Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler

9
Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler Nelerdir?
Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler Nelerdir?

Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler Nelerdir?

Medeni Usul Hukukunda Yargılamaya Hakim Olan İlkeler şunlardır: Tasarruf ilkesi (m.24), Taraflarca getirilme , Hakimin davayı aydınlatma ödevi (m.31), Yargılamanın sevk ve idaresi (m.32), Hukukun uygulanması (m.33)

Tasarruf İlkesi (HMK m.24)

Tasarruf İlkesi bir davayı açmak, takip etmek, sona erdirmek hususlarında tarafların iradelerinin esas olmasıdır. Yani hiç kimse dava açmak sona erdirmek hususlarında baskılanamaz.

Bu ilkeye göre hukuk muhakemesinde hakim davaya ancak taraflardan birinin talebi üzerine bakabilir. Tarafların yargılamanın başlangıcını, konusunu ve sona ermesini belirleyebilmeleri, dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edebilmeleri anlamına gelir.

Medenî usul hukukunda, kural olarak tasarruf ilkesi geçerlidir. Tasarruf ilkesinin aksi, “kendiliğinden harekete geçme ilkesidir. Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.

Taleple bağlılık ilkesi (m. 26):

Dava konusunu davacı belirler. Mahkeme de davacı tarafından belirlenen konu hakkında karar verir. Hâkim, kural olarak tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Ancak, mahkeme, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Hakim taleplerle bağlıdır. Hakim tarafların istemlerinin fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Bu ilke HMK 26. maddesinde düzenlenmiştir.

Tasarruf İlkesinin İstisnaları:

1. Aile ve şahsın hukuku ile ilgili hallerde, davacı tarafından dava açılması gereklidir; fakat, dava açıldıktan sonra bu davalarda kabul, feragat veya sulh mümkün değildir.

2. Tüm davalarda, yargılama giderleri hakkında tarafların bir talebi olmasa da mahkeme kendiliğinden karar verir.

3. Tasarruf ilkesinin istisnası olarak önemli bir düzenleme “hâkimin davayı aydınlatma görevidir” (m. 31). 4. Yargılamanın sevk ve idaresi görevi hâkime aittir (m. 32).

Taraflarca Getirilme İlkesi (HMK m.25)

Taraflarca getirilme ilkesi, davanın unsurunu oluşturan olgular ve kanıtların dosyaya sunulmasının tarafların talebine bağlı olmasıdır. Hakim bu konuda telkin ve teşvikte bulunamayacağı gibi talep edilenden fazlasına ya da başka bir sonuca karar veremez. Ancak talep edilenden daha az miktara karar verebilir.

Bu ilke ile, hukuk yargısının çekişmeli yargı kısmında, dava malzemesinin (yani, davanın temelini teşkil eden vakıalar ve delillerin) getirilmesi konusunda, tarafların mutlak yetkisi vurgulanmaktadır.

Buna göre, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim;

Tarafların söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

Sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları ve delilleri inceleyebilir.

Ancak hâkim, dava dosyasındaki bilgilerden olayla ilgili olduğu anlaşılan kişileri tanık olarak dinleyebilir, keşfe ve bilirkişi incelemesi yapılmasına kendiliğinden karar verebilir.

Ayrıca hâkim, olayın aydınlanması için tarafların delil ikamesini isteyebilir; ancak tarafa belli bir delili hatırlatamaz. (Bkz. m. 31; m. 140; 145; m. 185)

Hakim, kendi kişisel bilgisini yargılamada kullanamaz.

Taraflarca Getirilme İlkesinin İstisnaları:

Taraflarca getirilme ilkesinin istisnaları, kamu düzenini ilgilendiren davalardır (örn. babalık davası, nesebin reddi davası; hizmet tespit davaları). Bu davalarda kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanır.

Çekişmesiz yargı işlerinde kural olarak resen araştırma ilkesi uygulanır (m. 385, 2). 

Somut olayda hangi hukuk kuralının uygulanacağını bulmak, yani hukuk kuralını uygulamak (iura novit curia) sadece mahkemeye ait bir görevdir (m. 33). Mahkeme bu konuda tarafların görüşüyle bağlı değildir.

Taraflar, uygulanacak hukuk kuralını dilekçe ve layihalarında yanlış belirtmiş olsalar bile, doğru olan hukuk kuralını bulup uygulamak mahkemenin görevidir. Taraflar bu konuda mahkemeye sadece yardımcı olabilirler.

Hukuksal Dinlenilme Hakkı (HMK m. 27, Anayasa m. 36; AİHS m. 6)

Hukuksal dinlenilme hakkında yargılamanın tarafları yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını açıklama ve ispat hakkını; mahkemenin açıklamaları dikkate alınarak değerlendirilmesini ifade eder.

