11548 K. sayılı kararı
“İçtihat Metni” “… … … Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 14.07.2004 gün ve 5219 sayılı yasa ile değişik 427/2. maddesi ile, taşınır mal ve alacak davalarında temyiz edilebilirlik sınırı 01.01.2014 tarihinden itibaren 1.890 TL.’ye çıkarılmıştır. Geçici 3. maddede, 1086 sayılı Kanunun 5236 sayılı Kanunla değişiklikden önceki 427 ila 454’ncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı hükme bağlandığına göre, temyiz edilebilirlik sınırının belirlenmesinde 5236 sayılı Kanunun Ek 4. maddesindeki “yeniden değerleme oranına göre artışa” ilişkin düzenleme dikkate alınmamıştır Hukuk Genel Kurulunun 30.03.2005 gün ve 196-239 sayılı kararında da nafaka davalarında temyiz edilebilirlik sınırının belirlenmesinde, bağlanan yıllık nafaka miktarının gözetileceğini açıklanmıştır. Benimsenen bu ilkeler doğrultusunda gerek temyiz, gerekse karar düzeltmeler de üst sınır yıllık nafaka miktarıyla belirlenmelidir. Somut olayda hükmedilen yıllık nafaka miktarı 1.890 TL.’yi aşmadığından Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427/2. maddesi gereğince temyiz edilebilme sınırı altında kalan nafaka takdirine ilişkin karar kesindir. Bu itibarla, temyiz isteğinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. … … …”
Nafaka artırım davası devam ederken nafaka yükümlüsünün ölümü halinde davanın konusuz kalacağına ilişkin karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/26594 E., 2017/2933 K. sayılı kararı
“İçtihat Metni” “… … … Davalı-karşı davacı kadının nafaka artırım davası nedeniyle, kadın yararına vekalet ücreti takdir edilmiştir. Kadının nafaka artırım davası erkeğin ölümü nedeniyle konusuz kalmıştır. Bu dava nedeniyle kadın yararına vekalet ücreti takdir edilmesi doğru olmamıştır. Ancak, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün bu bölümünün düzeltilerek onanması gerekmiştir. (HMK m.438/7)
Nafaka davalarında yetkili mahkemeye ilişkin karar,
Nafaka davalarına ilişkin olarak Türk Medeni Kanunumuzun 177. maddesinde düzenlenmiş olan özel yetki kuralının, Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 6. maddesinde yer alan genel yetki kuralını ortadan kaldırmıyor olmasından dolayı davacı açısından seçimlik hak meydana getirdiğine ilişkin karar,
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2022/11168 E., 2022/14437 K. sayılı kararı
“… … … TMK’nın 177. maddesi ile; “Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.” düzenlemesi mevcuttur. Madde boşanmadan sonra açılacak yeni nafaka davaları ya da hükmedilmiş nafakanın artırılması veya azaltılması davalarında nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemelerini yetkili kılmaktadır. Kanun koyucu genel yetki kuralı getirmekle davacıya seçimlik hak tanımıştır. Buna göre davacı (nafaka alacaklısı); isterse kendi yerleşim yeri mahkemesinde, isterse HMK’nın 6. maddesi gereğince davalının ikametgahı mahkemesinde dava açabilecektir. Bir davada, birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa, o zaman seçme hakkı davalılara geçer. Yetkinin kamu düzenine ilişkin olmadığı hallerde yetki itirazı cevap dilekçesi ile birlikte ileri sürülmelidir. (HMK m.116 ve 117) Kesin yetki kuralı bulunmadığı durumlarda, hâkim resen yetkisizlik kararı veremez. Yetkinin kamu düzenine ilişkin olmadığı ve kesin yetkinin bulunmadığı ve usulüne uygun bir yetki itirazı olmadığı durumlarda davanın ilk açıldığı mahkemenin yetkili hale gelir. Somut olayda, davanın Sakarya 2. Aile Mahkemesinde açıldığı, davalının cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunmadığı, Sakarya’ya maddi imkansızlar nedeniyle gelemeyeceğinden ifadesinin Bursa Mahkemelerinde alınmasını talep ettiği anlaşılmakla, uyuşmazlığın davanın ilk açıldığı Sakarya 2. Aile Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. … … …”
Nafaka davalarında temyiz ve istinaf parasal sınırlarının üzerinde olup olmadığı hususunun, bağlanan yıllık nafaka miktarı gözetilmek suretiyle hüküm altına alınması gerekeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2022/4377 E., 2022/5528 K. sayılı kararı