Kararlar somut ve anlaşılır olmalıdır. Hukuksal dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Bu hak yargılamanın tarafları dışında, müdahiller ve yargılama konusu ile ilgili olanları da kapsamaktadır. Hukuki dinlenilme hakkı HMK 27’de düzenlenmiştir.

Mahkeme iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Hukukî dinlenilme hakkı, dava sonunda hukukî durumu etkilenecek herkese tanınır. Hukukî dinlenilme hakkı, tüm yargılamalar için ve yargılamanın her aşamasında uyulması gereken bir ilkedir.

Hukukî dinlenilme hakkının üç temel unsuru vardır:

1) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunması: Tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur.

2) Açıklama ve ispat hakkı: Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. “Silahların eşitliği ilkesi” gereği, her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanır.

3) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesi ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi: Değerlendirme kararların gerekçesinde yapılacağından, eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması, bu hakkın ihlâli sonucunu doğurur. Yapılan değerlendirme sonunda ortaya çıkacak karar da, “sürpriz karar yasağı” uyarınca, hukukun genel ilkelerine, mevzuata ve yerleşik içtihatlara tamamen aykırı ve sürpriz sayılacak nitelikte olmamalıdır.

Teksif (İddianın ve Savunmanın Genişletilmesi veya Değiştirilmesi Yasağı) İlkesi (HMK m.141)

Taraflar, bütün iddia ve savunma nedenlerini, belli bir usul kesitine kadar ileri sürmelidir.

Bu usul kesitinden sonra ileri sürülen dava malzemeleri kural olarak mahkemece kabul edilmez. Cevaba cevap dilekçesinden sonra davacı, davalının rızası olmaksızın davasını genişletemez ve değiştiremez. Davalı ise ikinci cevap dilekçesini mahkemeye sunduktan sonra, davacının rızası olmaksızın iddia ve savunmasını genişletemez ve değiştiremez. Bu ilkeye bazı istisna getirilmiştir (m. 95-101 gibi). Örneğin, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının önemli bir istisnası ıslahtır.

Aleniyet İlkesi (HMK m. 28, Anayasa m. 141)

Yargılamanın kapalı olarak değil herkese açık olarak yapılmasıdır. HMK 28. maddesinde düzenlenmiştir.

Ana kural: Duruşma ve kararların bildirilmesi alenidir.

Sınır: Duruşmaların bir kısmının veya tamamının gizli olarak yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut resen mahkemece karar verilebilir. Bu halde de yargılama taraflara kapalı değildir.

Tarafların gizlilik talebi ön sorunlar hakkındaki hükümler çerçevesinde gizli duruşmada incelenir ve karara bağlanır. Hâkim, bu kararının gerekçelerini, esas hakkındaki kararı ile birlikte açıklar.

Hâkim, gizli yargılama işlemleri sırasında hazır bulunanları o yargılamayla ilgili edindikleri bilgileri açıklamamaları hususunda uyarır ve 5237 sayılı TCK’nun gizliliğin ihlaline ilişkin hükmünün uygulanacağını ihtar ederek bu hususu tutanağa geçirir.

Kayıt ve Yayın Yasağı (m. 153)

Duruşma sırasında fotoğraf çekilemez ve hiçbir şekilde ses ve görüntü kaydı yapılamaz. Ancak, dava dosyasında saklı kalmak kaydıyla, yargılamanın zorunlu kıldığı hâllerde, mahkemece çekim yapılabilir ve kayıt alınabilir.

Bu şekilde yapılan çekim ve kayıtlar ile kişilik haklarını ilgilendiren konuları içeren dava dosyası içindeki her türlü belge ve tutanak, mahkemenin ve ilgili kişilerin açık izni olmadıkça hiçbir yerde yayımlanamaz.

Duruşma sırasında bu yasağa aykırı davranan kişi hakkında HMK’nun 151. madde hükmü uygulanır. Kayıt ve yayın yasağına aykırı davranan kişi hakkında, ayrıca TCK’nun 286. maddesi hükümleri uygulanır. Duruşmalar dışında, mahkemede yapılan işlemlerin de aleniyeti söz konusudur.

Tutanak Örneği Verilmesi (m. 158; karş. AvK m. 46)

Kural: Tutanakların tamamı veya bir kısmının örnekleri, talep hâlinde taraflara veya fer’î müdahile verilir. Bu örneklere mahkemenin mührü basılır ve aslına uygun olduğu yazı işleri müdürü tarafından imza olunarak onaylanır.

İstisna: Tutanağın eki niteliğinde bulunan ve gizlilik kararı kapsamında kalan belgelerin örneği ancak hâkimin izni ile verilebilir.

Dosyanın Taraflar Ve İlgililerce İncelenmesi (m. 161 ; karş. AvK m. 46)

Kural: Zabıt kâtibinin gözetimi altında taraflar veya fer’î müdahil, dava dosyasını inceleyebilir. Dava ile ilgili olanlar da bunu ispatlamak kaydı ve hâkimin izniyle dosyayı inceleyebilir.

İstisna: Gizli olarak saklanmasına karar verilen belge ve tutanakların incelenebilmesi hâkimin açık iznine bağlıdır.

Dürüst Davranma ve Doğruyu Söyleme Yükümlülüğü (HMK 29)

Dürüstlük kuralı bir medeni hukuk ilkesidir. Kişilerin haklarını kullanırken borçlarını ifa ederken makul bir insandan beklenen şekilde davranma yükümlülüğüdür. Ayrıca HMK’ da 29. maddede düzenlenmiştir.

Kişiler yargılama esnasında kendi menfaatlerine uygun olarak ileri sürecekleri beyanlar konusunda serbest olmakla beraber bu beyanların gerçeğe aykırı olmaması gerekir. Aksi takdirde usul hilesi meydana gelir.

Usul Ekonomisi İlkesi (Makul Süre İçinde Yargılanma -Anayasa 141; AİHS M. 6, HMK m. 30)

Yargılamanın hızlı ve düzenli bir şekilde yürütülmesini ifade eder usul ekonomisi ilkesi. HMK 30. maddesinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 141. maddesine göre, devlet, yargının basit, çabuk ve ucuz gerçekleşmesi için gereken tedbirleri almak zorundadır. AİHS’nin 6. maddesine göre de, mahkemeler, makul bir süre içinde karar vermelidirler. Bu, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. HMK’nun 30. maddesinde de, hâkimin yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir.

Yargıcın Davayı Aydınlatma Ödevi (HMK 31)

Hakimin davayı aydınlatma ödevi HMK 31. maddesinde düzenlenmiştir.

Yargıcın davayı aydınlatma ödevi 31. maddeden de anlaşılacağı üzere hakimin maddi ve hukuksal açıdan belirsiz ve çelişkili görülen durumlarla ilgili, taraflara açıklama yaptırabilme soru sorabilme kanıt gösterilmesini isteyebilmesidir.

Hakim bu yetkiyi kullanırken onun tarafsızlığının ihlali gibi bir durum söz konusu değildir. Hakim her iki tarafa da eşit davranır. Ancak hakimin bunları gerçekleştirirken HMK 36’ya aykırı davranması hakimin reddi nedeni teşkil eder.

Bu, hakimin davayı aydınlatırken sınırı aşması durumudur. Ayrıca hakimin davayı aydınlatma ödevi istisnai bir durumdur. Sadece uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda bu yola başvurulur.

Dava temelini oluşturan vakıalar belirsizse, çelişkiliyse veya tarafın beyan ve açıklamaları açık değilse, hâkim bunları tarafa sorarak açıklattırmalıdır. Ancak belirsizlik, çelişki giderilirken, yeni vakıalar ileri sürülemez, yeni taraflar davaya dâhil edilemez veya taraf değiştirilemez!

Bu belirsizlik, çelişki talep sonucuyla da ilgili ise, hâkim neyin talep edildiğini davacıya soracaktır.

Hâkimin davayı aydınlatma ödevi, taraflarca ileri sürülen vakıaların tamamlanmasını da içerir. Tarafın ileri sürdüğü vakıaya zımnen dâhil olan vakıaların getirilmesi istenebilir.

Davayı aydınlatma ödevi, m. 25’te, hâkimin tarafların söylemediği şeyi veya iddia sebeplerini kendiliğinden dikkate alamayacağı ve onları hatırlatabilecek hallerde dahi bulunamayacağı belirtilerek sınırlandırılmıştır. Aksi, hâkimin reddi nedenidir (m. 36, 1/a). 

Davanın aydınlatılması araçlarından en önemlisi tarafların dinlenmesidir (m. 144).

Yargıcın Yargılamayı Sevk ve İdare Etmesi İlkesi (HMK m. 32)

Bu ilke HMK 32. maddesinde düzenlenmiştir.

Hakimin bu yükümlülüğü gerek maddi hukuk gerek şekli hukuka ilişkin yargılamanın sevk ve idaresini sağlamasıdır.

Hakim yargılama düzeninin sağlanması için gerekli önlemleri alır.

Davanın idaresi ve yürütülmesini, yargılama kuralları çerçevesinde mahkeme kendisi belirleyecektir.

Duruşma günlerini tespit etmek de mahkemeye aittir. Yine duruşmaların düzen içinde yapılması mahkemenin yetkisindedir. Duruşmaların başlangıcı, sona ermesi, idaresi ve bu sırada taraflara söz verilmesi, soru sorulması hâkime aittir.