“… … … 6100 sayılı HMK’nın 362. maddesinin 1. fıkrasının b bendi uyarınca “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar” temyiz edilemez. 02.12.2016 tarihli 6763 sayılı Kanun’un 44. maddesi ile de 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen ek madde 1 uyarınca temyiz parasal sınırlarının (HMK m. 341, 362) Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298.maddesine göre her yıl tespit ve ilan edilecek yeniden değerleme oranında artırılması öngörülmüştür. Karar tarihi itibariyle bu miktar “78.630,00TL”olarak belirlenmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nun 30.03.2005 gün ve 196-239 sayılı kararında nafaka davalarında temyiz edilebilirlik sınırının belirlenmesinde, bağlanan yıllık nafaka miktarının gözetileceği hüküm altına alınmıştır. Somut olayda kadının arttırılmasına karar verilen yoksulluk nafakasının reddedilen miktar üzerinden yıllık 9.000TL; erkeğin kaldırılmasını talep ettiği yoksulluk nafakasının yıllık miktarı 4.200,00 TL. ve kadının kabul edilen nafaka artırımı üzerinden ise yıllık 4.800 TL olup karar tarihindeki kesinlik sınırı 78.630,00 TL’yi aşmadığından Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-a maddesi gereğince temyiz sınırının altında kalmakla kesindir. Açıklanan nedenle, tarafların temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir. … … …”
Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için gerekli hususlara dair karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/19436 E., 2018/8443 K. sayılı kararı
“… … … Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. (TMK m.175) Toplanan delillerle, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-karşı davacı kadının daha ağır kusurlu olmadığı, her hangi bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. O halde, davalı-davacı kadın yararına geçimi için uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiştir. … … …”
Boşanma davasında kusur tespiti yapılmışsa, boşanma davasından sonra da yoksulluk nafakası talep edilebileceği, ancak kesinleşmiş olan boşanma davasında kusur tespiti yapılmamışsa ve sonradan yoksulluk nafakası talepli nafaka davası açılmışsa, nafaka davasında kusura ilişkin olarak hüküm kurulamayacak olmasından dolayı yoksulluk nafakasına hükmedilemeyeceğine ilişkin karar,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1006 E., 2019/1132 K. sayılı kararı
“… … … Aile Mahkemesinin 2013/472 E., 2014/255 K. sayılı boşanma kararının gerekçesinde yer alan kanaatin eldeki dava dosyasında kusurun tespiti için yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır. Öncelikle belirtilmelidir ki, yoksulluk nafakası, boşanma ile yoksulluğa düşecek olan eş için verilen bir nafaka türü olup, söz konusu bu nafaka boşanma davası kesinleştikten sonra işlemeye başlar. Yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 175. maddesinde: “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı Kanunun “Tazminat ve nafakanın ödenmesi” başlıklı 176. maddesi ise; “Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir. Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez. İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir…” Hâkim, istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.” hükmünü içermektedir. TMK’nın 178. maddesine göre bir yıllık zamanaşımı süresi içinde açılan yoksulluk nafakası davasında; yeni vakıalara dayanılması, yeniden kusur dağılım ve derecesinin tespit edilmesi mümkün değildir. Bu taleplerin değerlendirilmesinde esas alınacak kusur, boşanma davasında belirlenen ve boşanma sebebi olarak kabul edilmiş olan kusurdur. Mahkeme kesinleşen boşanma davasındaki tarafların kusur dağılım ve derecesine bakıp, nafaka talebini buna göre karara bağlayacaktır. Başka bir anlatımla kesinleşmiş mahkeme kararı ile tarafların kusurları belirlendiğinden bundan sonra bu konuda kesin hükmün bağlayıcılığı kuralı gereği, yeniden inceleme yapılamaz, boşanma davasındaki kusur belirlemesi tarafları bağlar. Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olaya gelindiğinde; davacı … tarafından davalı … aleyhine açılan boşanma davasında, tarafların boşanmalarına, davacı tarafından nafaka ya da maddi-manevi tazminat talebi bulunmadığından bu konular hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, verilen karar temyiz edilmeksizin 20.06.2014 tarihinde kesinleşmiştir. Hâl böyle olunca eldeki davada yeniden kusur araştırması yapılması mümkün olmadığı yönündeki mahkemenin direnme gerekçesi usul ve yasaya uygun olup yerindedir. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazları konusunda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir. … … …”
Dava süresince müşterek çocuğun reşit olması halinde çocuk için bağlanan nafakanın kaldırılmasına ilişkin karar, Müşterek çocuğun reşit olması durumunda bile, müşterek çocuk reşit olana kadar geçen süre için nafaka ödenmesi gerekeceğine ve nafakaya hükmedilebileceğine ilişkin karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/4180 E., 2020/6836 K. sayılı kararı
“… … … Bozma sonrası yapılan yargılama neticesinde ilk derece mahkemesi ortak çocuk Deniz ve davacı-karşı davalı kadın yararına hüküm altına alınan nafakalara ilişkin olarak “Müşterek çocuk … 17/08/2017 tarihi itibariyle reşit olduğundan velayet konusunda karar verilmesine yer olmadığına, müşterek çocuk … için dava tarihi olan 25/11/2014 tarihinden itibaren hükmedilen aylık 1.000,00 TL tedbir nafakasının müşterek çocuğun reşit olduğu 17/08/2017 tarihinden itibaren kaldırılmasına, çocuk reşit olduğundan iştirak nafakası konusunda karar verilmesine yer olmadığına, davacı-karşı davalı kadın lehine dava tarihi olan 25/11/2014 itibaren hükmedilen aylık 750,00 TL tedbir nafakasının karar tarihi olan 06/03/2020 tarihi itibariyle aylık 400,00 TL azaltılarak takdir edilen aylık 350,00 TL tedbir nafakasının karar kesinleşinceye kadar devamı ile davalı-karşı davacıdan alınarak davacı-karşı davalıya verilmesine, karar kesinleştiğinde aynı miktarın yoksulluk nafakası olarak devamı ile davalı-karşı davacıdan alınarak davacı-karşı davalıya verilmesine” şeklinde hüküm tesis etmiştir. Dairemizin 25.12.2018 tarihli bozma ilamı öncesinde erkeğin boşanma davasındaki boşanma hükmü ve velayet düzenlemesi temyizin kapsamı dışında bırakılmakla tarafların boşanmalarına ve ortak çocukların velayetinin anneye verilmesine dair hüküm 09.09.2016 tarihi itibarıyla kesinleşmiştir. Ortak çocuk Deniz 25.12.2018 tarihli bozma ilamı öncesinde 17.08.2017 tarihinde ergin olmuştur. Ortak çocuk Deniz yararına boşanma hükmünün kesinleştiği 09.09.2016 tarihine kadar tedbir nafakası ve bu tarihten ergin olduğu tarihe kadar iştirak nafakasına hükmolunması gerekirken, adı geçen çocuk hakkında tedbir ve iştirak nafakaları yönünden infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm tesis edilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. … … … “
Nafaka alacaklısının gelir durumunda değişim yaşanması halinde, yoksulluk nafakasının kaldırılması veya nafaka miktarının azaltılmasına ilişkin karar, Nafaka bağlanan kadının yeniden evlenmesi halinde ileride boşanabilir düşüncesiyle nafakanın kaldırılması yerine yalnızca azaltılması yoluna gidilemeyeceğine göre, gelir durumu düzelen ve yoksulluktan kurtulan eşin yeniden yoksulluğa düşebileceği ihtimali nedeniyle nafakanın kaldırılması yerine yalnızca nafaka bedelinin azaltılmasına karar verilemeyeceğine ilişkin karar,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/3-514 E., 2011/542 K. sayılı kararı
“… … … Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; gelirinin onu yoksulluktan kurtaracak düzeyde olduğu anlaşılan davalının yoksulluk nafakasının kaldırılması mı, yoksa miktarının mı azaltılması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Bilindiği üzere 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 175.maddesine göre, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Aynı yasanın 176.maddesinde de; irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkacağı düzenlenmiştir. Öte yandan alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde de mahkeme kararıyla kaldırılacağı belirtilmiştir. Madde metinlerinden de anlaşılacağı üzere yoksulluk nafakasına hükmedilmesi için, “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olma” esaslı unsurlardan olup, alacaklının yoksulluğunun ortadan kalkması halinde ise mahkeme kararı ile nafaka sona erdirilebilecektir. Somut olayda davalının yoksulluktan kurtulduğu konusunda yerel mahkeme ile özel daire arasında uyuşmazlık olmadığına göre, nafakanın bağlanmasına esas olan gerekçe ortadan kalkmış bulunmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 176.maddesi uyarınca nafakaya hükmedilirken, muhtemel bir zarardan dolayı şarta bağlı hüküm kurulması olanağı bulunmadığından, davalının yoksulluğunun kalktığının kabul edilmesine karşın, nafakanın tamamen ortadan kaldırılması halinde ilerde bir daha yoksulluk nafakası talebinde bulunulamayacağı ve dava açılamayacağı endişesi ile, nafakanın kaldırılması yerine miktarının indirilmesi de olanaklı değildir. Önemle belirtilmelidir ki, nasıl boşanma sırasında yoksulluk nafakasına hükmedilme koşulları olmamakla beraber sonradan bu koşulların ortaya çıkması halinde, yoksulluk nafakasına hükmedilemeyecekse, başlangıçta nafaka hükmedilmesi için gerekli koşullar varken, sonradan bu koşulların ortadan kalkması halinde de nafaka kaldırılabilecektir. Örneğin, nafaka bağlanan kadın yeniden evlendiğinde, ilerde boşanabilir düşüncesi ile nafakanın kaldırılmaması yoluna gidilemeyeceği gibi, yoksulluk nafakası bağlanmasına rağmen yoksulluktan kurtulan eş de gelecekteki durumlar düşünülerek, ilerde tekrar yoksulluğa düşebilir düşüncesi ile nafaka miktarının kaldırılması yerine, indirilmesi yoluna gidilemeyecektir. O halde, Yerel Mahkemenin direnme kararı açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır. … … …”
Nafaka artırım davasında dikkate alınacak hususlar ve ileri sürülebilecek delillere ilişkin karar,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/21259 E., 2017/10239 K. sayılı kararı
“… … … Dava; yoksulluk nafakasının artırılması istemine ilişkindir. TMK’nın 331. maddesi gereğince; durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler. Yasada nafakanın yeniden belirlenebilmesi için belli bir zamanın geçmesi aranmamıştır. Buna göre mahkemece iradın arttırılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi ya da hakkaniyetin artırımı zorunlu kılması gerekmektedir. Artırım davasında; tarafların ekonomik ve sosyal durumlarındaki değişikliğin, önce kurulan dengeyi bozup bozmadığı gözönünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle mahkeme, nafaka alacaklısının ihtiyaçlarını karşılayacak, nafaka yükümlüsünün gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyet ölçüsünde nafakayı artırmalıdır. Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamasına göre; nafaka alacaklısı kadının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir ve giderinde, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; yoksulluk nafakası TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılmalı ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan denge korunmalıdır Somut olayda; taraflar …Mahkemesinin 09.03.2011 tarihinde kesinleşen 2007/72 E. 2009/146 K. sayılı ilamı ile boşanmışlar, boşanma ilamıyla davacı lehine aylık 175 TL yoksulluk nafakasına hükmedilmiş, eldeki artırım davası ise 31.03.2015 tarihinde açılmıştır. Tarafların sosyal ve ekonomik durumları, önceki nafaka tarihinden itibaren geçen süre, nafakanın niteliği, ekonomik göstergelerdeki değişiklikler ve ÜFE artış oranları dikkate alındığında davacı lehine hükmedilen artış miktarı fazladır. Hal böyle olunca mahkemece; yukarıda açıklanan nedenlerle endekse göre uygun bir miktar nafaka artışına karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu fazla miktarda artışa hükmedilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. … … …”