Objektif dava biçiminde olan davaların, yargılamanın daha iyi yürütülmesi açısından ayrılması veya birleştirilmesi de mahkemenin yargılamayı sevk yetkisi içinde düşünülmelidir.

Dava hakkında hüküm verilmesi, başka bir davanın sonucuna bağlı ise, davanın bu davada karar verilene kadar ertelenmesi, bekletici soruna karar verilmesi de mahkemenin davayı yürütme yetkisi içindedir.

Yukarıda sayılanlar, davanın hâkim tarafından yürütülmesi açısından davanın şekli olarak yürütülmesini oluşturur. Bunun yanı sıra, yargılamanın maddi açıdan yürütülmesi de vardır. Hâkimin soru sorma hakkı ve delilleri toplama hakkı bu anlamda kabul edilir.

Okunamayan veya uygunsuz yahut ilgisiz olan dilekçenin yeniden düzenlenmesi için tarafa süre verilir ve bu dilekçe dosyada kalır. Verilen süre içinde yeni bir dilekçe düzenlenmezse, tekrar süre verilemez.

Belgelerin dosyadan çıkarılamamasının nedeni, ileride bu dosya için kanun yoluna başvurulduğunda, dosyadaki açıklamaların veya belgelerin gerçekten dava ile ilgisinin olup olmadığının denetlenebilmesidir.

Yargıcın Hukuku Resen Uygulaması ilkesi (HMK 33)

HMK 33. maddesinde belirtildiği üzere; HMK m.33-”1)Hakim, Türk hukukunu resen uygular.” Buradaki Türk hukuku; yasalar, mevzuat, örf ve adet hukuku ve Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri kapsamaktadır.

Doğrudanlık ve Hakimin Delilleri Değerlendirmesi İlkesi (HMK m.197,198-Delillerin İncelenmesi ve İstinabe)

Bu ilke, yargılamanın araya başkaca bir makam ya da kişi girmeden kararı verecek mahkeme önünde ve onun tarafından yürütülmesi ve karar verilmesi anlamına gelir.

Uyuşmazlık hakkında karar verecek olan mahkeme, dava malzemesiyle delilleri bizzat değerlendirmeli ve karar vermelidir. (Bkz. m. 197)

Ancak Kanun’un izin verdiği hallerde bazı işlemler başka bir mahkeme aracılığıyla, yani istinabe yoluyla yapılabilir. Naip hâkim de, bu ilkenin istisnalarından biridir. Yine, hâkimin dava sırasında değişerek yeni bir hâkimin davaya ortasından devam etmesi de Doğrudanlık ilkesinin istisnasıdır.

Delilleri değerlendirecek olan hâkimdir; hâkim, bu yetkiyi kullanmaktan kaçınamaz; bu yetkisini başkasına devredemez.

Hâkim takdiri delilleri, serbestçe değerlendirir. Kesin deliller bakımından ise, kanunun imkân verdiği ölçüde sınırlı bir değerlendirme söz konusudur; hâkim kesin delillerle bağlıdır. 

Hâkim delilleri takdir ederken:

-Kanunun belirlediği sınırlarla bağlıdır.

-Hukukî dinlenilme hakkının bir gereği olarak, delil değerlendirmesini gerekçesine yansıtmalıdır.

-Delil değerlendirmesi, aklî, mantikî ve hukukî gerekçelere dayanmalı, kendi içinde ve olayla bağlantılı ve tutarlı olmalıdır. Bu değerlendirmelerden sonra, o vakıa için kabul edilen ispat ölçüsü çerçevesinde hâkimin karar vermesi gerekir.

Adil Yargılanma Hakkı (Anayasa M. 36; AİHS M. 6)

Adil yargılanma hakkı, hem davacıya hem de davalıya aittir. Bu hak, davanın açılmasından yargılamanın sona ermesine kadar devam eder.

Bu hak genel olarak dört unsuru içermektedir.

1. Kanunî, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma

2. Makul süre içinde yargılanma

3. Alenî surette yargılanma

4. Hakkaniyete uygun olarak (adil) yargılanma

Sözlülük-Yazılılık İlkesi

Sözlülük ve yazılılık, usul işlemlerinin şeklidir. (Bkz. m. 144, m. 186, m. 169 vd., m. 133, m. 342, m. 364…)

Her iki ilkenin de olumlu ve olumsuz tarafları bulunduğundan, yargılama usulüne göre bu ilkelerden biri ağırlıklı olarak uygulansa da diğerinden de tamamen uzaklaşılamaz. Örneğin, yazılı yargılama usulünün uygulandığı davalarda, duruşmalar sözlü olarak yapılacaktır.